Ektiğinizi biçiyorsunuz!

  • 27.07.2015 00:00

 Bu güzelim ülke, maalesef, terör batağına saplandı. Böyle olacağı belliydi.

İyi niyetli uyarılar yapıldı; ama bu ülkeyi yönetmekle sorumlu kimseler hiçbir sözü dinlemedi. Ve olan oldu. Şimdi bir yandan IŞİD belası oluk oluk kan akıtıyor; diğer yandan PKK kanlı eylemlere başladı. Onlarca insan hayatını kaybetti geçen hafta. Askerler, polisler şehit düştü. Yüreğimiz yandı. Ne var ki bu acıların yaşanacağı biliniyordu; basireti bağlanmış yöneticiler bu ülkeyi bir kaosun içine atıverdi.

Şimdilerde basiretsizliğin faturasını bırakacak masa arıyorlar. Sanki bu kargaşanın sorumlusu kendileri değilmiş gibi!

“Çözüm Süreci” denen yol haritasını hiç kimse bilmiyordu. Bir-iki kişinin yürüttüğü sürecin Türkiye'yi nereye götüreceği merak ediliyordu. Çekincesi olanları susturdular. Endişelerini dile getirmek isteyenleri linç ettiler. “Bu süreç Kürt sorununu çözmüyor; sadece PKK'yı uluslararası bir aktör haline getiriyor” diyenleri ihanetle suçladılar. Oslo'da ne sözü verilmişti, polis ve askerin tasfiye edileceği, onun yerine Öz Savunma Birlikleri'nin (ÖSB) kurulacağı iddia ediliyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK'nın yol kesmesini, kimlik sormasını, dağa militan taşımasını vs. esefle seyretmek zorunda bırakıldı. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in bu duruma üzüldüğü, müdahale etmemekten doğan durum için yasal bir düzenleme istediği konuşuldu. Haklıydı Paşa. Hükümet bu hukuki talebe bile uzun zaman kulak tıkadı. Bu arada örgüt, hiçbir dönemde yakalayamadığı güce ulaştı. Devlet içinde “Büyük Kürdistan” hayalinden hareketle “Misak-ı milli sınırları”nı genişletme planı yapan maceraperestler vardı. Sanırsınız bütün yeryüzünün Kürtleri Türk dış politikasının hayallerine ram olmuş bekleşiyor...

Şimdi Güneydoğu'dan oy alınamayınca, HDP'nin kitle partisi olmasına engel olunamayınca devleti yönetenler birden U dönüşü yaptı ve PKK'yı da, liderini de lanetlemeye başladı. Oysa seçim öncesine kadar aralarından su sızmıyordu. Öcalan AKP tarafından kurtarıcı ilan edilmedi mi? Koca koca adamlar Apo'ya övgüler düzmedi mi? Yandaş yazarlar PKK liderine Nobel ödülünü layık görmedi mi?

Hatırlayınız lütfen; “Çözüm Süreci”nin daha ilk dakikasında “PKK silah bırakacak” deyip millete güvence vermişti Tayyip Erdoğan ve ekibi. Bir tane silah bırakıldı mı Allah aşkına! Yandaş yazarlar bu konuda ha bire güzellemeler yaptı. Toplum demez mi, ya üç senedir yalan söylediniz ya da şimdi yalan söylüyorsunuz! Tarih sormaz mı, bu örgüte uluslararası meşruiyet kazandıran bizzat siz olduğunuz halde neden şimdi başkalarını suçluyorsunuz?

IŞİD belasının Türkiye'yi kanlı bir maceraya sürükleyeceğini basireti bağlanmamış herkes görüyordu. “Yeter ki Esed rejimi gitsin” mantığı yüzünden El Kaide'den, El Nusra'dan, IŞİD'den medet umuldu. PKK'nın Suriye'deki izdüşümü olan PYD ile işbirliği yapan bu iktidar değil mi? PYD liderini Türkiye'de misafir eden bizim istihbarat yetkililerimiz değil mi? Sonra birden PYD'yi terörist ilan edip IŞİD ve benzeri örgütlerden medet umanlar yine aynı kişiler değil mi?

