- 2.02.2015 00:00
Bugün 1 Eylül Dünya Barış günü. Barış özleminin her türlü yoldan dile getirildiği, savaşa karşı barışın ne denli yaşamsal öneme sahip olduğu gerçeğinin geniş kitleler tarafından haykırıldığı bir gün.
Aslında savaş çığırtkanlarına bile sorsanız, diyecekleri şudur.
“Barışa kim karşı çıkabilir, elbette barış istiyoruz!”
İyi de, geçtiğimiz günlerde salt iktidar karşıtlığı yüzünden, bu projeyi AK Parti gündeme getiriyor diye Çözüm sürecine karşı çıkanlar, hangi barışı istiyorlar?
Ülkelerin uyguladığı yanlış politikalar yüzünden bugün çoğunluğu ülkemizde serseri mayın gibi dolaşan Suriyeli göçmenlere tahammül edemeyenler, nasıl barış yanlısı olabilirler?
“Onlar rejim düşmanıdır, ülkemizde ne işleri var, ülkelerinde kalıp mücadele etsinler”diyerek onlara karşı düşmanca bir yaklaşım gösterenler, hangi barışı savunuyorlar acaba?
Üstelik de Suriye, yabancı ülkelerin, düşman güçlerin saldırısı altında değil ki, ülkelerini savunsunlar. Onlara zulmeden bizzat ülkeyi yöneten Baas rejimi ve onun kuklası Beşar Esad.
Bu durumda, geçmişte 12 Eylül faşist yönetiminin zulmünden kaçıp, ülkeyi terk etmek zorunda kalan devrimcileri de rejim düşmanları, vatan hainleri diye mi nitelendireceğiz?
Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır, bu nasıl bir vicdan körelmesi ve bu nasıl bir duyarsızlıktır ki, üstelik de bu çaresiz insanlar üzerinden ticaret yapanların barış adına söz söyleme hakları oluyor?
Bu sabah Bodrum’ da Bitez sahilinde bir zayıf, çelimsiz göçmen kadın, en fazla üç aylık bebeğini emzirirken kumların üzerinde, yanı başında akşamdan kalma bizim yerli turistler, zabıtaya onları şikayet etme arsızlığını gösteriyordu.
Ege bölgesinde yeni bir sektör oluştu,
Göçmen kaçakçılığı ya da diğer bir adıyla insan ticareti denen bu ahlaksız işi yapan organizatörler orta yerde cirit atar, açıkça pazarlıklar yaparken, bizler bugün barış yürüyüşü yapacağız.
Keşke bu göçmen kardeşlerimiz de gelip aramıza katılsalar, ama çaresizlik, şaşkınlıktan ne yaptıklarını, nasıl davranacaklarını bilemez durumda olan bu insanlar için barış,, ölümü göze alarak karşı adalara ulaşabilmekti.
Ne yazık ki her şey gözümüzün önünde oluyor, bizler hiçbir şey yapamadığımız gibi yetkililer de görmezden geliyor.
Bu zavallı göçmenlerin çaresizliğini istismar ederek; onlarca insanı bir odaya doldurup, üstelik de onlardan çok yüksek ücretler alan otel, pansiyon sahipleri; onlara en kalitesiz cankurtaran yeleklerini, şişme botları fahiş fiyatlarla satan marketler, göçmenleri taşırken normal fiyatın neredeyse on katı para alan taksicilere inat; yine de kimi vicdan sahibi yurttaşlar,onlara yardımcı olabilmek için çırpınıyorlar.
Ve şimdi biz, barış sloganları atarak geçeceğiz onların önünden.
Onların yorgun, umutsuz, çaresiz bakışları üzerimizde olacak.
Bebesine süt veremeyen, utandığından insanların yüzüne bakamayan, gözlerini kaçıran bu onurlu insanları potansiyel suçlu, hırsız, terörist ve hatta utanmadan fahişe gözüyle görenlere inat, barış gününde, onlarla dayanışma çağrımı ve dileğimi yinelemek istiyorum.
Kuşkusuz bizim ülkemizde de aç, açıkta, yoksul insanlar var. Ama onları gerekçe göstererek bu insanlara sırt çevirmemizi, bizim ülkemizin yoksulları bile kabullenmezler.
İnanıyorum ki, onlar bizden çok daha fazla üzülüyorlar, eminim ellerindeki ekmeği bile paylaşmaya hazırlar.
Öte yandan bizim modern elitlerimiz, rahatları bozulmasın, gönül rahatlığıyla eğlenebilsinler ve onların ahlaksız deyimiyle” görüntü kirliliği oluşmasın” diye bu komşularımızı yaşadıkları kent de görmek istemiyorlar.
Yarın mecliste sınır ötesi operasyonlarla ilgili teskere görüşülecek.
Sınır hakimiyeti ya da kamu güvenliği adına özgürlükleri kısıtlamaya; terörü önleme adına askeri operasyonlarla bu kirli savaşı sürdürmeye çalışanlar da bugün barış mesajları yayınlayacaklardır kuşkusuz.
Eğer barış istiyorsak, hangi koşullarda, hangi gerekçelerle olursa olsun, önce silahların susması, özellikle sivil toplum kuruluşlarının ön alacağı barış görüşmelerinin, buluşmalarının, siyasi platformda müzakerelerin başlatılması gerekir.
Aksi halde doğrudan ya da dolaylı savaş çığırtkanlarının akıl almaz tuzakları, algı operasyonları, tehdit ve provakasyonları bu güzel ülkeyi bir kan gölüne çevirebilir.
O yüzdendir ki, bir gün değil; her gün, har saat, nefes aldığımız her an barışı konuşmak, barış istemek ve bizim gibi düşünenlerle dayanışma içerisinde, barış mücadelesini sürdürmek zorundayız.
Hepimiz biliyoruz ki; barış, uzun soluklu bir mücadele gerektirir, bir güne sığmaz.
Yorum Yap