- 18.10.2017 00:00
Geçen hafta 14. İmam Hatipliler Kurultayı sonuç bildirgesi üzerinden birtakım tespitler yapmış ve konuyu bu haftaya da taşıyacağımızı taahhüt etmiştik.
Sonuç bildirgesinin içeriksiz oluşu, sıraladığı maddelerin genel geçerliği esasında kurultayı düzenleyenlerin de içinde bulundukları krizi görmek için bir fırsat sunuyor. Yeter ki mevcudu ideolojik-politik angajman üzerinden değil de gerçekle temasımızı kurarak değerlendirelim.
Eğitim sisteminin her gün tartışıldığı ve Milli Eğitim Bakanı hariç hiç kimseden mevcuda ilişkin bir memnuniyet ifadesinin sadır olmadığı bir vakitte, İmam hatipleri sistemden bağımsız, her şeyin güllük gülistanlık olduğu kurtarılmış bir ada olarak sunmak; kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Bizim gönüllü adanmışlıklara kolayca tevessül ediyor oluşumuz iki sebepten kaynaklanıyor olabilir. Ya biz alana dair tespit, tenkit ve teklifler sunacak düzeyde değiliz ya da PR yapmayı taşın altına elimiz koymaktan daha zahmetsiz buluyoruz. Belki de her şeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünüyoruz. Bu ise batan bir gemide konforlu bir kamara bulduk diye sevinmeye benziyor.
Eğer her şey güllük gülistanlıksa, neden Cumhurbaşkanı mütemadiyen eğitim ve kültür alanında başaramadık diyor?
Eğer her şey güllük gülistanlıksa, neden sistem değişikliği, model arayışı söylemleri her seferinde alıcı bulabiliyor?
Eğer her şey güllük gülistanlıksa, hem de İmam Hatipler Kurultayı’nda “Cumhuriyetin başından günümüze kadar eğitim sistemimiz hiç değişmemiştir.” diyen MEB’in en yetkili bürokratı Müsteşar Yusuf Tekin sizlerin yüzlerine bakarak ne söylüyor?
İmam hatipli olmanın fazileti üzerine 50 tane madde sıraladığımızda bir şey söylemiş olmuyoruz. Şimdi şuracık da ben de bir İmam Hatipli olarak İmam Hatipli olmanın fazileti üzerine 50 tane madde yazabilirim. Fakat sıkıntılarımız bizzat yaşamın içinden tecrübe ettiğimiz gerçeklerdir ve teorik güzellemeler, sıralı maddeler ile kolayca geçiştirilemezler.
Eğer ben olsaydım, Tevhid-i Tedrisat’ı gündeme getirirdim mesela. Din eğitimini sivil alana bırakmayan bu kanun maddesi ile hiç mi meselesi yok İmam Hatip camiasının?Kendi Tevhid-i Tedrisatınızın özlemi içerisindeyseniz bunun kimseye hayrı olmaz diye de eklerdim.
Sivil bir din eğitiminin neden yasaklı oluşunu sorun ederdim. Anayasanın ilgili maddesi ile kayıt altına alınan din eğitimi, devletin dışında tüm sivil oluşumları yasadışı ilan ediyor. İmam Hatip camiasının bunu tartışmaya açması fena mı olurdu?
İdeolojik-politik tehditlerden ziyade küresel-popüler tehditleri konuşmanın sırası derdim mesela. Tarlada domatesten bahseder gibi “şöyle gençler yetiştirelim, böyle gençler yetiştirelim” demeden önce eğitim ile seracılığı birbirine karıştırmak yerine ne ile muhatap olduğumuzu anlayalım, görelim, bilelim derdim mesela. Kuşaktan kuşağa aktarım süreklilik ve kopuşlarla sancılı bir şey. Kuşaklar arası aktarımın sürekliliğinden ziyade kopuşlarından söz etmek bugün için daha mümkün. Sosyo-kültürel değişim, aile ve okul gibi sosyal kurumların fonksiyonlarını hükümsüz hâle getirirken, yeni durum bir meydan okuma olarak kendisini dayatıyor. Bu meydan okuma, çaresiz sızlanmalar ve eski usul pedagojilerin telaşla devreye sokulması ile de savuşturulabilecek gibi görünmüyor, diye de eklerdim.
Modernliğin varsayım ve kabullerini tartışmaya açmaksızın salt ideoloji ve içerik eleştirisi üzerinden tek tipçi eğitime karşı olunamaz derdim sonra. Kaldı ki gündem maddeleri arasında tek tipçi eğitimi sorun eden bir madde niye yok?, diye sorardım.
Ve şu cümle ile bitirirdim: “Eğitimle, bilinçli radikal bir perspektif olmadan uğraşılırsa, bu uğraş, mevcut toplumsal düzene hizmet etmekten başka işe yaramaz.”
Yorum Yap