- 17.03.2017 00:00
Bazı futbolseverler maçlar öncesinde “iyi olan kazansın” derken, diğerleri “vur, kır parçala, bu maçı kazan” diye tezahürat yaparlar.
Bu referandum eşit ve adil koşullarda bir yarışa sahne olmuyor. Devlet, medya, sermaye, yerel yönetimler “Evet” tarafı için seferber ediliyor.
Türkiye’nin pek çok ilinde “Hayır” kampanyası yürütülemiyor. Bir afiş dahi asılamıyor.
Anayasa değişikliğine çok farklı nedenlerle “hayır” diyecek olan milyonlarca insana “terörist” yaftası yapıştırılıyor.Hayırcılara sokakta saldırılıyor. Televizyonlar, özellikle hepimizin vergileriyle ayakta duran TRT, hayır diyenlere kapalı.
Sence “Evet” kampanyasını yürütenler, serbest tartışmadan neden bu kadar korkuyorlar?
Böyle bir adaletsizliğe razı mısın? Bu şekilde kazanılmış bir “Evet” seni memnun edecek mi?
Köhnemiş, modası geçmiş tek adam rejimleri de böyledir işte. Bir tek iktidarın borusu öter. İnsanlar inanmasalar da inanmış gibi yaparlar.
Tek adam rejimleri, haysiyetli insanların değil, ikiyüzlülerin rejimidir. Evde ayrı, sokakta ayrı konuşanların ikiyüzlü toplumunda ne ekonomide ne başka bir alanda bir atılım yaşanmaz. Bu toplumlar çürür giderler. İnsanlar mutsuz ve mecalsiz gölgelere dönüşürler.
Böyle bir Türkiye ister misin?
Türkiye demokrasi alanında şimdiden Üçüncü Lige düşmüş durumda. Küme düştük yani. Medeni dünyanın standartlarından giderek kopuyoruz. Demokrasi olmazsa, refah ve adil bölüşüm de olmaz.
Demokrasinin olmadığı yerde adalet; adaletin olmadığı yerde de ekonomik istikrar olmaz.
Böyle toplumlarda yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmaca tümör gibi her yanı sarar. Neden mi? Çünkü tek adam sistemlerinde denetim yapabilecek kurumlar yoktur. Korku egemendir.
Tek adama bu kadar kuvvet verirsen, bütün kurumlar zayıflar. Güçlü ve denetlenemeyen lider, zayıf, güvensiz bir toplum demektir.
Bu toplumlardan katma değeri yüksek fikir ve ürün çıkmaz. Başkalarının ürettiği cep telefonlarına milyarlarca dolar verip “millilikten” bahsederler.
Oysa Türkiye’nin en büyük başarılarından birisi, 1950 yılında tarihi bir kararla demokrasiye geçmek olmuştur. Ortadoğu’da yarattığımız farkı cumhuriyetimize ve demokrasimize borçluyuz.
Petrolümüz yok, doğal gazımız yok. Ama dinamik bir ekonomimiz, dinamik girişimcilerimiz ve çalışanlarımız var. Bütün bunları iyi kötü işleyen demokrasimiz sayesinde var edebildik.
“Evet” kazanırsa en büyük başarımız ve servetimiz olan demokrasimizin tabutuna büyük bir çivi çakılmış olacak.
Demokrasisi daha da tahrip edilmiş bir ülkede aşamaya razı mısın?
Onurlu, cesur, dik başlı, haysiyetli ve yaratıcı insanlar, ancak demokratik toplumlarda nefes alabilirler.
Demokrasilerde yetenekli çocuklar yükselir. Tek adam rejimlerindeyse liyakatsiz sadakatin, kifayetsiz muhterislerin önü açılır.
Sen hangisini istiyorsun?
Başka bir yanlışlık da OHAL koşullarında ve şaşırtıcı bir aceleyle referanduma gidilmesi. Adeta yangından mal kaçırılmak isteniliyor.
Sence neden? Biraz daha sakin olmak gerekmez miydi?
Söz konusu olan, çok ciddi ve olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir sistem değişikliği. Yakın zamanda Tunuslular yeni bir anayasa hazırladılar. Tunus’un anayasasını hazırlamak tam üç yıl sürdü (2011-2014).
Tunuslular önce Kurucu Meclis seçimlerine gittiler. 2011’deki bu seçimlerde hiç baraj yoktu. Yüzde 1’lik bir parti bile Meclis’e temsilci gönderebildi. Ardından kurulan Anayasa Komisyonu, her önemli meselede uzlaşma aradı.
Tunus’ta da can alıcı meselelerde hemen uzlaşma olmadı. O zaman partiler, durdukları pozisyondan bir nebze geri adım attılar ve krizleri birer birer aştılar. Acele etmediler.
Kurucu Meclis bütün Tunus’un Anayasası’nı yapmak göreviyle karşı karşıya olduğunun bilinciyle hareket etti ve bunu başardı.
Tunus, bugün sivil ve demokratik bir anayasa yapmanın gururunu taşıyor. Onlar, bir arada yaşamalarını mümkün kılan bir toplum sözleşmesini el birliğiyle hazırladılar.
Ya biz? Eğer “Evet” veya “Hayır” kıl payı kazanırsa, bundan mutlu mu olmalıyız, zafer naraları mı atmalıyız?
Anayasalar çok daha yüksek bir kapsayıcılık ve katılımla sağlam metinlere dönüşür. Bu da demektir ki, Referandum sonrasında da rejim tartışmalarıyla kutuplaşmaya devam edeceğiz.
Toplumun yarısının mutsuz ve endişeli olduğu bir sonucun kazananı yoktur, ama kaybedeni bütün Türkiye olacaktır.
Oysa böyle olmak zorunda değildi. Aslında tarihi bir fırsat heba edildi, farkında mısın?
Nasıl mı? 15 Temmuz’da bir darbe atlattık. Meclis’teki dört parti ve toplumun neredeyse tamamı darbe karşısında kenetlendi. İşte yeni Türkiye’nin sivil ve demokratik anayasası bu kenetlenmeden çıkabilirdi.
“Yenikapı Mutabakatı”ndan bahsediyorum. Bir an için hayal edelim. Dört parti bir araya geliyor. TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu yeniden oluşturuyor. Zaten bu komisyon 70’e yakın maddede uzlaşmıştı. Oturup sabırla yeni bir anayasa taslağı hazırlayabilirlerdi.
Oysa biz bu fırsatı kaçırdık. Neden mi? Yenikapı Mutabakatı, Başkanlık hevesi uğruna heba edildi.
Sivil ve demokratik bir anayasayı milletçe elbirliğiyle yapma imkânımızı heba edenlere “Evet” mi diyeceksin?
Yorum Yap