30 Ağustos İslam jeopolitiğinin başlangıç tarihidir

  • 30.08.2018 00:00

 Yeni Şafak Gazetesi’nde yazmaya başladığım 31 Ağustos 2017 tarihli ilk yazımın başlığı “Anadolu’nun Fethi: Kuzey-Güney Mihveri ve İslam Jeopolitiği” idi. Yazıda, erken dönem Müslümanların stratejilerini Güney-Kuzey eksenindeki geliştirdiklerini ama o devrin kapanması ile sahneye yeni ve dinamik bir güç olarak ortaya çıkan Türklerin (Selçukluların) bu ekseni yeniden ama bu sefer Kuzey-Güney yönünde tesis ettiklerini söyleyerek; Doğu-Batı Arasında bir köprü olan Türkiye’nin Anadolu’da ve Trakya’da güçlü ve dimdik ayakta durmasının İslam dünyası için hayati önem taşıdığını belirtmiştim. Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşmasının 947. yılında özellikle de Türkiye dâhil İslam dünyasının açık saldırı altında olduğu bugünlerde kere daha hatırlanmasında yarar vardır.

KADÎM MİHVER

“Müslüman dünyasını parçalayan ve birbirine düşüren çatışmaların temel sebebi son yüzyıldır bütünlüğünü kaybetmiş olan kadîm mihverin yok olmasıdır. Türkiye’nin gittikçe bağımsızlaşan politikalarıyla bu eksende itibarını artırması ve Müslüman dünyası jeopolitiğini restore etme ihtimali, dikkatleri bu coğrafyada yeniden yoğunlaştırmıştır. Bölgede son yüzyılda kaşınan sorunlardan meşruiyetini alan terör/hibrid savaşı gibi stratejilerden beslenen suni oluşumlar da bugün bu mihverin bütünlüğünün sağlanması yolundaki gayretlere engel oluşturmaktadır.

Anadolu’nun kapısının 947 yıl önce Türklere ve dolayısıyla Müslümanlara açılması, bölgede yaşayan Kürt, Arap ve Türkler başta olmak üzere diğer bütün unsurların kaderini müşterek hale getirmişti. Anadolu’nun fethi Müslüman dünyasının yeniden bütünleşmesini sağladığı gibi bu coğrafyada farklı unsurların birlikte yaşamasına imkân veren yeni bir medeniyetin de yeşermesine ortam hazırlamıştı.“

Bin yıla yakındır bu coğrafyada maya tutan Malazgirt Zaferi aynı zamanda Türkiye’ye büyük tarihi sorumluluklar da yüklemektedir. Nitekim Türkler bu sorumluluğu, son yüz yılda olduğu gibi bazı kesintiler dışında, neredeyse bin yıl boyunca taşımışlardır. Bugün İslam âlemine bakıldığında, maalesef bu sorumluluğun devredileceği başka bir unsur görülmemektedir.

TÜRKLERİN MİSYONU

Yıllarca önce, genç bir araştırmacı iken “Türkler ve İslamiyet” konularında yetkin çok değerli dört tarihçisinin arasında saatlerce süren ilmi bir sohbetin parçası daha doğrusu öğrencisi olmuştum. Türkiye’de “Türkler ve İslamiyet” üzerine çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız, doktorasını Bernard Lewis’den tamamlamış olan Prof. Dr. Coşkun Alptekin, Türkiye’de Haçlı tarihi çalışmalarında bir zirve olan Fikret Işıltan’ın halefi Prof. Dr. Işın Demirkent ve Mısırlı ünlü Orta Çağ tarihçisi Prof. Dr. Abdulfettah Aşûr. Hepsi de alanlarında büyük hizmetler yapıp, arkalarından eserler bırakarak Hakka yürüdüler. Allah rahmet eylesin. Nil nehri üzerinde bir gemide geçen sohbetin konusu; Türklerin İslam’a girmesi, Anadolu’nun fethi ve özellikle 10. yüzyıldan sonra dağılmaya yüz tutan İslam dünyasının yeniden bütünleştirilmesinde Türkler’ in rolü idi.

Bütün hocaların ortak kanaati, İslam Medeniyeti, onuncu yüzyılda tekamül ererken; paradoksal bir biçimde Müslümanlar siyasi çözülmeye, güç kaybetmeye ve Bizans karşısında aciz kalmaya mahkum oldukları ve hac güvenliğinin tehdit altına girmiş olduğuydu. Abdulfettah Aşur’un ifadesi ile bu çözülme adeta “Büyük İskender’in ölümü akabinde bıraktığı devletinin generalleri arasında küçük devletçiklere bölünüp birbirinden kopmasına benziyordu”.

Bu örnek, masada geniş bir kabul görmüştü. Bu siyasi dağınıklıkta İslam’a yeni intisap eden dinamik Türk unsurunun sağladığı ve Selçukluların bunu bir misyon olarak üstlenip, daha sonra da Osmanlılara devrettiği hükmü de o büyük uzmanların ortak kanaati olarak ortaya çıkmıştı. Ayrıca, Türklerin bu işi kolay benimsemelerinde, İslam’ın bütün Müslümanları eşit kabul ve kardeş ilan etmesinin önemli bir rol oynadığı da vurgulandı.

Türk hocalar, Orta Çağ Tarihi alanında oldukça meşhur ve o sırada ev sahibi konumunda olan Abdulfettah Aşur’un fikirlerini merak ettiklerinden, sürekli sözü ona bırakıyorlardı. Nasırizm düşüncesi içinde varlık göstermiş ve o imkanları kullanarak Mısır’da önemli görevler icra etmiş, hatta kanaat önderi olmuş olan Aşur, dönemin söylemlerinin aksine, Selçukluların ve Osmanlıların İslam dünyasının “dâhili cepheleri takviye ve sağlamlaştırmada; Müslümanları siyasi dağınıklıktan kurtarmadaki rollerine” yürekten inanan bir bilim adamı, bir tarihçi olarak konuşuyordu. Ben not almakta yetişemiyordum.

Aşur, Selçukluların Abbasi hilafetini Şii Büveyhilere karşı restore etmelerinin bugün ortaya çıkan mezhep kavgalarını ertelediğini ve Sünnî İslam birliğini sağladığını delilleri ile anlatmıştı. Aynı şekilde Suriye’ye yerleşen Selçukluların diğer Şiî akımlar olan Fatımî ve İsmailî hareketlerin de İslam âleminde kök salmalarının engellediğini vurgulamıştı. Tabii ki Selçukluların medeniyet oluşturmada, eğitimi kurumsallaştırmadaki rolleriyle Anadolu’nun fethedilmesi ile birlikte, Bizans ve Batı’dan gelecek tehlikelere karşı İslam âlemi için bir zırh oluşturmaları, hemen bütün hocaların konuşmalarında yer almıştı.

Bugün İslam âlemine ayni dikkatle baktığımızda adeta on birinci yüzyılı yani Orta Çağ şartlarını taşıdığını müşahede etmiyor muyuz?

Özetle, bugün ben Kuzey-Güney mihveri diye isimlendirdiğim yapının tarihi kökenlerini o masada dinlemiştim. Türkler’ in ve Anadolu’da beraber yaşadıkları bütün unsurların bin yıllık dayanışma tecrübesi bu mihveri yeniden güçlendirecektir. Bu bir temenni değil, bir zorunluluktur. Bu açıdan 30 Ağustos Malazgirt Zaferi’ni anmak, ona devlet ve milletçe sahip çıkmak sadece tarihte elde edilmiş bir başarının hatırlanması değil, aynı zamanda bin yıllık sorumluluğun yeniden üstlenilmesidir.

Not: Rahmetli Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız, merhum Aşur’a bu konuda Türkiye’de bir konferans vermesini teklif etti. Aşur hazırladığı konferans metnini göndermiş ama konferans yapılamadı. Hocam metni bana vererek tercüme ettirdi ve o metin onun kurduğu Türklük Araştırmaları Dergisinde (V/1990) yayımlandı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums