- 4.02.2015 00:00
7 Haziran seçimlerinde bazı sandıklarda çıkan sonuçlar “seçim güvenliğini” bir kez daha tartışılır hale getirdi. Ayrıca Doğu ve Güneydoğu’daki “seçmenlerin güvenliği” de üzerinde düşünülmesi ve çözülmesi gereken sorunların başında yer alıyor. Hatırlayın, 7 Haziran öncesi özellikle muhalefet partileri, merkez medya ve paralel yapı günlerce “Ak Parti’nin seçimlere hile karıştıracağını” ve “seçimlerin şaibeli olacağını” iddia etti. Bu yönde haberler yapıldı, manşetler atıldı, algı operasyonları yapıldı. Fakat bu iddiaların tamamı 7 Haziran akşamı bir gecede bıçak gibi kesildi. Çünkü o geceki sonuçlara göre HDP %13 oy almış, Ak Parti’nin tek başına iktidar olma şansı kalmamıştı. Dolaysıyla artık “hile yapıldı” iddialarını sürdürmenin anlamı da kalmamıştı. Tabi eğer Ak Parti tek başına iktidar olsaydı veya HDP barajı aşmamış olsaydı, büyük ihtimalle bugün biz “hileleri” konuşuyor olacaktık. Fakat bugün hiç kimse Ak Parti’nin yapacağı iddia edilen “sözde elektrik kesintilerinden”, “hilelerden”, “şaibelerden” bahsetmiyor. HDP’nin “kusursuzca” elde ettiği “absürd” sonuçları tartışmıyor.
Ne var ki, sandık sonuçları detaylı incelendiğinde, bilhassa bazı tutanaklara bakıldığında insanı hayrete düşüren sonuçların çıktığı görülmektedir. Doğrusu bazı sandıklarda HDP’ye çıkan “tulum” oylar “insanüstü” bir gücü ima ediyor. Açıkça belirtmek gerekir ki, sandık ve seçmen güvenliği ne Ak Parti ne de başka bir partiyi tek başına ilgilendiren bir meseledir. Bu mesele, bütün siyasi partilerin birleşip çözüm üretmek zorunda olduğu, doğrudan demokrasi, adalet ve eşitlik ilkelerini ilgilendiren bir mesele olarak karşımızda durmaktadır.
Bakınız, Doğu ve Güneydoğu’da 200’ün üzerinde sandıkta “sıfır geçersiz oy” çıkıyor. Bu sandıklarda oy kullanan seçmenlerin tamamı hiç fire vermeden ve hiçbir hata yapmadan “insanüstü bir güçle” oylarını HDP’ye veriyor. Kullanılan 18,381 oyun tamamı “sıfır hata ve sıfır fire” ile kullanıyor. Bu sandıkların tamamında HDP dışında herhangi bir partiye tek bir oy çıkmıyor ve kullanılan bütün oylar geçerli sayılıyor. Dahası, sandıklarda kayıtlı seçmen sayısından daha fazla oy çıkıyor. Yani sandık görevlilerin tamamı da HDP’ye oy veriyor. Oysa sandıkta diğer siyasi partilerin görevlilerinin de olması gerekiyor!
Bu tablo “insan doğası”na aykırı bir tablodur. Sorun, bütün oyların HDP’ye çıkması değildir. Aynı şekilde, Ak Parti, MHP ve CHP’ye de “0 geçersiz oy, sıfır hata ile tulum oy” çıksaydı yine sonuç “sorunlu” olurdu.
Artık şunu kabul etmemiz gerekiyor. Geleneksel yöntemler kullanılarak yapılan seçimler, uzun hazırlık süreçlerini gerektiriyor. Mevcut seçim yöntemleri, hatalı ve sahte oy kullanımı, oy sayımı yanlışlıkları, uzun sayım süreçleri ve yüksek maliyetler gibi olumsuzluklar içeriyor. Türkiye’nin ekonomi ve politikasını doğrudan etkileyen bu olumsuz durumları ortadan kaldırmak için mevcut sistemi “elektronik” ortama taşımak artık bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bu minvalde önümüzdeki seçimlerde “parmak izi” uygulamasına geçmeyi öneriyorum. Şüphesiz bu uygulama için veri tabanı ve zaman gerekiyor. Ancak bütün bu alt yapıyı aşamalı olarak gerçekleştirmek de mümkün.
Söz gelimi, önümüzdeki olası erken seçimde öncelikli olarak eski sistemde olduğu gibi sandıklar kurulur, seçmen listeleri muhtarlıklarca askıya asılır. Seçim günü kurulacak 175.000 sandığın tamamına “Parmak İzi Okuyucu” cihazları gönderilir. Oy kullanmaya gelen seçmenlerin parmak izleri alınır. Daha sonra eski sistemde olduğu gibi seçmenler perde arkasına geçip oyunu kullanır, zarfı sadığa atıp gider. Böylelikle ilk seçimde 55 milyon seçmenin en az 50 milyondan parmak izi kaydı alınmış olur. Seçimden sonra parmak izi alınamamış seçmenlere ve 18 yaşını doldurarak oy kullanma hakkı elde edecek her seçmene “çağrı gönderilerek” parmak izi kaydının alınması için YSK, Muhtarlık veya Emniyet’e gelmesi istenir. Bu işlem, bir sonraki seçimde kullanılmak üzere Türkiye’de “seçmen parmak izi veri tabanı” oluşturulmasını sağlar. Dolaysıyla bir sonraki seçimlere başlamadan önce Türkiye’de artık bütün seçmenler “parmak izi karşılaştırmasıyla” oy kullanır hale gelir. Ve bir sonraki seçimde sandıklar yerine “elektronik akıllı ekranlar” konulur. Oy kullanmaya gelen seçmenler parmak izi tanıma aşamasından geçtikten sonra akıllı ekrana dokunarak çok pratik bir şekilde istediği partiye oyunu vermiş olur. Bu yöntemle seçmenler oy pusulasına mühür basma, mühür basarken hata yapma gibi uğraştırıcı ve zaman alıcı durumlarla karşılaşmaz. Oy sayma, oy taşıma, güvenlik vs gibi maliyetli, tartışma yaratan, zaman alıcı, zahmetli süreçler ortadan kalkar. Sonuçlar çok kısa bir süre sonra ilan edilir. Maliyetler düşer, zaman ve iş gücü tasarrufu sağlanır. Her şeyden öte, sonuçlarla ilgili kimsenin şüphesi ve kaysısı olmaz. Türkiye gündemini meşgul eden “hile” “oy çalma” gibi iddiaların ve tartışmaların tamamı biter. Seçim ve seçmen güvenliği sağlanmış olur.
Ancak bu sistem, dediğimiz gibi, aşamalı olarak gerçekleşebilir. Önümüzdeki ilk seçimde parmak izi veri tabanı oluşturulur, ikinci seçimde tam olarak “elektronik sisteme” geçilir. Önümüzdeki ilk seçimde (erken seçime de yetiştirilebilir) bütün sandıklarda seçmenlerin parmak izlerinin alınması bile bir başkası yerine oy kullanma gibi “hileleri” ortadan kaldırır. İkinci seçimlerde ise Türkiye’de seçimler artık tamamen “elektronik ortamda” yapılır hale gelir.
Bakalım bu önerimize “trafoya kedi girdi” “Ak Parti hile yapıyor” “oylar çalınacak” vaveylası koparanlar “hangi demokratik bahaneyi” öne sürerek karşı çıkacak?
Bekleyip görelim…
Yorum Yap