Devletçilik oyunu mu, devletler oyunu mu?

  •  

 Türkiye, eski Osmanlı coğrafyasında yaşayanların da vatanıdır. En azından ikinci vatanıdır. Bunu onlar böyle bilirler, biz de -küçük bir azınlık hariç- çoğunlukla böyle kabul ederiz. Başları sıkıştığında başvurdukları yer, dara düştüklerinde de elini uzatan coğrafyadır Türkiye. Bu coğrafyadaki tarihi ortaklığımız, dini ve müşterek etnik kimliklerimiz veya farklı kimliklerimizle asırlar içinde oluşan kan bağımız ve nihayetinde aynı coğrafyada ürettiğimiz kültür birlikteliğimiz bu hükmü vermek için yeterlidir.

Ancak bir başka neden daha Türkiye’yi söz konusu coğrafyada yaşayanlara vatan yapmaktadır. İki veya üç nesil önce dedelerinin taşıdığı ve şimdi birçok evde bir gün lazım olur diye iftiharla, sandıklarda, kasalarda saklanan eski kimlikler (Tezkere-i Osmanîler) de onlara bu hakkı tanımaktadır.

BAŞI SIKIŞANIN ÜLKESİ TÜRKİYE

Özel mülkiyet sorunlarında Osmanlı tapuları, sınır sorunlarında da Osmanlı haritaları başı sıkışanın aklına geliyor. Tekrar edelim, bu durumu Türkiye’de kimse yadırgamıyor ve gayet tabii buluyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar özellikle de son çeyrek asırda uygulanan devlet ve hükümet politikaları da bu doğrultuda yürüyor. Son yıllarda dedesinin nüfus belgesini veya tapusunu Türkiye’de aramaya gelen ne kadar Iraklı, Suriyeli, Filistinli ve diğerleri olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Küçük bir ipucu bulanlar hemen vatandaşlığa başvurmaktadırlar. Bugüne kadar pek çoklarının kabul edilip, bazılarının hâlâ beklemede olduklarını bireysel tecrübelerim ile biliyorum.

Tıpkı babası gibi başı sıkıştığında Türk pasaportuna ihtiyaç duyan hatta sınırlar için müzakereye hazırlanan Barzani bile Osmanlı ve Türkiye belgelerine muhtaçtır. Referandumda “evet” verdiği halde Kuzey Irak’taki huzursuzluğu bahane edip vatan gördüğü Türkiye’ye göçe hazırlananların sayısı da az değildir.

Şimdi gelelim asıl soruya: Eğer yukarıda anlatılanlar doğru ise aksinin de doğru olması gerekmiyor mu? Eğip bükmeden, daha açık soralım: Türkiye’de hakları olan veya bunu böyle gören ortakların yaşadıkları coğrafyada, Türkiye’nin ve Türklerin, Türkmenlerin hiç mi hakkı yoktur? Köprünün altından çok sular geçti, devir değişti, Türkiye haklarını devretti vs. gibi bahaneler bu hakkı ortadan kaldırıyor mu? Bence hayır kaldırmıyor. Bu yüzden biz bir kere daha yüksek sesle şunu sormamız gerekmiyor mu? Arkadaş, sen kimin toprağında devlet kuruyorsun, kimden izin aldın?

Sorunun birinci kısmının cevabı açık, ikincisi karanlık gözükse de, bu soruyu sormaktan bizi alıkoyan nedir?

Kim ile savaşıyoruz?

Maalesef, ABD’nin de açıklamasında yer alan “Kürtlerin milli gayelerini” anlama ikiyüzlülüğü veya İsrail’in milli menfaatleri ve güvenliği için bir uydu yaratma politikaları dışında bugün yüzleşmek zorunda olduğumuz iki zihniyet daha var. Hatta Barzani’den de önce yüzleşmek zorunda olduğumuz zihniyet.

Birincisi hâlâ bize “Ortadoğu batağında ne işimiz var” diyen, ülkemiz için hiçbir gayret ve endişesi olmayan ama sürekli kaynaklarından beslenenlerin zihniyetidir. Onlar hâlâ bugünkü felâketlerin Türkiye’nin Ortadoğu’da hakkıyla olamamasından kaynaklandığını anlamayanlar veya anlamak istemeyenlerdir. Bu gurubun iflâh olması mümkün değildir. Doğuya açılan pencerelerine perde çekmemiş, bilakis duvar örmüşlerdir. Batıdan aldıkları sınırlı ışık da onlara gerçeği anlama imkânı sunmamaktadır. Oysa yüzünü Batıya dönmüş “muasır medeniyetler” seviyesine çıkmayı hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin daha kuruluş yıllarındaki asıl hedefini ve doğu siyasetini biraz tarih okuyarak anlayabilmiş olsalardı bugün durum çok farklı olabilirdi.

İkincisi, Ortadoğu’da olmayı vicdani bir borç, uhrevi bir gaye bilip bunu dünya gerçekleri ile ilişkilendiremeyenlerdir. Bu coğrafyalardaki mağduriyetlerin müsebbibi sanki Türkiye imiş gibi, hâlâ tabii haklarından feragatte bulunmasını isteyenlerdir. Barzani gibi kendi coğrafyasına bile ihanet edenlere merhamet ve şefkat duyarak, iç barışı, güvenliği ve gelişmeyi bu kısır anlayışa bağlayan zihniyettir. Mağdura şefkat ve yardım, insani ve İslâmî bir haslet daha da ötesi zorunluluktur. Peki, mağdur veya değil, kimden gelirse gelsin nefse ve vatana yönelmiş tehdide karşı durmak aynı değerde değil midir? Irkçılık kötülüklere ayna tutar, zihinleri bulandırır, hakikatleri görmez eder. Ancak Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğünün olmadığını vaz’eden ve hayata geçiren medeniyetin mensupları nasıl olur da bölgesine, komşularına, dindaşlarına, kendi ırkına ve komşularına ihanet eden başa bir “ırkçı tavrı” yumuşatacak sözler bulabilir?

Sözümüz kimseyi incitmesin. Ama Barzani’nin ihaneti karşısında Türkiye’de yaşanan şaşkınlık ve özellikle de kafa karışıklığı karşısında duruşumuzun net bir biçimde anlaşılmasını istedim. Bu ifadeler alınan sonucun etkisi ile söylenmiş yeni sözler değildir. Maalesef bugünkü tehdit ve tehlikeye 2003 yılından beri dikkat çektiğim gibi, 24 Eylül’de yapılan II. Haliç Konferansında, Kürt kardeşlerimize yönelik manifestomda da net bir biçimde dile getirmiştim. Bir maceraperestin, bir iktidar heveslisinin peşinden giderek bölgeyi -mazallah- cehenneme dönüştürmeme uyarısında bulunmuştum.

Bugün de bu meselenin sadece canı sıkılmış birilerinin “devletçilik oynama” niyeti olduğunu zannedenlere bunun aslında büyük bir “devletler oyunu olduğunu” hatırlatarak tarihi bir ikazda bulunuyorum. Tarih yaptıklarımız kadar yazdıklarımız, söylediklerimiz ve ayrıca söyleyemediklerimiz ile bizi yargılayacaktır. Bu yüzden, bu gelişmenin kendi akışına bırakılması halinde büyük zarar görecek nesillere, kendileri için çırpınanların olduğu mesajını bir miras olarak bırakmak istiyorum.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums