Muhafazakâr hegemonya – Nereye kadar?

  • 9.05.2012 00:00

 Hükümet sözcüsü Bülent Arınç 2 Mayıs günü yaptığı açıklamada, hükümetin mevcut devlet tiyatrolarıyla şehir tiyatrolarının özelleştirilmesine karar verdiğini açıkladı. Bu, bu tiyatrolarının fiilen yok edilmesine karar verildiği anlamına geliyor. Aynı zamanda demokrasi mücadelesinde yeni bir döneme girdiğimiz yolundaki saptamaları doğruluyor.Bir süre önce, Murat Belge ile Ahmet Altan Taraf’taki köşelerinde, büyük olasılıkla tesadüfen, aynı gün (21 Nisan) bunun altını çizmişlerdi. 


Murat Belge, başlayan bir “kültür mücadelesinden” söz ediyor ve şöyle diyordu: “Bunu doğrudan doğruya siyasi iktidar yapıyor. Yalnızca İstanbul’un şehir tiyatrolarında yapmıyor; Beyoğlu’ndaki kaldırımlardan Kars’taki heykele, elinin erdiği her yerde yapıyor ve elinden geldiği kadar da yapacak. Onun için bütün bu girişimlerle mücadele etmek gerekiyor. Aslında gerçek mücadele bu.” 

Aynı gün Ahmet Altan da, “Bu toplum asıl büyük kavgayı ’kültür’ alanında yaşayacak” dedikten sonra, “din ve sanat, ahlak ve sanat, kutsal değerler ve sanat sert biçimde çarpışacaklar. Din, ahlak ve kutsallık kavramlarının temel özelliği ‘sınırlara’ sahip olmasıdır. Sanatın temel özelliği de hiçbir sınırı kabul etmemesidir” diye devam ediyordu: “Sınır koymak isteyen ile sınırları tanımayan mutlaka çatışacaktır.” 

Hükümet ve medyadaki destekçileri kültür alanında atılan bu adımları iki farklı gerekçeyle savunmaya çalışıyorlar. Birinci yaklaşım, “Ayrım gözetilmeden herkesten alınan vergilerle ayakta duran müesseselerin sadece belli bir eğilime ve kesime hizmet etmesi ahlaki değildir. Onun için bunlar özelleştirilmelidir” diyor. Ne var ki bu görüş sahipleri, ayrım gözetilmeden herkesten alınan vergilerle ayakta duran AKP’li belediyelerin işlettiği sosyal tesislerin sadece alkol kullanmayan kesime hizmet ettiğini ya da gene ayrım gözetilmeden herkesten alınan vergilerden oluşan Diyanet’in o muazzam bütçesinin sadece Sünni kesime hizmet verdiğini unutmuş görünüyorlar. Öte yandan örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bütçesinden sadece belli bir kesime hitap ettiği öne sürülen Şehir Tiyatroları değil, aynı zamanda her yıl sayısız Türk sanat müziği, Türk halk müziği, dini müzik etkinliği de destekleniyor; gene belediyeye ait Kültür A.Ş. belli kesimlere hitap eden çok sayıda kitap yayını gerçekleştiriyor. Ülkenin hemen her yerinde birçok AKP’li belediye hemen her hafta kültür salonlarını AKP çizgisini destekleyen siyaset, fikir ve kültür insanlarının etkinliklerine açıyor. 

O nedenle tutarlı olmak için hükümet ve destekçileri ya devletin din dahil her türlü kültürel ve sanatsal etkinlikten uzak durmasını, bunları tümüyle özel sektöre ve sivil topluma bırakmasını savunmalıdır. Ya da her türlü dinsel, kültürel ve sanatsal kesime eşit haklı hizmet götürmesini savunmalıdır. Herkesten alınan vergiler gerçekten herkese harcanmalıdır.

Hükümetin başlattığı kültür mücadelesini destekleyen ikinci yaklaşım biraz daha açık sözlü. Bu görüş sahipleri, bu mücadeleyi “cumhuriyetin oluşturduğu elit sınıfın şimdi yerle bir olmuş olan hegemonyasının ideolojik aygıtını oluşturan memur-sanatçıları” bir tür temizleme harekâtı olarak göstermeye çalışıyor. Bunu haklı göstermek için de tiyatro, bale, opera, klasik müzik ve güzel sanatların batılı değerlere bağlı bu cumhuriyet elitinin sanatsal zevki olarak tarif ediliyor. Şimdi bu elitin “hegemonyası yıkılmış, demokrasi yerleşmiş ve halk kendi sanatını talep etmektedir.” 

Bu yaklaşım bir kere, “bize yabancı, saray/kilise kökenli batı kültürü” ile “bizim geleneksel, halk kültürümüz” şeklindeki o eski ilkel ayrımı, “iyi (ahlaklı) kültür-kötü (ahlaksız) kültür” ayrımını sürdürüyor. Böylece modern kültür kurumlarının tasfiyesini halka olumlu bir şeymiş gibi göstermeye çalışıyor. Ama daha da önemlisi, söz konusu kültür savaşının yeni bir hegemonya mücadelesi olduğunu gizlemeye çalışıyor. 

Bu daha başlangıç

Gerçekten de içinde bulunduğumuz dönem, fiilen tasfiye edilmiş bulunan (ve tasfiye edilmesini desteklediğimiz) Kemalist elitin hegemonyasının yerine (şimdi karşı çıkmamız gereken) yeni bir“muhafazakâr” hegemonyanın inşa edilme dönemidir. Siyasi kurumlar ve devlet aygıtları üzerinde kontrolünü pekiştiren AKP iktidarı şimdi ideolojik, kültürel, sanatsal alanda, hatta spor alanında da kendi hegemonyasını oluşturmaya yöneliyor. Ve bu daha başlangıç.

Son aylardaki politik gelişmelere bakarsak devletin AKP’lileştirilmekte olduğunu rahatlıkla saptayabiliriz (burada AKP’den farklı muhafazakâr kesimlerin bir koalisyonunu anlamak gerekir). Tüm yerel yönetimlerden merkezi devlet aygıtının, silahlı kuvvetler ve yargı da dahil tüm yapılarının kontrolünü ele geçirmeye çalışan bir AKP görüyoruz. Tüm medyadan tek bir ses çıkmasını isteyen bir AKP görüyoruz. Devlet memuru din adamlarını ve sosyal hizmet görevlilerinin yerel sosyal yaşama ve aile ilişkilerine, kendi siyasi ve ideolojik tercihleri doğrultusunda müdahale de bulunmaları için örgütlemeye başlayan bir AKP görüyoruz. Anaokullarından üniversitelere kadar tüm eğitim sistemini kendi ebedi iktidarına payanda olacak nesiller yetiştirecek şekilde örgütlemeyi hayal eden bir AKP görüyoruz. Devletin ekonomiye müdahale olanaklarını ve rant dağıtım mekanizmalarını seçmece ve keyfi bir şekilde kullanarak iş dünyasını kendine bağımlı kılmaya çalışan bir AKP görüyoruz. Kendi yerel parti örgütleri ve kontrolündeki sivil toplum örgütleri ve yerel yönetimlerle yerel toplumsal gücünü sürekli artıran bir AKP görüyoruz. Ve bütün bu doğrultulardaki, yani yerel yönetimlerdeki ve devlet aygıtındaki, sosyal ve ekonomik yaşamdaki, kitle iletişim araçlarındaki AKP’lileştirme operasyonunu merkezi şekilde yöneten, yürüten, koordine eden bir AKP örgütü görüyoruz. (Bu yapısı ve yaklaşımıyla AKP giderek Çin’de iktidarı elinde tutan Çin Komünist Partisine benziyor. Üstelik Çin’de otoriterliğin gevşemeye ve kimi demokratik adımların atılmaya başladığı bir dönemde!) 

Kurulmak istenen rejim muhafazakâr ahlak ve zihniyeti benimsemeyen, farklı yaşam kültürüne sahip kesimlerin toplumda önce ötekileştirilmesini, sonra şu ya da bu şekilde dışlanmasını amaçlıyor. 

Türkiye böyle bir süreci daha önce hiç yaşamadı

Önce toplum çapında yerel güç oluşturarak siyasi iktidara gelen ve bu güçle devlet aygıtını kendine bağlamaya çalışan bir siyasi güçle karşı karşıyayız. Osmanlı’dan bu yana aynı zamanda hem toplum çapında hem devlet düzeyinde gücü elinde tutan bir siyasi oluşumla hiç karşılaşmadık. Ne padişahların ne Kemalistlerin toplum çapında böyle bir etkisi vardı, ne Menderes ne Demirel ne de Özal devlet düzeyinde bu kadar etki oluşturabildi.

Bu yapının temel bir özelliği çoğulculuğa ve muhalefete tahammülü olmaması. Onun için mümkün olduğu kadar her yeri ele geçirmeye çalışıyor. Tüm belediyeler onun elinde olmalı, tüm gazete ve televizyonlar onun sesini yaymalı, tüm iş insanları ona bağlı olmalı, ülkede sadece onun dünya görüşü yayılmalı. Böyle bir rejim projesinin AKP’nin daha ilk günden aklında olduğunu, hep takiye yapageldiğini, asker ve sivil bürokrasi ile üniversite ve yargıdaki Kemalist direnişin tasfiyesiyle önleri açıldıktan sonra, şimdi gerçek kimlikleriyle ortaya çıktıklarını söyleyecek olanlar çıkacaktır elbette. Olabilir de olmayabilir de. Bunu tartışmanın pek bir anlamı yok. Ancak AKP’nin iktidara geldiği 2002 ile 2012 arasında geçen on yılın önemli bir bölümünde AKP’nin söylem ve uygulamasının görece demokratik bir nitelik taşırken, şimdi bundan pek bir eser kalmamış olmasının, böyle bir kırılma yaşanmış olmasının başkaca nedenleri olabilir mi? 

Kırılmalar ve süreklilikler

Elbette olabilir. AKP’nin politikasının içinde oluştuğu ve belirlendiği iç ve dış koşulların bazılarında son yıllarda çok önemli kırılmalar olduğunu söyleyebiliriz. Birinci kırılma: AB fiilen Türkiye’nin üyeliğinin önünü kesti ve önde gelen bazı Avrupa hükümetleri Türkiye’ye karşı son derece olumsuz yaklaşımlar benimsediler. Avrupa’dan Türkiye’ye gelen demokratikleştirici etkiler fiilen sona erdi.İkinci kırılma: Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak öne çıkmaya başlamasıyla AKP çevrelerini hep etkileye gelmiş olan “Osmanlıcılık” da iyice öne çıkmaya başladı. Üçüncü kırılma: “Arap baharıyla”tüm Ortadoğu istikrarsızlaştı, geleceği belirsiz bir hale geldi. ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle bu belirsizlik daha da arttı. Bu durumda hükümetin “sıfır sorun” politikası uygulanabilir olmaktan çıktı.Dördüncü kırılma: Ortadoğu’daki gelişmelerin etkisiyle hükümet ile PKK arasında anlaşma olasılığı torpillendi ve taraflar eski çatışma ortamına geri dönmeyi tercih ettilerBeşinci kırılma: Çin’in olağanüstü başarılı gelişimi son yıllarda tüm dünyada demokratikleşme olmadan da kalkınmanın, ekonomik zenginleşmenin ve güçlenmenin mümkün olduğunu gösterdi. Altıncı kırılma:Türkiye’de 1980’de yüzde 50 olan kentsel nüfus 2012’de yüzde 80’e çıkmış bulunuyor. Nüfusun çok büyük bir kısmı köyden kasabadan daha yeni ayrılmış, şehre daha yeni gelmiş, dolayısıyla zihinsel olarak daha kentli olamamış, kasaba tutuculuğunu taşır durumda. 

Bu kırılmalara eşlik eden üç de süreklilik var. Birinci süreklilik: Türk iş çevrelerinde devlet tarafından servis edilen ranta yüz çevirip kendi gücüyle büyüme yolunu tercih eden kesimler hâlâ cılız kalmaya devam ediyor. Böylece demokratik muhalefet önemli bir güç kaynağından yoksun kalıyor. İkinci süreklilik: CHP’de ve onun solunda kalan kesimlerde tutarlı bir demokratik muhalefet oluşmuyor. Üçüncü süreklilik: dünyadaki kriz süreçlerine rağmen Türkiye ekonomisi görece iyi bir performans sergilemeye, hızı düşerek de olsa büyümeye devam ediyor. Bu durumda AKP içinde de ciddi bir muhalefet boy atamıyor.

Böylece AKP kendine bağlı otoriter bir rejimi pekiştirme yolunda adımlar atıyor. Çoğulculuğu giderek tasfiye etme çabası kendi iktidarını ebedileştirme hayalleriyle de bağlı. 

Bu politikaların bir geleceği olabilir mi? 

Bunun için dünyada geleceğin üzerinde yükseleceği süreçlere bakmak gerekir.

İnsanlık son on yıl içinde, iki muazzam sınavdan geçti. İki tarihsel darboğazı ciddi bir kırılma olmadan aşmayı başardı. Birincisi, 11 Eylül 2001’de El Kaide’nin New York’da İkiz Kuleler’e saldırısıyla başlayan süreç kimi gelgitler yaşansa da bir medeniyetler çatışmasına yol açmadı! Batılı neocon gericiliğin İslamı yeni düşman ilan etme çabası da, El Kaide vb. İslamcılığının batıyı insanlık düşmanı ilan etme çabası da başarılı olamadı. İkincisi 2008+ ekonomi krizi, gene kimi gelgitler yaşanmakta olmasına rağmen, ekonomik korumacılığa, kapalı ekonomilere geri dönülmesini getirmedi. Dünya gelişmesine sınırlar getirmeye çalışanlar başarılı olamadılar.

Özetle; ekonomik, sosyal, kültürel küreselleşme, sınırsızlaşma dürtüsü hız kesmedi, devam ediyor, edecek. Buradan çıkarmamız gereken en temel sonuç: gelecek için “dünya vatandaşları”yetiştirmemiz gerektiğidir. Küreselleşme parasında, ekonomisinde, kariyerlerinde, teknolojisinde, ana meselelerinde ve hepsinden öte enformasyonunda küresel ve sınırsız bir dünya yaratıyor. Karşılıklı bağımlılığın arttığı bu dünyada yaşam gücü olacak tek anlayış tüm dünyayla işbirliği yaklaşımı olabilir. İhtiyacımız olan eğitimli insanın tüm kültürlere ve geleneklere değer verebilmesi gerekecektir: Doğunun filozofları ve dinleri ve hem bir din hem de bir kültür olarak İslam. Çin, Japon, Kore resim ve seramiklerinin büyük mirası. Batının kültür mirası, resmi, müziği, tiyatrosu. Yeni nesillerin insanlığın tüm kültür birikiminden beslenmesi mümkün olmazsa AKP 2023 için önüne koyduğu ekonomik hedeflere nasıl ulaşabilir? 

İkinci geri döndürülemez süreç gene dünya çapında yaşanan bilgi toplumuna geçiş sürecidir. Bilgi toplumu bilgilerin bir toplumudur. Bilgi toplumunun en önemli kaynağı sermayenin tersine biriktirildiğinde değil paylaşıldığında güç olan bilgidir. Ve bu kaynak da değere ve zenginliğe dönüşebilmek için komuta ve kontrol edilmesi mümkün olmayan bilgi çalışanlarına ihtiyaç duyar. Bilgi çalışanları ise yetiştirilemez, ama kendilerini yetiştirmek için, farklı düşünmeye, araştırmaya ve özgürlüğe ihtiyaçları vardır. Bilgi toplumunun birleştirici kuvveti ancak böyle bir zihniyet olabilir.

Birkaç on yıl içinde oluşacak olan küresel bilgi toplumunda ben-merkezci, ben-bilirimci, ben-yaparımcı otoriter tekçi zihniyetlerin bir geleceği olması pek olası görülmüyor. Gelecek her durumda çoğulcu, evrenselci, özgürlükçü, işbirlikçi zihniyetleri destekleyecek ve böylesi anlayışların üzerinde yükselecektir. Gelecek bir işbirliği toplumu olacaktır. 

Asıl muhalefet şimdi oluşacak

AKP iktidarının her alanda kendi hegemonyasının kurmaya yönelmesiyle, ekonomik, sosyal, politik ve kültürel muhalefetlerin bir araya gelme olanakları da artıyor. Çoğulcu ve katılımcı demokrasi mücadelesinin tabanı genişlerken, adil bir toplum için mücadelenin yeni biçimlerde gündeme gelmesi yaklaşıyor. 

Türkiye’de ilk defa gerçek özgürlük mücadelesinin, amasız-fakatsız herkes için sınırsız özgürlük talebinin yükselmesi için koşullar oluşuyor.

Aslında bu bir modern kültür/geleneksel kültür savaşından çok bir zihniyet mücadelesidir ve sınır tanımayan zihniyet, gerçek ileri demokrasi ve özgürlük zihniyeti, Murat Belge ile Ahmet Altan’ın da söz konusu yazılarında özenle altını çizdikleri, gibi insanların zihinlerine sınır koymaya çalışanlar karşısında er geç kazanacaktır. 

Ama bunun için demokrasi mücadelesinin bu yeni aşamasının koşullarının çok iyi anlaşılması gerekir. Muhafazakâr iktidar modern kültüre ve modern yaşam kültürüne yönelik bir bastırma ve tasfiye mücadelesi sürdürüyor diye, İslam dinine ve geleneksel kültüre karşı mücadele yürütme tuzağına bu kez düşmemek gerekir.

Böyle yapıcı bir yaklaşımın içselleştirilmesi aslında üzerindeki ölü toprağını bir türlü silkeleyip atamayan CHP muhalefeti için de bir çıkış kapısı açabileceği gibi, çok çeşitli muhafazakâr kesimlerin de desteğini kazanabilir. 

Gücünü ve etkisini akla uygun olanın ötesinde maksimize etme yönündeki çabalar tarihte her zaman sonunda mutlaka daha akıllı rakipleri tarafından, üstelik hiç beklemedikleri şekillerde, alt edilmişlerdir. Dev şirketler de, siyasi iktidarlar da, hegemonyalar da, ideolojiler de!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums