- 13.07.2017 00:00
Güzel bir yaz akşamıydı. İzmir’de okuyan kızım da gelmiş, şimdi artık anılarımızı süsleyen taşındığımız evin balkonunda keyifli bir akşam yemeği yemiştik. Her zamanki gibi kızımla oğlumun beni tiye alan şakalarıyla renklenen akşamda, televizyon açmak aklımıza bile gelmemişti. Saat 11’e doğru içeriye geçmiş, sıcağın, biraz da parlattığım 2-3 kadehin rehavetiyle ayaklarımı uzatmıştım… Telaşla yanıma gelen kızım, “Baba, asker darbe yapıyormuş. Boğaz Köprüsü’nde tanklar varmış” deyince ilk işimiz televizyonu açmak oldu… Bir şeyler oluyordu gerçekten, ama garip şekilde tüm kanallar yayındaydı…
Televizyonlarda dolaşarak olanı biteni anlamaya çalıştım... İyi haber aldığını düşündüğüm gazeteci arkadaşlarımdan bilgi almaya çalıştım telefonla. Herkeste büyük bir şaşkınlık vardı, yaşanan garabete anlam verilemiyordu bir türlü... TRT’de adını ilk kez duyduğum “Yurtta Sulh Konseyi”nin bildirisi okundu ama belirsizlik sürüyordu hâlâ… Mustafa Özdemir’le konuştuk telefonda. Halkın Sesi daha baskıya girmemişti. Tavrımızı açıklayan bir bildiri yazmaya karar verdik. Meclis bombalanır, her yerde çatışmalar sürerken aşağıdaki metni kaleme alıp ve bir onur anıtı olarak yayımladık gazetede:
DARBEYİ REDDEDİYORUZ
“Türkiye’de tarihin en karanlık zamanlarından biri daha yaşanıyor. Bir grup askerin ülkenin yönetimine el koyma girişiminde bulunduğu kimi yerlerde çatışmaların yaşandığı haberleri geliyor. Askerlerle polisin karşı karşıya geldiği, halkla askerlerin birbiriyle çatıştığı yönünden ürkütücü bilgiler haber kanallarında dile getiriliyor. Ortaya çıkan ilk emareler darbe girişiminin emir komuta zinciri içerisinde olmadığını gösteriyor. Karar hangi güçler tarafından alınmış olursa olsun başarı şansı yoktur, halkın desteğini alması imkânsızdır.”
“Bu girişim hukuku yalnızca kendi ikbalini korumanın aracı haline dönüştüren çevreleri demokrasi kahramanı yapmaktan başka hiç bir işe yaramayacaktır ve yenilmeye mahkûmdur. Darbeyi reddediyoruz. Halkın iradesiyle iktidara gelenlerin ancak ve ancak halkın oyuyla gideceğini, onun dışındaki her türlü yol ve yöntemin kabul edilemez olduğunu ilan ediyoruz. AKP iktidarını ise ‘halkın desteği arkamda canımın istediğini yaparım’ şeklindeki pervasız davranışlardan uzak durmaya çağırıyoruz. Demokrasiye inanıyoruz ve herkesi demokrasiye sahip çıkmaya davet ediyoruz.”
ÜLKE O AKŞAMKİ CİNNET HALİNDEN KURTULAMADI
Daha neyin ne olduğu belli değilken, darbenin başarısız olacağını belki de ilk kez biz ilan ettik ülkede. “Halkın iradesiyle iktidara gelenlerin ancak ve ancak halkın oyuyla gideceğini onun dışındaki her türlü yol ve yöntemi kabul edilemez” bulduğumuzu söyleyerek demokrasiye olan sarsılmaz bağlılığımızı ortaya koyduk… Endişelerimizi de açık dille ifade edip, AKP’ye “Canımın istediğini yaparım” şeklindeki pervasızlığa son verme çağrısı yaptık... O kopkoyu karanlıkta nalına da mıhına da vurarak, sahte demokrasi kahramanlarına adeta ders verdik.
Girişimin kimilerini kahraman yapmaktan başka bir işe yaramayacağı yönündeki öngörümüzü de eklemek isterim bunlara… Nasıl da haklı çıktık... Aradan bir yıl geçti ama ülke o akşamki cinnet halinden kurtulamadı, neredeyse hiçbir şey aydınlanmadı çünkü… Aydınlanmadığı gibi, AKP, toplumsal muhalefeti bastırmanın fırsatına çevirdi darbeyi, yayımladığı OHAL kararnameleriyle yüz binlerce insanın hayatını kararttı… Endişelerimiz gerçekleşti ama sorularımız daha da artarak kaldı kafamızda… Kimsenin şüphesi olmasın, aydınlanıncaya kadar sormaya devam edeceğiz, bedeli ne olursa olsun hem de…
Yorum Yap