IŞİD'in sınırdan elini kolunu sallayarak geçtiğini yerli-yabancı medya defalarca dile getirdi. Hükümet dinlemedi söylenenleri. IŞİD militanları Niğde'de asker ve polisi şehit etti; yakalananlar Türkiye Cumhuriyeti devleti adına kendilerine yardımcı olunduğunu itiraf etti. Tedbir alındı mı? İstanbul ve Ankara başta olmak üzere IŞİD militan topladı, onları sınırdan geçirip Suriye'ye soktu ve bunları sağır sultanlar duydu da sorumlu tutulması gerekenler duymadı mı?

Yüreğimiz yanıyor. Gencecik insanların ölüme sürüklenişi, asker ve polisimizin şehit edilişi karşısında gözlerimiz doluyor, içimiz parçalanıyor. Acımız büyük! Öfkemiz de! Vaktiyle tedbir alınabilirdi, alınmadı. Kürt sorunu suhuletle çözülebilirdi; çözülmedi. Radikal İslam denen o malum vahşet, bu güzel dinin temel referansları ve barış mesajıyla bertaraf edilebilirdi; edilmedi. Uçuk-kaçık bir hayalin peşinde koşanların yanı sıra kendi suçunu örtbas etme telaşıyla kaos beklentisine girenlerin vebali çok büyük.

Şimdi o vebal ve günaha bir yenisi ekleniyor: Terörle uzaktan yakından alakası olmayan sivil toplum örgütlerine de utanmadan terör suçlaması yapılıyor. Yuh artık dedirten bu aymazlığın kalemşor savunucularını ahlaka, edebe, sorumluluğa davet etmek ve ‘Allah'ından bul' demekten başka bir şey gelmiyor elimizden; tabii hâlâ Allah ve ahiret inancı vicdanlarında bir kıpırtıya sebep olabiliyorsa…

Hiç korkmayın Türkiye bu seferki cinnet senaryosunu da yırtıp atacak; akılla, vicdanla, inançla yapacak bu mukaddes vazifeyi. Ne var ki tahribat büyük olması nedeniyle tamirat zaman alacak. Toz duman kalkınca ortaya çıkacak manzara, kendi cürmünü örtbas edebilmek için kaosu körükleyenleri masum insanlara çamur atanları afişe edecek. Ve o gün bazı kişiler çok ama çok utanacak. Sağduyudan, barıştan, kardeşlikten, sabır ve tahammülden başka çare yok. Saltanatlar nasıl olsa bir gün gümbür gümbür yıkılıp gider; geriye kan davaları kalmamalı, ülke bütünlüğü sarsılmamalı…

BÖYLE DEVLET ADAMLIĞI OLMAZ

Son dönemde güvenlik ve adalet bürokrasisi anayasanın ve yasanın dışına çıkarak sürekli suç işlemekte. Bir emniyet müdürü kalkıp bir kitle hakkında mahkeme kararı veriyor gibi suçlama yapıyor ve uluorta insanları gözaltına alıyorsa. Bir başka emniyet yetkilisi MOBESE kameraları tıkır tıkır çalışırken ve ortada 32 genç katledilmişken sorumluluktan kaçıp “paralel safsatasına” bağlıyorsa… Bir savcı yetkisi olmadığı halde TV kanallarının uydudan yasaklanmasını istiyorsa… Anayasa ve yasaları ayaklar altında çiğnemiş olmuyor mu?

IŞİD ve PKK terörünü bile “paralel”e bağlayan kişiler ya aklını kaybetmiş ya da vicdanını! Bunu yapanlar ya somut bir delil göstermeli; yahut elindeki kalemi bırakmalı, koltuğunu terk etmeli… Anayasa üzerinde her gün tepinilirse, yasalar buzdolabına konar, işlerine geldikçe uygulanırsa toplumda adalet duygusu kalır mı? Devletin varoluş sebebi adaleti tesis etmektir. Onun tesisi ise en başta devletin yasalara ve anayasaya boyun eğmesiyle başlar.

Düşünebiliyor musunuz Anayasa Mahkemesi dershanelerin kapatılması ile ilgili çok net karar veriyor; ama Milli Eğitim Bakanlığı minder dışına kaçacak yer arıyor. Gerekçeli kararı bekliyoruz diyorlardı. Gerekçeli karar da yayınlandı ve AYM Milli Eğitim'in bütün tezlerini yerin dibine soktu. Bunu uygulamamak, anayasayı açıkça ihlaldir ve kesinkes suçtur.

Bediüzzaman yıllar önce diyor ki: “Zaman olur ki zıd zıddını saklarmış. Lisan-ı siyasette lafız, mananın zıddıdır.” Ruhun şâd olsun büyük Üstad! Siyasetin ikiyüzlü ahlakını nasıl da deşifre etmiş. Ve ekliyor büyük mütefekkir: “Adalet külahını zulüm başına geçirmiş.” Yıllar önce söylenmiş bu veciz sözler bugünlere de ışık tutmuyor mu?

Herkesin (özellikle de devlet görevini yapanların) kendi aslî sorumluluk alanına dönmesi, zulümden vazgeçmesi, ikiyüzlü siyasetin çarkları arasında haysiyetini feda etmemesi gerekiyor. Parti devletine de parti devletinin kulu olmaya da gerek yok…

KİTAP TANITIMLARI >>

DÜNDEN BUGÜNE HÂRİCİLİK VE NEO HÂRİCÎLER: Bazı kitaplar zamanın ruhuna tam denk gelir ve okunması gerekir. İşte bu türden bir yeni kitap geçti elime: Dünden Bugüne Haricilik ve Neo-Hariciler (Işık Yayınları). Eser, önce Haricilik akımının çıkış sebeplerini, tezahürünü, sonuçlarını tarihî perspektiften anlatıyor. Çok sayıda kaynağa başvurulan kitapta Hariciliğin düşünce ve inanç dünyası çözümleniyor. Nassları anlama tarzından, müminlere karşı sürdürdükleri acımasız tekfir üslubuna kadar pek çok özellik naklediliyor. Yazar kitabın diğer bölümünde günümüzün radikal akımları ile Haricilik arasında bağlar kuruyor. Benzerlikler kadar ayrışmalara da yer veriyor. Artık haber bültenlerinde bile duyduğumuz Selefilikten IŞİD'e, Vahhâbîlik'ten Boko Haram'a kadar pek çok radikal örgütün zihnî arka planını anlamak istiyorsanız Dr. Ali Ünsal'ın kaleme aldığı bu eser iyi bir başlangıç olacaktır.

BİR İŞSİZİN GÜNLÜĞÜ: Son yıllarda işinden ayrılmak zorunda bırakılan ya da işten atılan o kadar çok gazeteci var ki! Hiçbir dönemde bu kadar çok ve yetkin gazeteci işsiz kalmamıştır. Tecrübesinin zirvesinde iken mesleğinden ayrılmak zorunda kalan (neyse ki şimdi Cumhuriyet'te başladı) Doğan Satmış, işsiz kaldığı günleri güzel bir kitaba vesile kılmış. Bir İşsizin Günlüğü ve İş Arayanlara Öneriler (Doğan Kitap) başlığıyla sunulan kitap kimi zaman derinden derine düşündürüyor kimi zaman da tebessüm ettiriyor. Akıcı, rahat anlaşılır, hoş bir üslupla yazılan eser

Türk basınının son zamanlarda yaşadığı sıkıntılı dönem için de tarihe notlar düşüyor.

BİR AÇIK HAVA HAPİSHANESİ OLARAK HABER MERKEZİ: Yavuz Baydar 35 yılını gazeteciliğe vermiş, Türk basınına ombudsmanlık sistemini getirmiş; ama yaptığı çetin işin diyetini işten atılarak defalarca ödemiş bir gazeteci. 2014 sonbaharında Harvard Üniversitesi'ne bağlı meşhur ve muteber Kennedy School'da Shorenstein Fellow olarak çalışma yaptı. Mevzu: Türk medyasında sansürün yaygınlaşması. 17-25 Aralık 2013'te başlayan sürece Baydar “felaketlerin ve talihsizliklerin üst üste geldiği yıl” tabirini kullanıyor ve o dönemden sonra medya üzerine çöken kâbusu tek tek nakledip analiz ediyor. Adrese teslim mesajların da yer aldığı kitabı P24 neşretmiş. Titiz bir çalışma, faydalı bir eser çıkmış ortaya…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums