Bayram’ı hak ettik mi?

  • 18.06.2018 00:00

 Ramazan, Kadir Gecesi ve nihayet bayram ile müşerref olan Müslümanlar, Allah’a kulluk etmenin hazzı, nefislerini terbiye etmenin mutluluğu veya en azından bireysel borçlarını eda etmenin sevincini yaşadılar. Başta İslam’ın kıblesi Kâbe olmak üzere dünyanın birçok yerinde bayram namazı münasebetiyle eller semaya kalktı. Ramazan boyu temizlenen gönüller dua etti, dünya ve ahiret için iyilikler istendi.

Teknolojinin verdiği imkânlar ile dünyadaki bütün Müslümanlar birbirlerinin bayramına ortak oldu. Bir köşeden dünyanın öbür ucundaki Müslümanların bayram sevinçleri seyredilerek gurur duyuldu. Eğer şeklî olarak değerlendirecek olursak, çağın sunduğu imkânlar ile tarihin en makbul Ramazan’ını idrak ettiğimiz söylenebilir. Bırakın Müslüman diyarlarındaki bayramları, Moskova’dan ABD’ye; Avrupa’dan Çin’e azınlıkta olan Müslümanların meydanlardaki bayramlarını da seyretmedik mi, sevinçlerine ortak olmadık mı?

BİREYCİLİK TUZAĞINA MI DÜŞTÜK

Ancak gerçekte oruç ibadeti ile birçok arzularından fedakârlık yapması istenen Müslümandan beklenen sadece bu mudur? Acaba paylaşmayı, kendisini başkalarının yerine koymayı, görmese de, bilmese de dünyanın diğer ucundaki Müslüman kardeşinin, hemcinsinin hatta Allah’ın yarattığı her mahlukatın derdiyle dertlenmeyi unutup, bireysel bir tatmin ve kurtuluş peşinde koşmak yeterli midir?

Daha açık ve doğrudan soralım: Bir paylaşma dini olan İslamiyet, uzun zamandır Batı medeniyetinin içine düştüğü bireycilik tuzağına mı düştü?

Kâbe’de milyonlar ellerini semaya kaldırırken, aynı zamanda yüzde yetmişi yıkılmış bir başka Müslüman diyarı Yemen’in kalan kısmının nasıl tahrip edileceğinin planları yapılmıyor muydu? Kudüs’te yüzbinler af dilerken, dünyanın en büyük hapishanelerinden biri olan Gazze Müslümanları ne âlemdeydi?

İslam medeniyetinin ilim beşiklerinden olan Ezher’de, Zeytuna’da; İslam’ın adalet yüzünü Kuzey Afrika’da gösteren Ukbe bin Nafi’nin Keyrevan’daki makamında, yüzbinler semaya dönmüş bireysel af talep ederken, Filistin’de, Libya’da, daha fazla Müslüman kanının dökülmesi hesaplanmıyor muydu? İslam dünyasının neredeyse her yerinde mebzul Çin malları dolaşırken, hatta bayramlık olarak Çin malı giysiler ile camilere gidilirken; Doğu Türkistan’da, Urumçi’de zulüm durmuş muydu?

Fas’ta Kral Hasan’ın görkemli camisinde on binler dualar ile meşgul iken, dünyanın en büyük hapishanesine dönüşmüş Batı Sahra’da neler yaşanıyordu? Birleşik Arap Emirlikleri’nde şatafatlı ve muhteşem tezyinatlı Şeyh Zayed Camii’nde dualar okunurken, bir başka Müslüman diyarı olan Hudeyde’ye askeri harekât planlanmıyor muydu?

Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ama uzatmadan bir-iki soru daha soralım: Cuma ve bayramı paylaşım ve sosyalleşme olarak anlayan İran, Tahran, Kum ve Meşhed gibi kentlerde bayram namazlarını sadece bir yerde kılmaya özen gösterirken; aynı anlayış, Suriye’de Irak’ta ve daha pek çok yerde diğer Müslümanlara tuzak kurmakla meşgul değil miydi? İslam medeniyetinin önemli merkezlerinden biri olan Timbuktu Büyük Camide diller zikirde, gönüller duada iken; Afrika’nın pek çok yerinde bayramın geldiğinden bihaber milyonlar yaşamıyor muydu?

KURTULUŞUN REÇETESİ

Bayram sonrası ağır bir sorgulama ve hatta kötümser bir bakış sergilediğimin farkındayım. Ama maksadım ve niyetim kötümserlik yaymak değil, paylaşmayı, birbiri için fedakârlık yapmayı, birbirine karşı merhametli olmayı emreden bir dinin mensuplarının bireysel kurtuluşlarının yeterli olmadığını hatırlatmaktır. İslam dünyasında egemen olmaya başlayan bireycilik tuzağının tehlikelerini anlatmaktır.

İslam tarihinin değişik dönemlerinde, bireysel tatminlerin dorukta hatta ilim ve refah düzeylerinin yüksek olduğu zamanlarda bile benzeri krizler yaşanmıştır. O büyük krizler ancak bireysel kurtuluş yerine başkaları için fedakârlık yapan liderlerin ve milletlerin ortaya çıkmasıyla atlatılmıştır.

İslam’ın ilk fatihleri olan Araplar arasında başlayan çıkar çatışmalarıyla ilim ve felsefede zirve yapmış olan Abbasi hilafetini düştüğü çaresizlikten, İslam’ı yeni tanımış olan ve İran, Irak, Suriye, Filistin hatta Yemen ve Umman’ı siyasi bir bayrak altında toplayan Selçuklular kurtarmıştır. Aynı şekilde, İslam dünyasının zaaflarından istifade ederek birleşen Haçlı ordularına karşı duran güç de yine Selçuklular olmuştur. Kudüs’ü kurtarıp orada yaşanan zulme son veren Selahhadin-i Eyyubi’yi düşünün. Eğer bireysel arzu ve hevâsının esiri olsaydı kendisine saltanat nimetlerini yeterince sunan Mısır ile yetinmez miydi?

Bu mirası devralan Osmanlılar, Batı’dan gelen tehditleri engelledikleri gibi, on altıncı yüzyılda İran’da güç kazanarak yeni bir tehdit oluşturan Safevilere karşı İslam dünyasının siyasi birliğini sağlamışlardır. Dönemin en büyük emperyal gücü olup, Kuzey Afrika’yı tehdit ve Kızıldeniz’den İslam’ın kıblegâhı olan Mekke’ye yaklaşan Portekizlileri de geri püskürten yine Osmanlıların fedakârlıkları olmuştur. Maalesef İslam dünyasının bugün içinde bulunduğu sorunlar da bireysel arayışlar yüzünden Osmanlıların devraldığı büyük mirası taşıyamaması ve nihayetinde ortadan kalmasıyla başlamıştır.

Bu kısa tarih gezintisi bizlere bir kere daha sorumluluğumuzu hatırlatmıyor mu? Kendi tarihimizi sadece tebcil ederek, onun hatırası ile yaşayarak çözüm üretmek elbette mümkün değildir.

Ancak unutmayalım: “Yiğit düştüğü yerden kalkar.”

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums