BÖYLE GİTMEZ!

  • 30.03.2015 00:00

 Türkiye’nin en seçkin işadamlarından birine rastladım geçenlerde. Kalabalıkça bir mekânda. Görmezden gelseydi kırılmazdım. Devlet zırhına bürünmüş zulmün uyardığı korkuya hamlederdim. Öyle yapmadı o. Gelip boynuma sarıldı, sonra asla unutmayacağım şu cümleleri sarf etti: “Sizlere yapılanları kesinlikle tasvip etmiyorum; ancak bilmenizi isterim ki baskı herkese karşı. Evimizin içinde bile korkuyoruz. Çocuklarımla memleket meselesi konuşmak  istediğimde  telefonlarımızı oturma odasına bırakıp bodruma iniyoruz. Orada bile fısıltıyla konuşuyoruz.”

Hayretle baktım yüzüne. Vaktiyle AK Parti’ye büyük destek vermiş güzide bir iş adamının endişesi yürek burkacak bir fotoğrafı yansıtıyor ve maalesef Türkiye’nin geldiği yeni durumunu rapor ediyordu. Bir dönem ekonomik ve demokratik reformlar yaptığı için AK Parti’ye destek verenler, en küçük bir itirazın maliye teftişleriyle, polis baskınlarıyla, istihbarat fişlemeleriyle nasıl bastırıldığını biliyor. Bu korkunç baskı sonsuza kadar sürdürülebilir mi?

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile bazı iş adamlarının bir araya geldiğini öğrenince aklıma yukarıda naklettiğim hadise geldi. Basına yansıdığına göre iş adamlarının hemen hepsi AK Partili imiş. Zamanında destek verdiklerini ama şimdi AK Parti’den derin bir kaygı duyduklarını söylemişler Kılıçdaroğlu’na. Ve toplantının gizli kalmasını istirham etmişler. Öyle de olmuş. Tâ ki medyaya sızana kadar. Hadise duyulunca CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, toplantının gizli kalması teklifinin iş adamlarından geldiğini, kendilerinin de bu talebe saygı duyduğunu ifade etmiş. Ne anlama geliyor bu gizlilik talebi? Cümle âlem biliyor ki İktidar, kendisi gibi düşünmeyenleri  (devlet imkânını hoyratça kullanarak) canından bezdiriyor. Peki nereye kadar?

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bir patladı, pir patladı. Anayasa’da yer almadığı halde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı yetkilere itiraz etti. Haklıydı. Başbakan sıfatı taşıyan Davutoğlu’nun söylemesi gereken sözleri Arınç saydırdı tek tek. Polemik olsun diye yapmadı sanırım; çünkü Erdoğan’ın olmayan yetki ile giriştiği her iş hükümeti nefes alamaz hale getiriyordu. Son çıkışları ise  “çözüm süreci” gibi hassas bir konuyu içinden çıkılamaz bir noktaya taşımıştı ve mesele toplumsal çatırtılara doğru kayıyordu… Arınç’a cevap Saray’dan beklenirken Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’ten geldi. Tweet atarken istiğrak nöbetleri yaşayan (!) Başkan, Arınç’ın ailesini de hedefe koyup o malum suçlamayı (paralel) gündeme getirdi. Malum; paralel denince birilerinin sigortaları atıyor, akıl, fikir, izan gibi melekelerin şalteri indirilmiş oluyor. Tam bir komedi...

Bülent Bey, haysiyetsiz diye açtı bayramlık ağzını; kucağa oturmakla Ankara’yı parsel parsel satmakla devam etti. Dahası 8 Haziran günü (seçimden bir gün sonra) yüz dosya ile konuşacağını söyledi. Durum vahim! Demek ki Ankara’da feci yolsuzluklar var, bunu Arınç, 2009 ve 2014 mahallî seçimlerinde biliyor ve Gökçek’in adaylığına karşı çıkıyor. Bülent Bey biliyor da başkaları bilmiyor mu ne fırıldaklar döndüğünü? Niçin sustular, susuyorlar? Üstelik bu tutum Ankara ile sınırlı da değil. Meclis’teki yolsuzluk oylamasında AK Parti’den 50 oy fire verdi. Gizli oylamadaki bu tutum yolsuzluk konusundaki rahatsızlığı belli bir oranda yansıtıyordu. 17 Aralık dosyası alelacele kapatılmaya çalışılsa bile insanlar gerçekleri bilmiyor mu? Meseleler bu kadar tavazzuh etmişken gerçekler ne kadar gizlenebilir?

Hangi konuya el atsanız aynı manzara ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Tel tel dökülüyor Türkiye. 5 yıl önce yapılan KPSS sınavındaki hırsızlık iddiaları iktidarın müdafaa barajıyla kapatılmış, hukuki süreç tüketilmişti. Bu arada sınav iptal edildiği için haksız menfaat ihtimali de ortadan kalkmıştı. Şimdi sırf “cemaat”i suçlamak için KPSS üzerinde senaryo yazılıyor. Vaktiyle TRT ekranlarına çıkıp kopya çekmediğini, alın teriyle bu puanı aldığını söyleyen Baki S. isimli şahıs itirafçı yapılıyor ve iftira etmesi için baskıya maruz bırakılıyor. Üstelik iki hafta önce hakim değiştiriliyor ve yeni gelen hakim basıyor tutuklama kararlarını. Son aylardaki hakim ve savcı değişikliklerine bir bakın Allah aşkına! Proje mahkemeler, sipariş davalar, görevlendirildiğine dair derin kuşku uyandıran savcılar, hakimler… KPSS dosyasında bile Fethullah Gülen’i 1 No’lu sanık ilan edenlerin hukuk diplomasını nereden aldığını merak ediyorum doğrusu. Bu vahim gidişat kıyamete kadar sürebilir mi? Asla!

Dış politikada durum farklı mı? Daha düne kadar “komşularla sıfır sorun” prensibine dayalı bir politika inşa ediliyordu; şimdi durum “komşuların tamamıyla problemli Türkiye” noktasına geldi dayandı. Suriye bataklığa dönüştü, Mısır’la bağlar kesildi... Yemen’deki kargaşa hafta içinde su yüzüne çıkınca Suudi Arabistan’ın yanında yerini almaya gayret eden Erdoğan, İran’ı yerden yere vurdu. İran’dan beklenen cevap gecikmedi; üstelik çok sert bir şekilde. İran’ı bu kadar cesur kılan ve adeta Türkiye’yi tehdit etmeye iten sebep nedir, kim(ler)in açıklarıdır?

Türkiye, her alanda (ekonomide, siyasette, dış politikada, sosyal hayatta) yanlış bir yola girdi. Ne acıdır ki o hatalardan ders çıkaracağına yanlışta ısrar ediyor. Bu temerrüt sadece inatçı politikacılara değil; Türkiye’ye de zarar verecek…

Fırıldak işler, kirli planlar

Kirli ilişkilerin en ağır faturası şudur: Suç işleyenler, kendi cürümlerini örtbas edebilmek için kaotik hadiselerin yaşanmasını ister; hatta bazen bu amaç doğrultusunda planlama yapar. İç güvenlik yasası, kaos beklentisi ile ilgili kuşkuları artırıyor. Polise verilen aşırı yetkiler, mahkeme kararı beklemeksizin yapabileceği icraatlar, sadece büyük bir endişeye sebebiyet vermiyor; aynı zamanda “Bir fırıldak mı çevriliyor?” korkusuna neden oluyor. Binlerce faili meçhul cinayetin hâlâ aydınlatılamadığı Türkiye'de derin kuşkuların oluşmaması mümkün değil. Bu ülke son birkaç yılda radikal örgütlerin merkezi haline geldi. El Kaide cirit atıyor, IŞİD alenen adam devşiriyor sokaklarda, Hizbullah yeninden harekete geçti, İBDA-C eylemler için kolları sıvamış durumda, PKK'daki hareketlilik Genelkurmay Başkanlığı'nı endişeye sevk ediyor, DHKP-C yeni isimlerle yeni eylemler yapmaya başladı.

Bütün bu feci hadiseler yaşanırken bir de insafını kaybetmiş, vicdanını satmış, kalemini kiraya vermiş birileri bu menfur örgütlerle “cemaat” arasında ilişki kurmak için bin dereden su getiriyor. Kimse de çıkıp şöyle demiyor: “Bre vicdansız! Bre utanmaz!  Bu cemaat denilen sosyal gerçeklik, terörün her türlüsüne lanet okumuş, silahlı mücadeleye daima karşı çıkmış, radikal gruplara her daim kapatılmaz bir mesafe koymuştur. Nasıl Allah'tan korkmaz insanlarsınız ki bu örgütlerle camiayı ilişkilendirme cüretinde bulunuyorsunuz! Yuh size, yazık size!”

Türkiye’yi maceradan maceraya sürükleyenler, kendi ikballeri için ülkeyi yangın yerine çevirmeye karar vermiş olabilir; ancak boşuna çırpınıyorlar ne işler çevirdiklerini bilmesi gerekenler biliyor. Terör örgütleriyle hemhal olup bunu istihbaratçılık sananlar ve akıl almaz oyunlarla masum insanlara iftira etmek isteyenler, maksatlarına ulaşamayacak, tarihin huzurunda kirli işlerinin,  akçeli satışlarının hesabını verecek.


PANORAMA

Bülent Arınç önemli bir açıklama yapmış ve bir dönemin savcısı Vural Savaş’ı örnek göstermiş. Savcı’nın kendileri için ‘vampir’ dediğini, benzer bir tutumun bugün kendileri tarafından yapıldığını ifade etmiş. Doğru; ama maalesef geç kalmış bir eleştiri. Ağza alınmayacak nice laflar söylendi, hakaretler edildi ve AK Parti kurmayları seyretti. Parti’nin ağır abilerinden tık çıkmadı. Oysa yapılan, korkunç bir zulümdü. “Aynı sözü bize sarf etseler ne yapardık?” diye empati yapmayanların vebali az buz değil...

Gün geçmiyor ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret gerekçesiyle yeni bir dava açılmamış olsun. Burada iki önemli soru var: 1- AK Parti kurucularından olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e neden bu kadar hakaret edilmiyordu da bu davranış Erdoğan’a reva görülüyor? 2- Erdoğan bu kadar sert dil kullanıp toplumun bütün kesimlerine karşı ağır sözler sarf etmeseydi acaba bu kadar hakaret davasına gerek olur muydu? Aslında her şeyin normalize olması gerekiyor. Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan kimse ne insanlara hakaret etmeli ne de kimseden hakaret görmeli. Onun için karşılıklı saygıya ve hukuka ihtiyaç var şüphesiz.

Güvenlik Paketi Meclis’ten geçirildi. Bu yasa için Meclis’te çıkan kavga eşi benzeri görülmemiş bir gerginliğe sebep oldu. Şimdi Erdoğan’ın imzasına sunuldu ve yasalaşacak. Çıkan yasanın bir sıkıyönetim uygulaması olduğu, bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırılığı, Türkiye’yi Ortadoğu’nun muhaberat devletine dönüştürdüğü kesin. Ne yazık ki Türkiye’de baskı artıyor; baskı arttıkça toplumsal uzlaşı riske giriyor. Birkaç sene öncesine kadar demokratik açılımlarıyla tanınan bir ülkenin şimdi güvenlik paketine hapsedilmesi ne hazin bir sondur. Yazık…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (3)

  • Erdoğan Kızılkale
    Erdoğan Kızılkale
    30.11.2014 13:22

    Bilindiği üzere, kırım hanları ve halkı (evet halkı! lütfen linkteki yazıyı okuyunuz) en büyük özelliği tarihin gelmiş geçmiş en usta köle avcısı ve tüccarları oluşlarıdır. Bu işten kazanılan muazzam sermaye ve zenginliği korumak adına elbetteki komünizme karşı olup nazilerle işbirliği yapacaklardı. Ama olmadı.. Stalin Hitleri altedince, plan bozuldu ve tüm diğer asalak sınıflar gibi, bu işbirlikçi asalak sınıfın tasfiyeside ideoloji doğrultusunda gündeme geldi Kırım Tatarları sorunun sınıfsal analizi budur. Bir de Ayşe Hür hanımın yazısında ölümlerle ilgili rakamlar ile bu yazıdaki rakamlar çelişiyor. Tarihçi olmadığım için bir iddiada bulunamıyorum. Yorumculardan Mustafa Erdoğan beyin argümanları tamamen yanlış ve Hitlerin propaganda bakanlığının ve daha sonra Amerikan istihbaratının ( Nazilerin tüm propaganda elemanları savaştan sonra Amerika ya gidip CIA elemanları oldular, Nurunberg de yargılanmadılar) Stalin ve sosyalizme karşı yürüttükleri karalama kampanyasında kullanılan yalanlardır. http://haber.sol.org.tr/yazarlar/candan-badem/kirim-ve-rusya-89479

  • mustafa erdoğan
    mustafa erdoğan
    25.02.2014 09:14

    stalin tarhin gelmiş geçmiş en büyük katili ve soykırımcısıdır, yaptıkları hitlere bile rahmet okutur,ateislerin ve sosyalistlerin ne kadar gaddar ve acımasız olduğunu anlamak için stalinin ve sırp katliamcıların vahşetini destekleyecek kadar gözleri dönmüş olduğunu görmek yeter.

  • Ro$ev sîtav
    Ro$ev sîtav
    23.02.2014 10:47

    Herhangi bir konu, olay..vs hakinda karar vermeden önce, sebep-sonuç ili$kisi her hatirlanmali ve bu sebep-sonuç ili$kisi dikkatli incelenmelidir.. Sebep-sonuç ili$kisinde bir örnek; genelde Kizilba$larin, özelde de Dêsimlilerin, müslümanlarla ya$amayi tercih etmemeleri.!

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums