27 Mayıs'ın ardından: Yassıada, intiharlar, idamlar

  • 25.05.2015 00:00

 Üç gün sonra, 27 Mayıs 1960 darbesinin 55. yıldönümü. Darbeye giden yolu daha önce anlatmıştım. (“27 Mayıs öncesini şu yazımda anlatmıştım: “Dersimiz: Demokrat Parti Dönemi” (okumak için tıklayın) Dolayısıyla bugün, darbeden sonra olanları anlatacağım.

26 Mayıs’ı 27 Mayıs’a bağlayan gece saat 03.00’da İstanbul’da başlayan ‘ihtilal’, bir saat içinde önemli ve kilit mevkilerin ele geçirilmesi ile tamamlanmış, ancak İstanbul ve Ankara ekipleri arasındaki saat anlaşmazlığı yüzünden ihtilal saat 04.36’da radyodan “Dikkat... Dikkat... Muhterem vatandas¸lar, radyolarınızın bas¸ına gec¸iniz. Gu¨vendig?iniz Tu¨rk Silahlı Kuvvetlerinizin sesi bir dakika sonra size hitap edecektir” c¸ag?rısıyla duyurulmuştu. Ardından Albay Alparslan Türkeş tok sesiyle s¸u bildiriyi okumus¸tu:

“Bugu¨n demokrasimizin ic¸ine du¨s¸tu¨g?u¨ buhran ve son mu¨essif hadiseler dolayısıyla ve kardes¸ kavgasına meydan vermemek maksadıyla Tu¨rk Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresini eline almıs¸tır.

Bu harekete Silahlı Kuvvelerimiz, partileri ic¸ine du¨s¸tu¨kleri uzlas¸maz durumdan kurtarmak ve partiler u¨stu¨ tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemlig?i altında en kısa zamanda adil ve serbest sec¸imler yaptırarak idareyi hangi tarafta olursa olsun sec¸imi kazananlara devir ve teslim etmek giris¸mis¸ bulunmaktadır. Giris¸ilmis¸ olan tes¸ebbu¨s, hic¸bir s¸ahsa veya zu¨mreye kars¸ı deg?ildir. I·daremiz hic¸ kimse hakkında s¸ahsiyete mu¨teallik tecavu¨zkar bir fiile tes¸ebbu¨s etmeyeceg?i gibi, edilmesine de asla mu¨samaha etmeyecektir. Kim olursa olsun ve hangi partiye mensup olursa olsun, her vatandas¸ kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına go¨re muamele go¨recektir. Bu¨tu¨n vatandas¸ların, partilerin u¨stu¨nde aynı milletin, aynı soydan gelmis¸ evlatları olduklarını hatırlayarak ve kin gu¨tmeden birbirlerine kars¸ı hu¨rmet ve anlayıs¸la muamele etmeleri, ıstıraplarımızın dinmesi ve milli varlıg?ımızın selameti ic¸in zaruri go¨ru¨lmektedir. Kabineye mensup s¸ahsiyetlerin Tu¨rk Silahlı Kuvvetleri’ne sıg?ınmalarını rica ediyoruz. S¸ahsi emniyetleri kanun teminatı altındadır.

Mu¨ttefiklerimize, koms¸ularımıza ve bu¨tu¨n du¨nyaya hitap ediyoruz: Gayemiz Birles¸mis¸ Milletler Anayasası’na ve I·nsan Hakları Prensipleri’ne tamamıyla riayettir. Bu¨yu¨k Atatu¨rk’u¨n ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ prensibi bayrag?ımızdır. Bu¨tu¨n ittifaklarımıza ve taahhu¨tlerimize sadıg?ız. NATO’ya inanıyoruz ve bag?lıyız. CENTO’ya bag?lıyız. Tekrar ediyorum: Du¨s¸u¨ncelerimiz ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’tur. Tu¨rkiye dahilinde bu¨tu¨n garnizonlardaki garnizon komutanları o yerin mu¨lki ve askeri idaresine el koyacaklar ve vatandas¸ların her hususta emniyetini sag?layacaklardır.”

TUTUKLAMALAR BAŞLIYOR

Darbeciler aralarında şöyle işbölümü yapmışlardı: Karargah Kumandanı General Cemal Madanog?lu, yardımcıları Albay Alpaslan Tu¨rkes¸, Albay Sami Ku¨c¸u¨k, Albay Ekrem Acuner, Yarbay Sezai Okan, Yarbay Suphi Karaman, Binbas¸ı Kadri Kaplan’dı. General Sıtkı Ulay ve Kurmay Albay Tevfik Ercan bakanlıklar bölgesinden, General I·rfan Bas¸tug? ve Albay Fikret Kuytak Ulus ve Cebeci bo¨lgesinden sorumluydu. Ekip, hemen tutuklamalara başladı.

Darbe sırasında Genelkurmay Başkanı olan Rüşdü Erdelhun’un, o günlerde tuttuğu notlara bakılırsa Erdelhun, Çankaya Köşkü’nü arayarak Muhafız Alay Komutanlığı’ndaki askerleri harekete geçirmek istemiş ancak, Muhafız Alayı Komutanı Osman Köksal’ın da darbe komitesinde olmasından dolayı emri karşılıksız kalmıştı. Ardından olanları Erdelhun Paşa şöyle anlatacaktı: “Esasen çıkmağa hazırlandığımdan elimde şapkam vardı. Harp Okulu'na gideceğim söylendi. Pekiyi dedim. Fakat General (Uluç) koluma girmek istedi, reddettim. Kapımın önünde bir tank ile bir Tomksav top ve makineli tüfekli jeeplerin sıralanmış olduğunu gördüm. Bu esnada teğmen, 'Satılmış adam!' diye bağırdı ve Tomsunu (yarı otomatik silah) bana tevcih etti (yöneltti). Jipe binince General (Uluç), 'Dün Genelkurmay'da konuştuk ne idi, neler söyledin?' Harp Okulu öğrencisini göstererek, 'Bunları mı vurduracaktın?' dedi. Teğmen de 'Sen bize geçen sene hükümete destek ve imara yardımcı olmamızı söylemiştin' diye ekledi. General (Uluç) 'sen konuşma!' diye onu susturdu.”

Erdelhun, Harp Okulu’na götürülmüştü. Üstü aranmış, para, saat ve gömlek hariç herşeyi alınmıştı. Ancak bundan sonrası ilginçti: "27 Mayıs günü öğleye kadar bazı subaylar gelerek bu hareketin benim tarafımdan yapılmasının beklendiğini ilettiler. Fakat benim körü körüne hükümete bağlılığımın bu neticeyi verdiğini, kendime yazık ettiğimi iki saat içinde her şeyin olup bittiğini söylediler. Pek sevdiğim ve takdir ettiğim sınıf arkadaşım emekli bir korgeneral de 15-20 kadar subayla birlikte benim radyoya giderek beyanat vermemi, ihtilalcilere iltihakımı ve bu işin başına geçmemi teklif etti. Bu ilgisine teşekkür ettim, fakat 15-20 saat evvel, yani dün Genelkurmay'da ihtilal aleyhine konuştuğumu ve böyle bir hareketi asla tasvip etmediğimi söylediğimi ve halen mevkuf olup, ne sıfatta olduğumu bile bilmediğimi, hayatım pahasına da olsa böyle bir dönekliğin kabil olmayacağını söyledim ve reddettim.”

Erdelhun’a göre, darbeciler ancak bundan sonra Cemal Gürsel’i uçakla İzmir’den getirip darbenin başına geçirmişlerdi.

BAYAR’IN DİRENİŞİ

İhtilalcilerin ikinci hedefi Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın bulunduğu Çankaya Köşkü olmuştu. Muhafız Alayı Kumandanı Osman Ko¨ksal’ın liderliğindeki grup Bayar’ın direnis¸e kalkıs¸masından ve C¸ankaya’da kan do¨ku¨lmesinden korkuyordu. Gerçekten de Bayar Köksal’ın ve onun getirdiği bazı DP’lilerin ısrarına rağmen teslim olmamıştı. Köşkün binlerce asker ve uçaksavarlarla sarılması üzerine Bayar silahını sol cebine koymus¸ ve gerekirse dört kurs¸unu kars¸ısındakilere, son kurs¸unu da beynine sıkma kararı almıs¸tı. Bayar’ın go¨zaltına alınması sırasında, C¸ankaya Ko¨s¸kü’nde yaşananları damadı ve DP milletvekili Dr. Ahmet I·hsan Gu¨rsoy, ileriki yıllarda Mehmet Ali Birand’a s¸o¨yle anlatacaktı:

“Tu¨rkiye’ye do¨ndu¨kten sonra Yes¸ilko¨y Havaalanı’ndan alınıp, Ankara’ya getirildim. Daha sonra da bilindig?i u¨zere, Yassıada’ya tutuklu olarak go¨tu¨ru¨ldu¨k. Bayar, kis¸ilig?ine ve onuruna son derece du¨s¸ku¨n bir devlet adamıydı. Bana anlattıg?ına go¨re, C¸ankaya Ko¨s¸ku¨’ne kendisini almaya gelen subayların zorla go¨tu¨rmek istemelerine, Bayar hayli ic¸erlemis¸. Baktı ki olmayacak, bu insanlar zor kullanmakta kararlılar. Bayar cebinden c¸ıkardıg?ı nikelajlı silahını s¸akag?ına dayayarak tetig?e dokunmus¸. Allahın takdiri olacak ki, silah patlamayınca, oradaki subaylar eline vurarak silahı yere du¨s¸u¨rmu¨s¸ler. Bayar’ın ihtilal raporlarında anlatıldıg?ı gibi ‘subaylara silah c¸ekmesi ve ben komiteciyim’ so¨zu¨nu¨ kullanması kesinlikle yalandır. ‘Millet iradesiyle geldim. Millet iradesiyle giderim’ s¸eklinde konus¸malarını, ihtilali yapanlar saptırma cihetine gitmis¸lerdir.”

Adnan Menderes ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı ise, ihtilalin o¨nde gelen isimlerinden Albay Muhsin Batur tutuklamıştı. Dıs¸is¸leri Bakanı Fatin Ru¨s¸tu¨ Zorlu’yu Bahc¸elievler semtindeki bir yakınının evinden alan subaylar, yanında es¸i Emel Zorlu da bulundug?undan, onu evine go¨tu¨rmeyi uygun go¨rmu¨s¸lerdi. Emel Hanım’ın kendi evinde geldig?i andaki yas¸adıklarını, onlara refakat eden Harp Okulu o¨g?retmenlerinden Albay Nazif Atakan s¸o¨yle anlatmaktadır:

“Evlerine geldig?imiz zaman, Zorlu otomobilden inemedi. Karısı Emel Hanım indi, nemli go¨zlerle karı koca birbirlerine baktılar. Emel Hanım evin ic¸ine girdig?i zaman bag?ırmaya bas¸ladı. ‘Eve girmis¸ler’ diyordu. Evin bu¨tu¨n camları kırılmıs¸, Fatin Ru¨s¸tu¨’ye ait resimler parc¸alanarak yerlere atılmıs¸tı. Emel Zorlu, masa ve iskemlelere tutunarak evi dolas¸tı, ayakta duracak gu¨cu¨ kalmamıs¸tı. Bana do¨ndu¨: ‘Beyefendi. Biz de Atatu¨rk’u¨n c¸ocuklarıyız. Ben Atatu¨rk’u¨n yıllarca Dıs¸is¸leri Bakanlıg?ını yapmıs¸ Tevfik Ru¨s¸tu¨ Aras’ın kızıyım’ diyebildi. Otomobil kalkarken Fatin Ru¨s¸tu¨, kendisini go¨zleyenlere ‘Hic¸ mi hizmet etmedik? Kıbrıs’ı kazandık. Nedir bu yaptıklarınız’ demekle yetiniyordu.”

NAMIK GEDİK’İN İNTİHARI

Demokrat Parti’nin İçişleri Bakanı Namık Gedik, darbe günü evinden alınıp (bazı iddialara göre bir çöp arabasıyla ve dövülerek) Harp Okulu’na getirilmişti. Resmi iddiaya göre, 30 Mayıs 1960 günü saat 22:55’te ‘ani sinir buhranı geçirip’, hapsedildiği odanın penceresinden atlayarak intihar etmişti. Namık Gedik’in naaşı ailesine gösterilmeden toprağa verilmişti. Aile yarayı deşmek istememiş, böylece bu şüpheli ölüm ‘intihar’ olarak tarihe geçmişti. Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy yıllar sonra, Namık Gedik’in ailesine verilen eşyalar arasında bulunan pijamasının arka tarafında delik olduğunu duyduğunu belirtecekti. Ama bu konudaki en ciddi iddialar, 2008 yılında Yeni Aktüel dergisinde (158. Sayı) çıkan, “27 Mayıs’ın dördüncü idamı mı?” başlıklı yazıda dile getirildi. O tarihte Tank Okulu’nda yedek subay öğrencisi olan Fehmi Yücel’e gore, Namık Gedik intihar etmemiş, camdan atılmıştı. Yücel’in anlattığına göre Gedik’in tutulduğu oda çift pencereliydi. Tavana yakın yükseklikteki bu çift pencerenin, arka arkaya olan tek kanatlı pencereleri arasındaki mesafe de yaklaşık 30 santimdi. Bir kişinin odada hız kazanıp bu kadar yüksekteki ve aralarında 30 santim olan iki camı birden kırması mümkün değildi. Zaten Yücel’in gördüğü kadarıyla cam, elmasla kesilmiş gibi kırılmıştı ve kırık bölüm bir kedinin geçebileceği kadar küçüktü. İddia edildiği gibi camı Gedik kırmış olsa bile, ilk camı kırdığında birilerinin bu sesi duyması gerekirdi. Nitekim Namık Gedik’le aynı odada yatan dönemin Savunma Bakanı Ethem Menderes, cam kırılırken uyanmamıştı bile. Ama ertesi günkü gazetelerde Ethem Menderes’in “Gedik ya Allah diyerek kendisini pencereden attı” şeklindeki şahitliği yer almıştı. (Ethem Menderes’in Yassıada’da 10 yıl hapse mahkum olmasına karşın, 1962’de affedilmesi ve ardından iş hayatına atılması, darbecilerle işbirliği yaptığı söylentilerini destekler mahiyette görülmüştü.)

19 DAVA, 287 DURUŞMA, 592 SANIK

Harp Okulu’nda toplanan DP’liler, gruplar halinde yargılamaların yapılacag?ı Yassıada’ya go¨nderildiler. Yassıada Garnizon Komutanlıg?ı adıyla, 41 kişilik bir birlik kurulmus¸, birlig?in bas¸ına Topçu Yarbayı Tarık Gu¨ryay getirilmis¸ti. Yassıada Yargılamaları 14 Eylül 1960’tan kararların okunduğu 15 Eylu¨l 1961’e kadar, 11 ay 1 gu¨n su¨rdü. Yu¨ksek Adalet Divanı Başkanlığını Salim Bas¸ol yürütmüş, onun bulunmadıg?ı zamanlarda ise, u¨yelerden Selman Yo¨ru¨k, Ferruh Adalı ve Abdullah U¨ner ona vekalet etmişlerdi. Bas¸savcı ise O¨mer Altay Egesel’di. Toplam 1.033 saat süren, toplam 150 bin kişinin izlediği 287 celsede (5’i gizli celse idi) 592 sanık yargılanmış, 1,068 tanık dinlenmiş ve 19 davaya bakılmıştı. Bu davalar,  Anayasa Davası, Köpek Davası, 6-7 Eylu¨l Davası, Bebek Davası, Vinylex Davası, Zimmet-I·rtikap Davası, Ali İpar Davası, Arsa Davası, Deg?irmen Davası, Barbara Davası, O¨rtu¨lu¨ O¨denek Davası, Radyo Davası, Topkapı Olayları Davası,  C¸anakkale Geyikli Olayları Davası, Kayseri Olayları Davası, Demokrat I·zmir Gazetesi’nin Tahribi Davası, Ankara ve I·stanbul Olayları Davası, Vatan Cephesi Davası ve I·stimlak Davası adlarını taşıyordu.

İddia makamının en önemli dayanakları, u¨c¸ önemli DP’linin hatıra defterleriydi. DP’nin dört kurucusundan biri olan Refik Koraltan’ın 10 yıllık notlarında, en çok Celal Bayar eleştiriliyordu. Ethem Menderes ise eleştiri oklarını (hem de en sivrisinden olmak üzere), güya can dostu olan Adnan Menderes’e yöneltmişti. Uzun yıllar Milli Savunma Bakanlığı yapmış olan Şem’i Ergin de, Adnan Menderes hakkında bolca malzeme sunmuştu savcıya. Şem’i Ergin’in hatıra defterinde, “DP üzerindeki baskı artıyordu. 3 Mayıs’a gelindiğinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Gürsel, Adnan Menderes’e takdim edilmek üzere bir mektup yazıp, Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes’e verdi. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan hoşnut olmadıklarını belirten Gürsel, önerilerini 15 madde halinde sıralıyordu. 1. maddede Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın istifa etmesi isteniyordu ve "Cumhurbaşkanlığına Sayın Adnan Menderes getirilmedir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniyim, bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmeli" deniliyordu.

ÇIKARILAN PARAGRAF

Ancak daha sonra anlaşıldığı üzere Ethem Menderes’in mektubu Adnan Menderes’e vermemesi bir yana yıllar sonra Alparslan Türkeş, mektubun orijinalinde Cemal Gürsel’in Adnan Menderes’e yönelik övgüleri olduğunu ancak bu satırların Yassıada’da sansürlendiğini söyleyecek, bu iddia ancak 2006 yılında mektubun orijinali ortaya çıktığında doğrulanacaktı. Gerçekten de, mektuptaki maddeler “1. Cumhurbaşkanı istifa etmelidir. Cumhurbaşkanlığına Sayın Adnan Menderes getirilmelidir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniyim. Bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmelidir” diye başlıyordu. Anlaşılan Cemal Gürsel, 10 yıllık DP iktidarında yaşanan olumsuzlukları esas olarak Celal Bayar’a malediyor, buna karşılık Adnan Menderes’in Cumhurbaşkanlığını bir çıkış yolu olarak görüyordu. Ancak yargılayıcılar, bu durumu anlatan cümleleri mektuptan çıkararak, Adnan Menderes’i idama götüren yolu açmışlardı. Cemal Gürsel de buna ses çıkarmamıştı.

SAVUNMA HAKKININ KISITLANMASI

Duruşmalar sırasında sanıkların uğradığı kötü muamele hakkında fikir vermesi için, Anayasa Davası’nın ilk duruşmasında, Adnan Menderes’in kısık sesle yaptığı şu konuşmayı aktarmak yeterli olur umarım:

“Sadece usule ait maruzatta bulunacag?ım. Bir insanın haklarını melahati ile mu¨dafaa edebilmesi ic¸in muayyen s¸artların mevcudiyetine lu¨zum vardır. Bendeniz, bes¸ aydır tecrit edilmis¸ vaziyette bir tek oda ic¸inde ve gu¨nu¨n 24 saatinde her saat deg?is¸en no¨betc¸i subayın nezareti altında hic¸bir kelime konus¸mak imkanı mevcut olmadan yas¸adım. Bu s¸artlarda konus¸ma ve akli melahatim sekteye ug?radı. Kumandan beyin lu¨tfu olmasa idi, biraz dıs¸arı c¸ıkmak imkanını vermese idi s¸imdi huzurlarınızda bulunmaya muktedir olamazdım. Arzum s¸udur ki, bana imkan verecek ve moralimi ve akıl ve s¸uurumu du¨zeltecek bir rejimin tatbikidir. Yani no¨betc¸i subayı ile bes¸ kelime konus¸maya mezun deg?ilim. Bes¸ aylık konus¸malarım Sorus¸turma Kurulundakiler haric¸ on-on bes¸ saati gec¸mez. Bir maznun huzurunuza bo¨yle gelecek olursa haklarını mu¨dafaa etmekte melahatinin bu¨yu¨k bir kısmını kaybedeceg?ine emin olmanızı rica ederim. Bendeniz huzurunuzda kumandan beye olan tes¸ekku¨rlerimi arz eder ve gene subay beylerin nazik muamelelerine tes¸ekku¨r ederim. Ancak hic¸bir kelime konus¸mamak ve 24 saat bir subayla kars¸ı kars¸ıya bulunmak tahammu¨l edilmez bir haldir…”

İNÖNÜ’NÜN GÜRSEL’E MEKTUBU

Kararların ac¸ıklanmasından 2 gu¨n o¨nce, 13 Eylu¨l 1961 tarihinde CHP Genel Bas¸kanı I·smet I·no¨nu¨, idamları önlemek için Devlet Bas¸kanı Gu¨rsel’e uzun bir mektup göndermişti. Mektupta şunlar yazıyordu:

“Memleketin siyasal hayatında sorumluluk tas¸ıyan bir kis¸i olarak, idam cezalarının onaylanmasındaki bu¨yu¨k zararları bildirmek ic¸in bas¸ka bir vasıta olmadıg?ından bo¨yle bir mektup yazıyorum. 

Memleketimizin bugu¨nku¨ halinde ne kadar az sayıda olursa olsun, o¨lu¨m kararlarının tasdik ve infazı milli menfaatlere her surette aykırıdır. Kansız bir ihtilal yapıldı. Bo¨yle bir ihtilalden bir buc¸uk sene sonra, gec¸mis¸ bir iktidar erkanının siyasi suc¸lardan dolayı idam edilmeleri, siyasi idamların bu¨nyesinde zaten mevcut olan hak tereddu¨du¨nu¨ azami o¨lc¸u¨de arttırmıs¸ olacaktır.

Mahkemenin her tu¨rlu¨ tesirden uzak olarak bag?ımsızlıkla karar vereceg?ine ve mahkemenin vereceg?i kararların adil olacag?ına s¸u¨phe yoktur. Ancak Milli Birlik Komitesi u¨yeleri, o¨lu¨m cezalarının infazı ic¸in son so¨z sahibi olmak selahiyetiyle tec¸hiz edilmis¸lerdir. Bu hususta Milli Birlik Komitesi u¨yeleri, hakimlerin kararlarına mesnet tes¸kil eden hukuki ve kanuni unsurlar dıs¸ındaki bazı gerc¸ekleri ve zaruretleri go¨z o¨nu¨nde bulundurmak mevkiindedirler. Ben bu mu¨racaatımla, memleketin selameti bakımından hayati ehemmiyette saydıg?ım bu gerc¸ekleri ve zaruretleri ortaya koymak istiyorum.

Suc¸luların en ziyade kahrını c¸ekmis¸ vatandas¸lar bile bu infazı as¸ırı   bulacak, mu¨teessir olacaklardır. Eski, yeni siyasi parti mensupları arasında yaklas¸ma ve anlas¸ma c¸areleri arıyoruz. Bu c¸abalama ic¸inde, artık eskimis¸ olan siyasi suc¸lardan dolayı idam cezası tatbik etmek, siyasi partiler arasında ve memlekette manen huzur teessu¨su¨nu¨ imkansız kılacaktır.

I·nfaz kararında ordunun tesirini Milli Birlik Komitesi’nce yerine getirmek, akla gelebilecek mahsurların en bu¨yu¨g?u¨nu¨ tas¸ır ve tarih o¨nu¨nde, karar verenlere de verdirenlere de hesapsız vebal yu¨kler. Siyasi suc¸lardan dolayı o¨lu¨m cezası, bugu¨n yeryu¨zu¨nde hemen hic¸bir medeni u¨lkede kalmamıs¸ gibidir. Tu¨rlu¨ tehlike kars¸ısında bulunan memleketimizin bekc¸ileri ve koruyucuları olan Milli Birlik Komitesi u¨yelerinin ellerindeki aziz emaneti vahim bir itibar buhranına maruz bırakmayacaklarını hulus ile u¨mit ediyorum.”

I·no¨nu¨, mektubunun sonunda Gu¨rsel’den bu du¨s¸u¨ncelerinin Milli Birlik Komitesi’ne (MBK) resmen bildirilmesini de dilemis¸ti. Ancak Fahri Özdilek’in iddiasına göre Özdilek mektubu MBK’nin resmi olmayan bir toplantısında masanın üzerine bırakmış, ancak üyelerden hiçbiri “etki altında kalmamak için” mektubu açıp okumamıştı. Yıllarca, böyle bir mektubun varlığı ya inkar edilmiş, ya içeriği tam olarak aktarılmamış, aktarılsa bile İnönü’nün samimiyeti sorgulanmıştır. Takdiri size bırakıyorum.

(İsmet İnönü ve Cemal Gürsel)

 

CEZALAR AÇIKLANIYOR

Celal Bayar, 14 Eylül gecesi, Düşükler Yassıada’da adlı filmin çekimi için yatağından kaldırılması ve rıhtımda bir mizansen yapılarak yürütülmesi üzerine, o sırada çevrede bulunan subayların gülüşmelerini ve kendine yapılanları haysiyet kırıcı bularak banyoya gitmiş ve belindeki kemerle kendini asmıştı. Çıkardığı hırıltı sesine koşanlar, kulaklarından kan gelmiş olarak ve ölmek üzereyken bulmuşlardı Bayar’ı. (Celal Bayar, üçüncü ve dördüncü intihar girişimlerini Kayseri Cezaevi'nde yapacak, hepsinden kurtulan Bayar 102 yaşında eceliyle ölecekti. )

Sanıklar, 15 Eylül 1961 günü, saat 09:45’te ac¸ılan karar oturumunda, kararları dinlemeye 23 grup halinde getirildiler. Rahatsız olan Adnan Menderes sanıklar arasında yoktu. Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Ru¨s¸tu¨ Zorlu ile Hasan Polatkan oy birlig?iyle, 11 sanık da oy c¸okluğuyla o¨lu¨m cezasına c¸arptırılmıştı. Eski TBMM Bas¸kanı Refik Koraltan, eski Genelkurmay Bas¸kanı Ru¨s¸tu¨ Erdelhun (tüm rütbeleri sökülerek er rütbesine indirilmişti), DP’lilerden 9 kişi ise oy çokluğuyla idam cezasına çarpıtırdılar. DP’nin o¨nde gelenlerinden 31 sanık o¨mu¨r boyu hapis cezasına c¸arptırılırken, 418 sanıg?a 6 ayla 20 yıl arasında deg?is¸en c¸es¸itli hapis cezaları verilmiş, 123 sanık beraat etmiş, 5 sanık hakkındaki dava du¨s¸müştü.  

Adnan Menderes kendisine verilen cezayı öğrenmeden, sürekli aldığı Equanil adlı sakinleştirilerden, zaman zaman dilinin altında tutarak biriktirdiği bir miktarı içerek intihar etmeyi denemiş ama başaramamıştı. Oğlu Aydın Menderes’e göre, amacı zaten intihar değil, idamını geciktirmekti. 

(Ortada: Adnan Menderes, sağda: Yassıada Komutanı Tarık Güryay)

 

İDAMLARIN İNFAZI

Menderes dışındaki diğer hükümlüler hücumbotlarla İmralı Adası’na götürülürken, MBK verilen cezaları onamak üzere toplandı. ABD Başkanı John F. Kennedy’nin, idamların gerçekleşmemesini temenni eden mesajının geldiği saatlerde, bazı Harbiyeliler de TBMM’nin etrafını sarmışlardı. MBK üyesi Sıtkı Ulay’ın daha sonra anlattığına gore, MBK başta idam cezalarını müebbete çevirmeyi konuşurken, öğleden sonra tartışmalar sertleşmiş ve sonunda idam cezaları oybirliği ile verilmiş olan Bayar, Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun idam cezalarını onanmış, ancak Bayar’ın cezası yaş haddinden dolayı hapis cezasına çevrilmişti. Kararlar derhal İmralı’ya bildirilmişti. Ulay’a göre, Cemal Gürsel Adnan Menderes’i kurtarmak için İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Cemal Tural’ı aramış ama karşısına kimse çıkmadığı için süreç devam etmişti.

İdamlar İmralı Adası’nda infaz edildi. (İmralı’nın hikayesini ise şu yazımda anlatmıştım: (okumak için tıklayın) Fatin Ru¨s¸tu¨ Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylu¨l 1961 Cumartesi gu¨nu¨ sabaha kars¸ı idam edildi. Menderes ise, Amirol Bristol Hastahanesi’nde alelacele tedavisinin yapılmasından sonra (bu ‘tedavi’ sırasında Menderes’e, aşağılamak için bir de prostat muayenesi yapılmıştı), 17 Eylül 1961’de idam edildi. 21 Eylül 1961 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Adnan Menderes’in son arzusu üzerine kendisine verilen Yenice sigarasını içerken sarfettiği şu sözler okunuyordu: “Du¨nyadan ayrıldıg?ım s¸u anda, ailemi ve c¸ocuklarımı s¸efkatle andıg?ımı kendilerine bildiririm. Vatanı ve milleti Allah refah ic¸inde bıraksın.”

 

 

Özet Kaynakça: Abdi I·pekc¸i, Ömer Sami Cos¸ar, I·htilalin I·c¸yu¨zu¨, İş Bankası Kültür Yayınları, 2012; Dündar Seyhan, Go¨lgedeki Adam, Nurettin Uycan Matbaası, 1996; Sec¸kin Erdi, Yüksek Adalet Divanı Kararları, 14 Ekim 1960-15 Eylu¨l 1961, Kabalcı Yayınevi, 2006; Erdal Şen, Belgelerin Dilinden Yassıada’nın Karakutusu, Zaman Kitap, 2007; Talat Asal, Mu¨vekkilim Adnan Menderes ve Yassıada, Selis Kitaplar, 2003; Tarık Güryay, Bir I·ktidar Yargılanıyor, Cem Yayınevi, 1971; Mithat Perin, Yassıada ve I·damların I·c¸ Yu¨zu¨, M. C¸evik Matbaası, 1970; Mehmet N. Taşdelen, Yassıada, Menderes ve Muhafızları, Bir Harf Yayınları, 2005; Hulusi Turgut, Yassıada’da Yaptırılmayan Savunmalar, Dog?an Kitapc¸ılık, 2007; Mustafa Gürlek ve Fatih Uğur, 50 Yıllık Sır, Zaman Kitap, 2012; Mehmet Özsakallı, “Yassıada Yargılamalarının Türk Basınındaki Yankıları”, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 2009 yılında kabul edilmiş Yüksek Lisans Tezi.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums