- 4.02.2016 00:00
Anayasa Mahkemesi, gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliyesinin yolunu açınca küçük kıyamet koptu.
Haşim Kılıç'ın başkanlık döneminde benzer krizler yaşanmış, ancak şimdikinin dalga boyuna hiç ulaşmamıştı. Başkan Zühtü Arslan ve 12 üyenin darbecilik suçlamasıyla yargılanmasını talep edecek kadar abartılı bir öfke şovu izliyoruz. Twitter'ın açılması kararında ‘gayri milli' ilan edilen mahkeme, seçim barajını gündeme aldığında da yoğun taciz ateşi altına alınmıştı. Haşim Kılıç'ın AK Parti'yi tek başına kapanmaktan kurtarmış olduğu gerçeği bile linci önlememişti. Hatta Yüksek Mahkeme'nin HSYK, Sulh Ceza Yargıçlığı ve makul şüphe ve benzeri demokrat aydınlarca çok eleştirilen onayları dahi cezalarını hafifletmiyor. Hidayet Karaca ve Mehmet Baransu gibi gazetecilerin başvurularına aynı demokrat tavırla yaklaşmamaları da ‘iyi hal' indirimi getirmiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ‘Kararı tanımıyorum, saygı duymuyorum, uymuyorum' çıkışından sonra iyice cesaretlenen yandaş medya, hakaretin dozunu artırdı. ‘Sen kime kandın Zühtü?' diye tahkir edilen Başkan'ın bunları hak etmediğini yapanlar da biliyor. Milli Görüş geleneğine yakınlığına dair tanıklıklar bugünkü gerçeği tam yansıtmayabilir. Ama başkan seçilmesi için kimlerin nasıl kulis faaliyeti yürüttüğü arşivlerde duruyor. Öyleyse bu hiddet ve şiddetin sebebi nedir?
Korku cumhuriyetlerinde ilk tuğlayı muktedirler koyar, lakin kalın hücre duvarlarını herkes kendi örer. Korku, korkuyu çeker. Özgürlük de aynı şekilde avdet eder; hiçbir muktedir, pişman olup geri çekilmez. Bireyler ve kurumlar özgürlüğü mümkün olabileceğini gördükçe cesaretlenir. Böylece elleriyle inşa ettikleri hapishaneleri yıkarak çıkabilirler. AYM'yi hedef alan ve orantısız güç kullanımına yol açan kampanyanın izahı burada. Kurulan sistemin hayatiyeti korku duvarlarının yıkılmamasına bağlı. İstisnasız ve amasız itaat isteniyor. Küçük bir tereddüt ve duraksama bile kitlesel hipnotizmayı bozabilir. Şimdi Karar Gazetesi'ni çıkarmak için hazırlık yapan Mustafa Karaalioğlu ve ekibinin Star Gazetesi'nden tasfiye edilmelerinin sebebi de buydu.
Cesaretin bulaşıcılığından korkuluyor. Anayasa Mahkemesi'nin uluslararası konjonktür veya yerel dinamiklerden güç alarak verdiği kararın çorap söküğüne dönüşmesi endişesi hakim. Anayasa Mahkemesi gibi sistemin en güçlü kurumlarından birine atılan meydan dayağının daha küçük birimleri sindireceği öngörülüyor. Mevzi kayıplarının bozguna dönüşmemesi ve safları sıklaştırmanın yolu küçük sorunları orantısız tepkilerle boğmak. Bu arada ülkenin büyük sistematik krizlere girmesinin önemi yok.
AYM üyelerinin yargılanması özel kanuna tabi; kendi içinde soruşturma ve yargılama mekanizmaları var. Bir sulh ceza yargıcının kararıyla olabilecek işler değil. Bu bilgilere rağmen yargılamadan söz etmenin tek anlamı var: Pazarlığı yüksekten açmak. Ayrıca ‘AYM'ye bu yapılıyorsa…' ürküntüsü oluşturmak. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla vaziyeti…
Yorum Yap