Bir Emile ZOLA Arıyorum

  • 12.12.2016 00:00

Önce yaşadıklarımdan küçük bir kesitle başlayayım.

Yıl 1987. Türkiye Birleşik Komünist Partisi yöneticileri Haydar Kutlu (Nabi Yağcı) ve Nihat Sargın ülkeye döndüklerinde gözaltına alınıp tutuklandılar. 900 gün süren tutukluluk günlerinde Kutlu ve Sargın ölüm orucuna yattılar. Bizler de kendi bulunduğumuz yerlerde ‘’Bir şey yap ölmesinler ‘’ şiarı ile açlık grevlerine yatıp destek eylemleri örgütledik. Bir gün nasıl bir sokak eylemi örgütleyelim derken aklımıza Diyojen'in gündüz gözüyle elinde fener ‘’adam’’ araması olayı aklımıza geldi. Bizde oradan esinlenerek 12 Eylül sonrası ilk kez izinsiz bir sokak eylemi örgütledik. İnsanlar ellerinde mumlar, gemici fenerleri, el fenerleri gündüz gözüne demokrasi aradık. Hem izinsiz hem kalabalık bu eylem o günün Milliyet ve Güneş gazetelerinden manşetten verildi. ''Mumla demokrasi aradılar'' diye.

Bu eylemi aklımızda tutarak bir başka tarihsel olayla yazıyı sürdürmek istiyorum.

Herkesin bildiği gibi Dreyfus olayı, 19. yüzyıl sonlarında (1894) Fransa'da Yahudi kökenli Yüzbaşı Alfred Dreyfus'ün haksız yere casuslukla suçlanarak göstermelik bir yargılamayla mahkum edilmesiyle başlar.Dreyfus'ün tutuklanması ülkeyi ikiye böler. Yargılanmasını, en ağır cezalara çarptırılmasını isteyenlerde vardır, tersine Dreyfus'ün suçsuzluğuna inanıp serbest bırakılmasını isteyenlerde.

O dönemde ''arı sanat'' yanlısı Anatole France gibi yazarlar da böylesi skandal bir yargılamaya karşı Dreyfus yanlılarının arasında bulur kendilerini. Vicdanı yaralayan bir yargı kararına karşı o zamana kadar aktif siyaset içinde görünmeyen, ılımlı bir yazar olan Emile ZOLA 13 Ocak 1898günü L’Aurore gazetesinde ‘’Suçluyorum’’ başlıklı Cumhurbaşkanı’na bir mektup kaleme alır.

Emile Zola Cumhurbaşkanı Felıx Faure’ye yazdığı mektupta sakin ama kararlı bir dil kullanarak ‘’Onlar göze aldıklarına göre, ben de göze alacağım. Gerçeği söyleyeceğim, çünkü kendisine kurala uygun biçimde başvurulan adaletin bunu eksiksiz olarak yapmaması durumunda, söyleyeceğime söz verdim. Benim görevim konuşmak, suç ortağı olmak istemiyorum. Yoksa gecelerim orada, işkencelerin en korkuncu içinde, işlemediği bir suçun cezasını çekmekte olan suçsuzun hayaletiyle dolup taşacak.

Bu gerçeği namuslu insan başkaldırımın tüm gücüyle size haykıracağım, sayın başkan.’’

Mektup yayımlandıktan sonra Emile Zola iftiraların muhatabı olmaya başladı ve kendisi de yargının karşısına çıkmaktan kurtulamadı. Yargılanmanın da ötesinde trajik bir kasıtlı zehirlenme vakası ile öldürüldü.

 

Şimdi tarihten ülkemize ve günümüze dönelim.

Bu ülkede hakların en tartışmasız olanı ana dilde eğitim yasak. Kendi dilinde eğitim talebinden kendi kendini yönetme talebine kadar bugün için evrenselleşmiş haklar manzumesinin bile ‘’terör’’ suçu ile eş değer görüldüğü bir ülkede devlet eliyle ‘’meşru’’ şiddet uygulanıyor.

 

Bu ülkede, Dreyfus’un yargılandığı yıllardan, yani 1894’ten başlayarak farklı olana karşı yok edici saldırılar yapılmış, 1915 ile ciddi bir soykırım yaşanmıştır. Kurulan Cumhuriyet daha ilk yıllarından başlayarak farklı olan kimliklere kültürlere karşı asimilasyoncu politikaları hayata geçirmiş, yetmemiş şiddetin en acımasızını uygulamıştır. O tarihten bu yana Kürtlere karşı devlet hep yıkıcı bir şiddet uygulamıştır.

 

Son olarak AKP çözüm sürecini bitirmiş, Kürt illerinde taş üstüne taş bırakmamış, sivil insanları, kadınları, yaşlıları, bebeleri katletmekten imtina etmemiştir. Bugün Kürtler kadim topraklarında çadırlarda bile yaşamak istemleri OHAL yasaklarına takılmaktadır.

 

Bunlar yetmemiş gibi Kürtlerin yerel yönetimlerde iktidar oldukları belediyelere kayyumlar atanmış, eş belediye başkanları tutuklanmıştır. Kayyum atanan belediyelerin önünde bulunan çok dilli tabelalar sökülmüştür. Belediye çalışanlarının sözleşmeleri tek taraflı fesih edilerek çalışanlar açlığa mahkum edilmiştir.

 

Çoğunluğu Kürt ve sol içerikli gazete ve televizyonlar kapatılmış, akademisyenler işlerinden atılmış, kamuda çalışanlar ya uzaklaştırılmış ya da açığa alınmıştır.

 

Son olarak halkın 6 milyona yakın oyunu almış bir partinin Eş genel başkanları ve milletvekilleri hukuksuz bir biçimde tutuklanmış, onlara bugün bile tecrit uygulanmaktadır. Ahmet Altan gibi yazarlar bile isteye haksız bir şekilde tutuklanmışlardır. Cezaevlerinde olan gazetecilerin çetelesini artık tutamaz olduk.

 

Mecliste Anayasa iki partinin anlaşması ile OHAL’in hukuksuzluğu hukuk olarak topluma dayatılmak istenmektedir.

 

Ülke bölgesel bir savaşın içine atılmakta, emperyal hayaller üzerinden ülkenin güvenliği yok edilmiştir.

 

Daha fazla sonuçları sıralamak mümkündür. Burada noktalayarak yeniden başa dönmek istiyorum.

 

Bu ülkede bunca hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı ‘’suçluyorum’’ diyecek bir Emile ZOLA cesaretinde ve kararlığında aydın ya da aydınlar yok mu demek istiyorum. Elbette Fransa’nın dünü ile Türkiye’nin bugünü aynı koşullarda değildir. Ama Adalet talebi dünyanın neresinde olursa olsun meşrudur.

 

Bir tarla sıçanı gibi korkarak yaşamaya yaşam demeyeceksek, şimdi Adalet demek için her aydın kendince Emile Zola’nın tavrını içselleştirmeliyim demesi gerekmez mi?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums