Başka türlü faşizmler

  • 15.01.2015 00:00

 “Paris’te karikatüristleri öldürenler için en düşünüyorsunuz?” Ne düşünmem gerekiyor? Yazarlık hayatım boyunca öldürerek susturmayı benimseyen yıkıcı ve yavan zihniyete karşı sayısız yazı yazdım. Şiddet, fikrin ağırlık kazanmasına izin vermeyen bir öfkenin, tarifinden kaçınılan bir yetersizlik halinin, dolayısıyla aczin silahı. Aşağılayanların dili bayağı, çizgileri iyilikten yoksun. İyi de bunca bayağı bir zihniyetin çirkin meyvelerini Müslüman olarak niye üzerime almalıyım? Bir tahrik batağına çekilmenin niteliksiz gerekçelerini İslam’ın değerlerine yormak, bu dinin insanlık için sunduğu umuda haksızlık.

Şimdi, maruz kaldıkları terör, karikatüristlerin çirkin ve hoyrat üslubunu tartışmayı zorlaştırıyor “Charlie Hebdo Voltaire’in çocuklarına yakışanı yapıyordu” diye bir cümle okudum bir sitede. Oysa, ölümlerine ne kadar karşı olursak olalım, karikatür dergisinin üslubu kötücül ve jakobendi. Teröristlerin sözde Peygamberimizi (sav) savunmak adına giriştiği kanlı eylem ise bütün Müslümanları hesap vermeye çağıran bir tür mahkemeye gerekçe sunmak oldu.

Sanat ve düşünce insanı sarsarak yeni bir dünyaya uyandırma başarısını göstermeli kanımca. Bu amacı gerçekleştirememiş olana ancak gülüp geçmek gerekir. Jakoben zihniyeti ele veren çizgilere “özgürleştirme” misyonu yüklemek ise ancak “safsata” olarak adlandırılabilir. Sarsılmasını istediğin nasıl bir zihin? Değişmesini istediğin zihniyet bu yolla gerçekten değişir miydi? İnsan, “doğru yol”a çağırmaya niyet ettiği “insan kardeşini” işte bu şekilde özgürleştirmez. “Kardeşlik” dedim, evet; Fransa Devrimi özgürlüğün yanı sıra kardeşlik de dememiş miydi? Söz konusu özgürleştirme yöntemi, bildik –memleketimizin laik blok aydınlarını da bir hayli biçimlendirmiş olan- jakobenlikten ötesi değil. Bu yaklaşımla da kardeşlik sağlanmıyor.

Voltaire’in Helvetius’a yazdığı mektupta sarf ettiği söz işte şöyle: “Sayın bayım, sizinle aynı görüşte değilim, görüşünüz bana tiksinti veriyor, fakat onu ifade etme hakkınızı sonuna kadar kullanacağım.”

Açık ki burada “Voltaire’in çocukları” olan Charlie Hebdo değil, karikatüristlerin eylemlerini savunan kesimler. Charlie Hebdo ise apaçık ırkçı karikatürleriyle Voltaire’in çocuklarının savunma alanındaki sınırsız hoşgörüsünü talep ediyordu. Bu tür bir sınırsız özgürlüğün kullanıldığı bir ülke değil Fransa gerçi: Garaudy’nin ömrünün son yıllarında maruz kaldığı konuşma güçlüğü ne kadar az dile getiriliyor!

Ülkesini çok iyi tanıyan Deleuze bunu bize”antisemitizm” öne sürülerek meşrulaştırılan susturma baskısı örnekleri üzerinden ta 1980’lerde anlatmıştı: “Bizlere başka türlü faşizmler hazırlanıyor. Eskisinin artık folklorik bir figür haline geldiği tüm bir neo-faşizm yerleşiyor.” Nedir neo-faşizm? “Bir savaş ekonomisi olmak yerine, güvenlik için küresel bir anlaşma, daha az kötü olmayan bir “barış” idaresi.” Küçük korkulardan tertiplenen organizasyonlarla hepimizden mikrofaşistler yapan kaygılardan söz ediyor Deleuze.

Bir yerlerde bombalar patlıyor. Terör eylemleri, katliamlar yaşanıyor. Teröristler İslam adına mı yapıyor bunu? Sosyal ve matbu medyada bir vicdan, bir samimiyet sorgulaması başlıyor: Fransa’daki eylemi kınadınız mı? Neden meydanlara çıkıp protesto etmiyorsunuz?

Katili hedef aldığını öne sürerken masumların canına kıyan terörizm, bir yanı her zaman karanlık bir kötülük batağı. Bunun üzerinden Müslüman toplulukların samimiyet testine tabi tutulmak istenmesi ise faşizmi çağıran bir kötülük. Faşizm aynı zamanda, bir kötülükle ilgisi olmayan insanlara rutin olarak ne olmadıklarını, nasıl ve niye “öyle” düşünmediklerini söyletme baskısıdır çünkü. Bu tür bir faşizme özgü virüsten kimse muaf değil. Hayat tarzımıza sızan savaş, karşıtını sürekli kendine ait önyargının cümlesini tekrarlamaya zorluyor, bunun araçlarını üretiyor, sahnesini aktif tutmanın yollarını arıyor. “Ötekinin canı" konusunda adil muamele ve merhamet yoksunluğu herkesin hastalığı. Kimi daha az kimi daha çok.

Bir terör olayına kurbanın varlığını temsil edecek şekilde tepki gösterme beklentisi de tuhaf bir baskı, başka türlü bir vicdan komiserliği. Hayır, ben Charlie olmadan da bu kötülüğü eleştirebilmeliyim.

Sürekli bir vicdan komiserliği nöbeti, bir samimiyet testi sorgusu tek bir kesime, inanç grubuna mal edilemeyecek bir ruh halinin tezahürü. Bu sekter tutum, “haydi eleştiri ver” tavrı, kendini kötülüğün sebep ve sonuçlarından masun gören bir üstün insan sorgusu olarak sizi ne kadar az insan, ne denli sahte bir dindar olduğunuzu itirafa çağırırken kendi sorgucu pozisyonunun haklılık payını da tartışılmaz kılmakta. Samimiyet testini kazanmanız için tıpatıp sizi teste tabi tutanın cümlesini benimseyip tekrarlamanız gerekiyor, aksi halde hâlâ ne olmadığınızı açıklamaya devam etmelisiniz. Sabıkanızın temiz olması diye bir açıklama imkânsız zaten. Richelieu’nun ünlü sözünün anlattığı gibi: “Bana en dürüst adamın eliyle yazılmış iki cümle verseniz, onlarda bile onu asacak bir sebep bulurum.”

“İslam kendini değiştirmeli!” İyi de İslam’ın kaynaklarında hayat bularak geleceğe açılan yüz binlerin niye böyle bir borcu olmalı... Bir dinin herhangi bir bağlısı kendi mizacına uyan, ruh haline de hizmet eden herhangi bir yorumla o dinin fanatik bir savunucusu kesilebilir.

Beklenti şöyle: İslam bütün bağlılarının her türlü sebebi haiz –buna emperyalizmin acıları da dahil- yönelimlerinin hesabını vermeli, dahası Avrupa’nın Müslümanlara verdiği zararın bedellerini de ödemeli, bunu yaparken de yine Avrupa’nın beğenisini kazanacak şekilde kendine çeki düzen vermeli! "Neden İslâm, Batılı entelektüelin sevip hiç çekinmeden öpebileceği bir yüze sahip olmalıdır ille de? Dahası, neden sadece tek bir yüze sahip olması gerekmektedir?" diye soruyordu Thierry Hentch, 1988’de yayımlanan Hayalî Doğu' da. (sf. 242, Metis, 1996).

Öyle ya, İslam’ın saf, gerçek, sahici yüzü buyurgan bir dille seslenen Batılı "radikal" eleştirmeninin onayladığı bir sınavı kazanmaya yöneldiği takdirde ne kadar “saf” kalabilir ki?

Doğru, bu yaşadıklarımıza bakarsak, en az Batı dünyası kadar Müslüman dünya da değişmelidir. Ancak bu değişimin dikte edilmesi, aynı zamanda bu değişimin yönünü de belirleyen bir tahakküm boyutu içermekte. Oysa müslümanların onuru ve kendi değerlerine olan güveni Batı toplumundan daha aşağı değildir ve dolayısıyla bu değişimin yönüne ve mahiyetine de kendileri karar vermelidir. Aksi halde her dayatma çabası hiç de olumlu olmayan tepkilere de yol açabilecektir.

Bir yüzü karanlıkta kalan bir terör olayından hareketle İslam’ın kendini değiştirmesi talebi, Fransa’nın “Cezayir asıllı terörist potansiyeli”ne sahip bir ülke olmayı sürdürmesinin sorularına cevap olamıyor üstelik.

http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/20044/baska-turlu-fasizmler

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums