Halk Böyle İstedi

  • 10.10.2015 00:00

 Yapılacak olan her seçim öncesinde denilen “bu seçim çok özel” klişelerinin cazibesine kapılmadan ve seçim sonuçlarını analiz etmeye geçmeden önce özeleştirimizi yapalım. Seçimden önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi HDP’nin baraj altında kalacağını düşünüyordum. Lakin oy kullanan seçmen HDP’yi Meclis’e taşımak istedi ve taşıdı. Seçmenin kararı bu yönde olduysa itiraz edecek bir durum yok. Yanıldım. Bu sebepten ötürü öncelikle HDP’yi tebrik ediyorum. İkinci olarak da seçim sonuçlarının tartışılması demokrasinin tartışılması demektir. Sandığa ve demokrasiye inanıyorsak çıkan sonuçlara da inanmamız ve bu noktada sonuçları kabullenmemizden başka bir seçenekte düşünülemez. O nedenle halk ne dediyse doğrudur, bu tartışılamaz ve tartışmaya dahi açılamayacak olan tek hükümdür.


Seçim öncesi konuşmalarında belki de en merak edilen konu HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı meselesiydi ve HDP barajı aştı. Eğri oturup doğru konuşmak gerekiyor. Bu noktadan ve hatta makro açıdan bakacak olursak seçimlerin tek galibi HDP’dir. Çünkü bir siyasal parti seçim öncesi koymuş olduğu hedefleri seçimde yerine getirmekle mükelleftir. O nedenle HDP’nin seçim öncesi barajı aşma hedefinin tuttuğunu, geriye kalan üç partinin de tek başına iktidar olma hedeflerinin tutmadığı gün gibi ortadaysa hedefini tutturan partinin seçimlerde başarılı olduğunu ifade etmek yanlış olmaz. Bunun da hakkını vermiş olalım.

Seçim sonuçlarını analiz etmeye geçmeden önce birkaç meseleyi göz ardı etmeden konuşmak da fayda var. Öncelikle halk makarnaya ve kömüre oy vermiyormuş demek ki. Makarnaya ve kömüre oy veren halk AK Parti’nin diğer seçimlerde almış olduğu oy oranını yakalaması için tekrardan oy verirdi. Lakin AK Parti’nin oy kaybettiğini düşünecek olursak demek ki böyle bir durumun aslı astarı yok. İkincisi Erdoğan’ın diktatör olarak iddia edilmesi… Dünyanın hiçbir ülkesinde bir diktatör düşünün ki o diktatörün ülkesinde 12 senedir genel başkanlığını yapmış olduğu bir parti bugün tek başına iktidar olacak milletvekili sayısını tutturamasın. Diktatörler literatüründe ve diktatörlerin ülkesinde koalisyon seçenekleri tartışılmaz aksine koalisyon diye bir kavram olmaz. Diktatör ne derse o olur. Onun için diktatör safsatalarının bu seçimle birlikte son bulacağını umut ediyorum.

Gelelim seçim sonuçlarına… Görünen o ki halkın takdiri dört partinin Meclis’te temsil edilmesi düzeyinde oldu. AK Parti’nin oylarında yaşanan düşüş ve dolayısıyla HDP’ye ve MHP’ye kayan oylar direk olarak bence Çözüm Süreci odaklı. AK Parti’den HDP’ye kayan oylar da AK Parti’nin Çözüm Süreci’ne daha fazla sarılması gerektiği ve reform hareketlerini yavaştan almaması gerektiği yönünde bir uyarı niteliği taşıyor. MHP’ye kayan oylar da ise HDP’nin Türkiyelileşme iddiasıyla Batı’da daha görünür olması sebebiyle milliyetçi hassasiyetle savunma mekanizması oluşturulduğunu gözlemlemek mümkün. Tabi her ne kadar sosyolojik analizin istatistiklere bakarak böyle olduğunu söylesek de durum böyle midir bunu gelecekte göreceğiz. Ama öyle ki MHP’ye verilen oyların AK Parti’yi tek başına iktidar yapmadığı, HDP’ye kayan oyların da HDP’nin barajı aştığını gözlemlersek ağırlıklı bir tercih olarak AK Parti’nin de birinci parti olma münasebetiyle halkın takdirinin Çözüm Süreci’nde “devam” kararı verdiğini söyleyebiliriz. 

Bunu söylememizin sebebi HDP’nin barajı geçmiş olmasıyla alakalı bir şey değil. AK Parti’nin birinci parti olmasını korumasıyla ve HDP’nin de Batı’da daha görünür ve Eski Türkiye’de lafı dahi açılmayacak şekilde daha özgür bir şekilde seçim propagandası yapmasında saklı. Çünkü HDP’ye oy veren seçmen HDP’nin en yüksek oyu Kürtlerden aldığını ve bu partinin İmralı’yla görüşmelerde aktif bir rol oynadığını çok net bir şekilde biliyor. O nedenle Çözüm Süreci üzerine izlenen politikaların toplumda bir tahribat etkisi yaratması ancak MHP’ye giden %2-3 oyla ölçülebilir. Mikro açıdan HDP’ye giden oyların mesaj niteliğinde Çözüm Süreci’ne bir karşı hareket olarak gözlem yapmak doğru olmaz.

Yoksa tabiî ki HDP’nin barajı aşmasında “Seni Başkan Yaptırmayacağız” gibi Beyaz Türklerin bam telini okşayan söylemlerin ya da NYT’nin, The Economist’in, Doğan Medyası’nın katkıları tartışılmaz. Lakin halkın Çözüm Süreci’ne “devam” demesi de bence HDP’den daha çok AK Parti’nin birinci parti olmasında saklı. HDP’nin Çözüm Süreci’nden daha çok Beyaz Türklere ilişkin politika yapması onların barajı geçmesini sağlasa da AK Parti’nin birinci parti olma münasebetiyle AK Parti tabanının daha doğrusu kitlesel tabanın Çözüm Süreci’ne desteğinin devam ettiğini yorumlayabiliriz. 

Çözüm Süreci kapsamından olayı ele almaya devam edecek olursak Demokrat Parti geleneğinden gelen AK Parti’nin Çözüm Süreci’ni başlatmasıyla beraber Güneydoğu’da ve genel anlamda Kürtler üzerinde yaratmış olduğu rahatlık HDP’nin barajı geçmesini sağladı. HDP her ne kadar bu kazanımlarını kendisine çıkarmaya çalışsa da bu kazanımları sağlamasının temel nedeni AK Parti’nin reform hareketlerinden başka bir şey değil. Kısacası AK Parti büyük resimde tek başına iktidarını kaybetmiş olsa da HDP bu noktada barajı aşan oldu. Çözüm Süreci’nde AK Parti’nin yapmış olduğu ileri adımlar AK Parti’nin bu Çözüm Süreci’nin kurbanı olduğu yorumlarını beraberinde getirebiliyor. Lakin HDP’nin bundan sonra demokratik siyaseti kayıtsız şartsız seçmesi gerektiğiyle ve AK Parti’nin de Çözüm Süreci’nde gelinen bu noktayı bundan sonra daha da ileriye taşımasıyla Çözüm Süreci bu seçim sonuçlarından etkilenmez. Çünkü seçim sonuçlarından çıkan buna yönelik ciddi bir mesaj yok. Ben bu seçim sonuçlarından çıkan mesajın başka sebeplerden kaynaklandığını düşünenlerdenim.

AK Parti 2002’de tek başına iktidara geldiğinde Milli Görüş gömleğini çıkardıklarını ve Milli Görüş çizgisini güncellediklerini her fırsatta dile getirmişti. AK Parti seçmenin gözünde özgün bir hareket olarak doğmuştu. Bu özgün hareket her seçimde kendini yenileyerek devam etti. Ta ki bu seçime kadar. Bu özgün duruşun yenilenme hareketleri sivil toplum olan halkın hep daha ileriyi göstermesiyle ölçülebilir. Çünkü AK Parti toplumun reform dinamiklerini şuana kadar en iyi okuyan ve bunları hayata geçiren bir parti. Özgün ve yenilikçi duruşu her ne kadar bu seçimde onu tek başına iktidar yapmasa da bu konuda AK Parti’nin bir alternatifi yok. Lakin bu özgün ve yenilikçi duruşun bu seçimde AK Parti’yi tek başına iktidara getirememesinin sebepleri arasında bunların topluma iyi anlatılamadığı gerçeği var.

Artık bundan böyle görülüyor ki baraj sistemi Türkiye’de istikrar getiren bir durum olmaktan çıkmıştır. 2002’de %34 ile tek başına iktidara gelen bir parti 2015’te %40 ile tek başına iktidara gelemiyorsa ve seçimlere ilk kez parti olarak katılan HDP %13 gibi bir sayıyla baraj engelini aşıyorsa bu barajın istikrardan daha çok %40 gibi yüksek bir oyun da tek başına temsilini engelleyici bir durum ortaya koyduğunu gösteriyor. Onun içindir ki bundan sonraki seçimler de seçim barajı %5’le ya da tamamen kalkarak bir seçime girilmeli ve AK Parti’nin reform hareketlerinin başlangıç noktası önümüzdeki seçimden başlayarak ilk olarak bu olmalıdır. Çünkü bugün seçim barajı %5 olsaydı şu sonuçlara göre AK Parti tek başına iktidar olurdu. Kısacası bu seçim barajının özgün bir istikrar getirmesinden ziyade kazanımları yok edici bir etkisi olduğunu söylesek yanlış olmaz.
HDP’nin barajı geçip geçmemesi dışında bu seçimde konuşulan başka bir mesele de Başkanlık Sistemi’ydi. Konuşulan diyorum ama aslında konuşulmayan bir mesele oldu bu. Çünkü Başkanlık Sistemi’nin iyi ve güzel olduğu dışında içeriğine yönelik herhangi bir temellendirme yapılmadı. Sadece bu siyasal sistemin artık kriz yarattığı ve böyle devam edilemeyeceğinden ziyade ülkede Cumhuriyet kurulduğundan bu yana hiç denenmemiş olan Başkanlık Sistemi içeriği de doldurularak halka iyi bir şekilde anlatılmalıydı. Çünkü ben bu seçim sonuçlarının Başkanlık Sistemi’ni rafa kaldırdığını düşünmüyorum. Hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan’ı seçimle iş başına getiren bir sistemde siyasal kriz çıkma olasılığı bu seçim de olmasa bile diğer seçimlerde hep vardır. Ve bu krizin çıkma olasılığı da istikrarı zedeleyen bir durum olacaktır. Siyasal sistem ve siyasal rejim adına parlamenter sistemden farklı olan diğer rol modeller de halka iyi bir şekilde anlatılırsa ve bunların içeriği doldurulursa çok daha iyi olacağı kanaatini taşıyorum.
13 senedir birinci parti olma özelliğini koruyan ve 13 senede birçok derin ittifaka ve tezgaha karşı savaşmış olan AK Parti oylarını hala %40’ın altında görmüyor ve birçok ilde birinci olmakla beraber birinci olamadıkları illerde de ikinci olma özelliği taşıyor. Bu açıdan bakacak olursak seçmene göre AK Parti’nin bir alternatifi yok. Bu alternatifin olmaması alternatif yaratacaklardan önce AK Parti’nin alternatif olabileceklerin de rolünü almasıyla eşdeğer bir durum. Böyle bir şey hem AK Parti’yi o özgün ve yenilikçi duruşunu daha da sağlamlaştıracak hem de Türkiye’de dinamik güç olan bu halkın taleplerini de daha çabuk bir şekilde hayata geçirme iddiasını diri tutacaktır.
Bundan sonraki günlerde koalisyon üzerine çeşitli yorumlar ve tahminler yapılacaktır. Ben kendi fikrimi açıklayacak olursam AK Parti’nin hiçbir partiyle koalisyon yapmaması gerektiğini düşünüyorum. Bunun çok değişik nedenleri gösterilebilir. Benim kendi fikrimce halkın koalisyonlara tepki koyup 2002’de yeni bir parti olan AK Parti’yi iktidara taşımasının çok büyük önemi var. İkincisi AK Parti’nin koalisyon yapacağı kendi gibi özgün, yenilikçi ve reformcu bir partinin karşısında olmayışı da en büyük problem. Bu durum koalisyon yapılan partiye yarar sağlasa da AK Parti’nin sonunu hazırlayan bir sürece doğru yol alır. Üçüncü durum ise ekonomik istikrar koalisyonla olmaz, Çözüm Süreci’ni de AK Parti dışında destekleyen başka parti olmadığı için bugüne kadar edinilmiş olan kazanımlar da çöküş sürecine doğru girer. O nedenle azınlık hükümeti gibi bir mevzu bahis de dahil olmak üzere koalisyon ve başka düşünceler hayata geçirilmemeli, devleti yönetmeye talip olduğunu iddia eden CHP, MHP ve HDP’ye bir “ödül” niyetine top bırakılmalıdır.
Sonuç ne olursa olsun bizi erken seçimin beklediği günlere doğru gideceğimizi düşünüyorum. Hatta seçmenin bu noktada tam karar vermediğini ve bence erken seçime kadar oy vereceği partiyi daha kararlı bir şekilde seçeceğini düşünmek de yanlış olmaz. Tabi yukarıda yazmış olduğum ve başta AK Parti olmak üzere diğer partilerin de bu seçim sonuçlarını iyi etüt edeceğini umarak.
Küfür ve hakaretten başka bir şey bilmeyenler ve Erdoğan’ın sırf başkan olmaması için koalisyonun önünü açarak Eski Türkiye’ye kapı aralayanlar bilmelidir ki umarım bu koalisyon hesapları dahilinde kaybedeceğimiz zamanlar da ekonomik ve siyasal istikrar çok fazla zarara uğramaz. Ve küfür ve hakareti artık ideolojik fikirleri haline getirenler iyi bilsinler ki ben %1-2 oy uğruna celladımla ittifak kurmayı, iyi gün dostu olmayı, Çözüm Süreci’ndeki kazanımlar da en büyük pay sahibi olan Erdoğan’a vefasızlık yapmayı marifet sanan biri değilim.
O nedenle Yeni Türkiye’nin yolu biraz duraksa da bu Yeni Türkiye yürüyüşü daha da güçlenerek devam edecektir. Tıpkı şairin de dediği gibi “yenilgi yenilgi büyüyen zaferler vardır” nidalarıyla…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums