Şimdi, 100 yıl önceki coğrafyaya dönme zamanıdır

  • 12.08.2015 00:00

 Churchill, 1922 yılında, bir pazar günü hayli yüklü bir öğle yemeği ve bolca şarap tüketiminin ardından “sınırları çizmek üzere” masa başına oturur. Eline cetvel alır ve Ortadoğu’nun sınırlarını çizmeye başlar. Rivayet odur ki Churchill, o gün şarabı fazla kaçırmıştır. Cetvelle sınır çizme budalalığında sıra Türkiye’nin Irak ve İran’la olan sınırlarına gelir. Churchill, tam Hakkâri sınırını çizerken eli kayar ve saçma sapan, alakasız, coğrafik düzlemlerle hiçbir ilgisi olmayan bir sınır çizer.

Maalesef Ortadoğu’nun hikâyesi böylesine acı ve kahredicidir.

Birinci Dünya Savaşı sonrası Kürtleri Irak, İran, Suriye ve Türkiye’de olmak üzere cetvelle dört parçaya böldüler, Türklerle Kürtlerin 1000 yıllık“bir arada yaşamları” arasına sınır çizdiler, akrabalar arasına duvarördüler,duyguların ve düşüncelerin arasına dikenli tel çektiler. Barış ve kardeşliğin arasına mayın döşediler.

Kürtlerin makûs talihi olsa gerek, bağlı oldukları bu dört devlet de anti-demokratikti ve Kürtler bu ülkelerde yıllarca “kimlik ve var olma” mücadelesi verdi. Suriye Kürtleri Şam''dan nüfus cüzdanı dahi alamadı, Saddam’ın Irak'ı en sert müdahale ve katliamları Kürtlere yaptı, İran, bugün hâlâ Kürtleri idam ediyor. Türkiye'de geçmiş yıllarda yaşanan acıları anlatmaya gerek yok.

Ancak 2005’ten sonra Kürtlerin Ortadoğu’daki makûs talihi kısmen değişmeye başladı. Barzani, Irak’ın en istikrarlı ve en güçlü bölgesini yönetmeye başladı. Yüzünü Bağdat’a değil, Ankara’ya çevirdi. Öyle ki, Irak dış politikasını 'özerklik olamaz, federasyon kabul edilemez' çerçevesinde yürüten Türkiye, bugün Irak Kürdistan'ı ile 20 miyar dolarlık bir ticaret hacmine ulaştı.

Suriye’deki Kürtler, Esed’in “apartheid rejim”ine isyan etti. Özellikle Suriye’deki iç savaşla beraber kuzey bölgelerde siyasi dengeler değişmeye başladı. Ancak PYD’nin tektipçi/post-kemalist tavırları nedeniyle kuzeyde Kürtlerin lehine bir değişimin olduğunu söylemek mümkün değil. İran Kürtleri için iyi şeyler söyleyebilmek için ise henüz çok erken. Ruhani’nin Oportünizm Dağı’nın zirvesine çıkarak “biji Kürdistan” diye bağırmasını saymazsak İran’da koşullar hâlâ aynı.

Türkiye Cumhuriyeti, iki hâkim kod olan “Türklük” ve “Laiklik” üzerine inşa edilince Türkiye dış politikası da maalesef Cumhuriyetin kadim korkuları olan “şeriat” ve “bölünme” üzerine temellendirildi. Ve bu gelenek dışişleri bürokrasisi marifetiyle Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı dönemine kadar sürdürüldü. Şimdi bile dışişleri aklında az da olsa “monşerlerin” etkisini görmek mümkün.

Bugün geldiğimiz noktada ise tarih ve coğrafya bize “monşerlerin” göremeyeceği kadar “yeni fırsatlar” sunuyor.

Şurası bir gerçek, eninde sonunda Irak ve Suriye bölünecek. Her iki ülkede de belirleyici ayıraç “mezhep” ve “etnisite” olacak. Bir başka gerçeklik ise Kandil ile barışın ve çözüm sürecinin yürütülemeyeceği gerçeğidir. Öte yandan Ortadoğu’da güç dengeleri de değişiyor. Kartlar yeniden karılıyor. Obama, yeniden şekillenen Ortadoğu’da “Kraliçe’ye rağmen” İran ve Rusya blokuna karşı Türkiye ve Erdoğan ile hareket etmek istiyor.

Bütün bu veriler Türkiye’ye 100 yıl önceki coğrafyaya dönme fırsatı sunuyor.

Bunun için öncelikle ''kırmızı çizgiler'', ''izin verilemez'', ''kabul edilemez'' gibi ''zamanın ruhunu yakalayamayan'' hamasi ve kof dış politik yaklaşımları tarihin çöp sepetine atmak gerekiyor.

Kandil’i marjinalleştirip yalnızlaştırmak, PKK tabanını da Öcalan’a kanalize etmek gerekiyor. Öte yandan Barzani ile çok güçlü bir ittifak kurulmalı. Ardından Erbil’den Lazkiye’ye kadar uzanan koridorun Barzani yönetimine geçmesi için ulusal ve uluslararası alanda diplomatik görüşmeler yapılmalı, “Irak ve Suriye İngilizlerin lehine parçalanmadan” uygun zemin hazırlanmalı.

Türkiye bu yeni denklemde post-kemalist bir yönetim kurmak isteyen Kandil ile bir daha asla masaya oturmamalı. Bunu yaparken, PKK/HDP çizgisi dışında kalan bütün “Öteki Kürtleri” yanına almalıdır.

Bütün bunların yanı sıra Türkiye eğer demokrasisini tam geliştirir, özgürlükleri genişletir, “Anayasal Vatandaşlık” temalı yepyeni sivil bir anayasa yapar ve Kürtlerle “anayasal eşitlik” temelinde “sahici ve esaslı bir kardeşlik” tesis ederse, bugünkü coğrafya değişir. Barzani’nin kontrolüne verilecek olan Erbil-Lazkiye hattı Türkiye ile birleşir. Türkiye büyür. “Sykes Picotçu zihniyet” iflas eder. Ortadoğu’daki İngiliz hegemonyası biter. Fetret dönemi sona erer, mavi kanlılıların açtığı 100 yıllık parantez kapanır.

Her şeyden öte, medeniyetin beşiği olan Ortadoğu coğrafyası, oryantalist Batı’nın yüzyıllardır ameliyat ettiği “vazgeçilmez hasta” olmaktan ebediyen kurtulmuş olur.

Geldiğimiz nokta itibariyle bütün bunları hayata geçirebilecek tek ülke Türkiye, tek lider ise Doğu’nun yedinci oğlu Tayyip Erdoğan’dır.

Türkiye ve Tayyip Erdoğan, Ortadoğu’nun son şansıdır.

Biliniz ki, eğer bu“din, dil ve insan sömürgecileri”nden şimdi kurtulamazsak bir 100 yıl daha bizi ameliyat edecek, yaramızı kanatacak ve bizi sömürecekler.

Unutmayın, coğrafya kaderdir.!

100 yıl önce sarhoş kafayla coğrafyamıza müdahale ederek kaderimizle oynadılar.

Şimdi, 100 yıl önceki coğrafyamıza dönme zamanıdır.

Aslımıza rücu etme zamanıdır.

Saflarınızı sıkılaştırın…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums