- 13.11.2018 00:00
Bu hafta Hacettepe Felsefe bölümü mezunu kızım Işıl Türer’in okuduğu ikinci üniversite 9 Eylül Üniversitesi Müzikoloji bölümünde aldığı bir ders kapsamında yazdığı bir çalışmayı paylaşmak istiyorum. Ben etkilendim, Bakalım siz nasıl bulacaksınız!
GÜZEL NEDİR, SEÇİM GERÇEKTEN BİZE Mİ AİT?
IŞIL TÜRER
Güzel nedir? Bir yemekten veya bir müzikten hoşlanabilirsiniz, iyi de farkı yaratan nedir?
Afşar Timuçin, estetik kitabına “iyi kanıt gerektirir, fakat güzel kanıt gerektirmez” sözüyle başlar. Demek ki kanıt dünyasından farklı bir alandayız artık; bu sezginin, bilmeyişin alanı.
Hegel’e göre güzel “sonsuz ve özgürdür”, içerik ise güzel kavramı ve nesnede sınırlandırılır. Kavram olarak güzel, nesnellik ile sonsuzda birleşir. Kavramı özgür bırakan şey, nesneyle uyumdur. Güzellik kavramı, içerisinde dışsallaşmış varlığa kendi deviniminde hareket hakkı vermez. Güzel anlayışı tinseldir; aşkın olan değişmez. Değişiyorsa o değişim sonuçta görünüm problemidir. Güzel oradadır kanıtlamaya gerek duyulmaz. Fakat nesneyle güzelin ilintilendirilmesinin nedeni, sujenin nesneyle kurduğu bağda gizlidir. (Bozkurt,2011:98)
Peki, ama biz nasıl beğeniriz? 18. Yüzyılda beğeni ölçümlendirilmeye çalışılmış. Kant ve Hume’ye göre güzel, orada olan bir şey değildir, o yalnızca zihinde mevcuttur. Güzel kavramı, bu dönemde evrensel beğeniyi yansıtır. Hume, bir makalesinde (Of the Standart of Taste) beğenide göreceliliği 18. Yüzyıl kaygısıyla ele alır. Ortak duyu kavramını kullanır. Otantik olanda duygunun ifadesi yanıltıcı (veya yanlış) olamayacağı için güzel, ancak bilimin makul bir şekilde hak iddia edemeyeceği bir ortak duyu nesnesi olabilir. (Hünler,2011:284)
Günümüz beğeni yaklaşımında göreceliğe de vurgu vardır. İsmail Tunalı’ya göre beğenmeyi etkileyen üç faktör vardır: heterojen özellik gösteren kültür, bireyin psikolojik durumu ve eğitim farklılığı. “Küreselleşmeyle, sınırların iç içe geçtiği bir dünyada herkes her bilgiye ulaşabiliyor. Bu durum evrensel bir beğeniyi ortaya çıkarır mı?” sorusuna Tunalı, “Kültür ve eğitimin her yerde aynı olması beğeniyi evrensele taşımaz” yanıtını verir. Bunun gerekçesini ise, bireyin psikolojik yönünün beğeniye kazandırdığı görelikte bulur.
Ulus Baker, beğeniye yorum getirirken güzel olanı, nesnenin kendinde değil onunla kurulan bağda bulur. Burada güzel, bu bağ anlatılmaya çalışılırken ortaya çıkandır. Sonuçta beğenme, anlamını psikolojik bir yoğunlaşmada bulur. Baker bu düşüncesini şöyle açıklar:
“Burada dostluğun karşındaki ilk hoşlanma phila (sevgi) temasından bahsediyorum. Hiçbir zaman öyle kendinde güzel olan şeyi seviyor değiliz. Fakat kendisine yakınlık duyduğumuz, sempati duyduğumuz bize bu izlenimi verecek olan şeyde, şöyle bir başka dünyadanlık bir beceriksizlik hali bir tür tuhaflık olmasa asla dostluk kurulamaz… bu affect(e) acıma demiyorum. Beceriksizlik karşısında bir tür afallama, yer yön kaybı karşısında duyduğumuz duygu vardır. Bu doğrudan doğruya bizi bir tür sevgi bağına çeker.”(Baker, 2015:70)
Beğeni, bilim ve teknoloji ile küreselleşen günümüzün piyasa koşullarında artık nasıl kullanılıyor? İnsan psikolojisindeki değişkenlik ve bireyleşme, beğeni boyutunda da ortaklaşmanın, evrenselliğin pabucunu dama atmadı mı? Bir şeyin satın alınabilecek bir pahaya sahip oluşu beğenide bir çeşit standartlaşma anlamına gelir mi? Post modernleşme ile gelen tüketim çılgınlığı içinde “güzel”in geçmiş anlamı da erozyona uğramadı mı?
Sanayi devrimleri, ardından bilim ve teknolojide gelen devrim ile metalaşan müziğin ticari açıdan anlamı şu üç kavram içinde yeniden belirlenir hale geldi: İzler kitle (alıcı), satıcı (müzik şirketleri, sanatçı, gruplar vb.) ve bu işe ayrılan para miktarının büyüklüğü. Sonuçta ürünün estetik değeri onun kullanım değerini de artıracaktır, değil mi? Görünüşü estetik olmayan alıcı da bulamayacaktır.
Marx, alıcı ile satıcı arasındaki gereksinimin sonuçta “yaratılmış” olduğunu söyler; “Her insan, diğer bir insanda, onu yeni bir bağımlılık içine sokmak ve yeni bir hazza bağlamak, böylece onu yeni bir ekonomik çöküntüye götürmek için yeni bir gereksinme yaratmayı düşünür.”(Tunalı,2011:90) Kapitalist sosyo ekonomik yapıda bu piyasanın işleyişini yansıtmıyor mu?
Artık günümüzde “beğeni”, sahip olma dürtümüzü yansıtır hale geldi. Estetik duygumuz bu dönemde iki beklentiyle oluşuyor: Bir yandan güzel, sonuçta duyularla algılanabilecek, hoşa gidecek bir görünüş iken; öbür yandan bakanda sahip olma isteği uyandıracak, onu satın almaya motive edecek biçimde değiş tokuş değerinin belirlenmesine hizmet etmeye başladı. (Tunalı, 2015: 91)
Estetiğin pazar tarafından artık araç olarak kullanıldığı gün gibi ortada. Anlaşılan o ki, pazar beğeni olarak görülen birçok şeyin artık tek tipleşmesine hizmet ediyor. Sahip olma dürtüsü, bireyi seçiminde daha edilgin kılıyor. Örneğin Grunge dinleyen, özenme mekanizması işlediği için aynı zamanda giyim kodlarını da satın almış olabiliyor. Ya da zaten satın alamayacağını bildiği bir şey için beğenme mekanizmasını işletmiyor.
Gerçekten de olanaklar ölçüsünde neyin güzel olduğu ile ilgili kararı biz mi veriyoruz? Seçimde bulunan biz miyiz? Beğenilerimiz ile pazarın belirleyicisi olduğumuz doğru mu?
Belki de bunlar sadece yanılsamadır. Belki de neyi beğeneceğimiz bizim dışımızda belirleniyordur, neyi güzel bulacağımız dışarıdan işaret ediliyordur, ne dersiniz?
KAYNAKÇA
BAKER,U (2011),Sanat ve Arzu,İSTANBUL(2.Baskı):İletişim Yayınları
HÜNLER,H (2015),Estetiğin Kısa Tarihi,İSTANBUL(2.Baskı ):Doğu Batı Yayınları
TUNALI,İ (2015),Estetik ,İSTANBUL(5. Baskı):Remzi Kitapevi
Yorum Yap