- 20.10.2015 00:00
Ahmet Hakan’ın tüm yazıları gibi okunmaya değer, “Sizin dediğiniz gibi olmayacak, demokrasinin dediği gibi olacak” başlıklı yazısında ortaya attığı son derece önemli sorular var.
Hakan, Tarafsız Bölge programında “PKK terör örgütü değildir” diyen bir yorumcuya, kendisi dâhil tüm konukların medeni biçimde itiraz ettiklerini anımsatıyor.
Buna rağmen hükümet yanlısı medyada müthiş bir yalan rüzgârı estiriliyor. Ahmet Hakan ve Doğan Medya Gurubu için “PKK’nın emrinde” gibi manşetler atılıyor.
Yakın zamanda Hakan’a yönelik saldırının anısı henüz tazeyken, böyle manşetler atmaya devam edenlerin hakikaten hiç insaniyetleri kalmamış.
Ahmet Hakan soruyor: “Bu manşetleri atanlar da attıranlar da aslında işin doğrusunu gayet iyi biliyorlar. Fakat buna rağmen atıyorlar yalanı. Peki, ama neden? Neden bilerek, isteyerek, kasten atıyorlar yalanı?”
Hakan’ın verdiği cevap çok ama çok önemli:
“İstiyorlar ki seçime kadar HDP’lilerin söyledikleri hiçbir şekilde medyada yer bulmasın… