- 25.04.2015 00:00
Bugün 23 Nisan, bir büyük başlangıç. Anadolu’nun kendine biçilen kadere başkaldırdığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı gün bugün! Kurtuluş Savaşı’nın başladığı, özgürlük ve bağımsızlık için ilk adımın atıldığı gün! Türkiye vatandaşı olarak bu gün gönlüm gururla dolmalı, coşkum kabından taşmalı. Ama öyle değil, içim kırık, boğazımda düğümlenen bir şey var. Neden?
Çünkü yarın 24 Nisan! 24 Nisan 2015’in yüzüncü yılı.İttihat Terakki yöneticileri tarafından OsmanlıErmenilerine dönük imha planlarının yüz yıl önce uygulamaya konduğu gün. Sonuç ne olmuştu hatırlayalım.Binlerce Ermeni zorla din değiştirmek zorunda kaldı. Yerlerin ve insanların isimleri değişti. Binlerce Ermeni çocuk ailelerinden koparıldı. Bir kısmı Müslüman ailelerin elinde büyüdü. Bir kısmı yollarda öldü, telef oldular, ya da yurtlarda sahipsiz kaldılar. Yüz binlerce Ermeni zorunlu Suriye topraklarına sürüldü. Yollarda katledildiler. Dicle ve Fırat nehirleri ceset taşıdı.
Belge mi istiyorsunuz? 1915’de yaşayan iki milyon Ermeni’den Türkiye topraklarında 60.000 insan kalmış, buhar olup uçmadı ya bu insanlar. Meclis tutanaklarında, mahkeme tanıklıklarında, fotoğraflarda, kitaplarda, mektuplarda, belge her yerde yeter ki siz görmek isteyin. Bırakın bu aç arşivini, açayım arşivimi; getir tarihçini, getireyim tarihçimi; senin acın varsa benim de vargevelemelerini, kendini bilen Türkiye insanı için bile bu laflar bir anlam ifade etmiyor. 1915’li yıllarda kabaca Anadolu’da 10 milyon insan yaşıyormuş. Adına ister tehcir de, ister soykırım; bu katliam bu imha hareketi olmasaydı bugün kendilerine ait topraklarda, iş yerlerinde ve mekânlardaen az,bütün dünyada yaşayan Ermeni nüfusu kadar bir nüfus (10 Milyon) sadece bugünTürkiye’de yaşıyor olacaktı.
Ermeni,Rum, Kürt, Türk, Süryani bu topraklarda bir arada kardeşçe yaşamanın yolunu bulabilseydik,belki daha sonra yaşananlar da yaşanmamış olacaktı. Dersimler, Varlık vergisi soygunları, 5-6 Eylül saldırıları, göçler, parçalanmış aileler, faili meçhul cinayetler, kimsesiz mezarlıkları, Cumartesi anneleri, 30 yıllık iç savaşta yaşanan kayıplar, Roboskilerolmayacaktı. HrantDink’de yaşıyor olacaktı. Hatta bugün çözülecek bir Kürt sorunumuz bile yoktubelki düşünebiliyor musunuz?
Soykırım mı dersiniz, kıyım mı dersiniz, tehcir mi, o süreç yaşanmasaydı Ermeni’si, Süryani’si, Kürt’ü ve Türk’ü ile daha demokratik, daha kalkınmış, daha huzurlu bir ülkede yaşıyor olacaktık.Siyaset de bu kadar sert olmazdı her halde; düşmanlıklar, ihanetler, hakaretler; belki bu kadar darbe bile olmayacaktı. İşimize gücümüze bakacaktık.
“Bilerek, kasıtla ve isteyerek soykırım yapmadık” Böyle bir iş istemeden nasıl yapılır? Bundan 20 yıl önce “1915’de İttihat ve Terakki yöneticilerinin uyguladıkları Ermeni kültürünü imha etmeye yönelik bir soykırımdı. O gün yapılanların soykırım olduğunu kabul ediyor, yapılanlardan üzüntü duyuyor, Ermeni kardeşlerimizin yaşadıkları acıları paylaşıyoruz.” deseydik ne olurdu?
İçinde yer almadığım, nefretle kınadığım ve ret ettiğim bir katliam ile ilgilikimse beni bir Türk olarak suçlayamaz, sorumlu tutamaz. Ama ben “bana ecdadımın soykırım yaptığını söyletemezsiniz” dersem;açıkça yaşanmış, tanıkları ve sonuçları olan bir olayı ret eder, üstünü örtmeye çalışırsam;işte o zaman o yaşananların sorumluluğu üstümde kalır. Başka türlü olsaydı Amerika’daki Zenciler, Kızılderilileryaşadıkları katliamdan hala beyazları sorumlu tutuyor olurlardı. Bugün her Alman, Hitlerin Yahudilere yaptıklarından, Her Fransız Cezayirlilere yapılanlardan sorumlu tutulurdu. Modern dünyada böyle şeyler olmuyor.
Sorun ne kadar birey olup olmadığımızla ilgiliaslında. Bireyseniz, suçu işleyen babanız bile olsa mağdur olan ile birlikte suça suç dersiniz.Diyelim ki katil babanın katledilenin mallarını üstüne geçirmiş çocuğusunuz. Dürüst, adil ve vidan sahibi iseniz özür diler, suçu ret eder, malı da sahibine iade edersiniz.Yalanla dolanla, zamana oynamayla durumu idare etmeye çalışıyorsanız işte o zaman bir gün gelir insan içine çıkacak yüzünüz kalmaz. Çünkü gerçek ortadadır.
Eğitim yoluyla yıllarca bireysel özünüzü kolektif bilinç içinde eritmeyi öğrenmiş, bunu alışkanlık haline getirmişsiniz. Kol kırılmış yenin içinde kalmış. Kan davası namusunuz olmuş.Aile büyüğünün yaptıklarını sorgulamak ayıp sayılmış.Aidiyet, itaat, biat duygularının hâkim olduğu, kaba güce saygı duyan, hep bir hamiye ihtiyaç duyulan bir kültürde yetişmişsiniz. Ama bu kültürle gelen yükün altında asıl ezilende sizsiniz, bunu nasıl görmezsiniz?
Babam kimsenin malına, canına zarar vermedi. Tersi olsaydı özür diler, gerekirse babamı ret eder, elimde hakkım olmayan bir şey varsa sahibine iade ederdim. Biraz cesaret, siz de bunu yapın. Yapın ki 23 Nisan’ı gururla,coşkuylakarşılamaya hakkınız olsun.
Yorum Yap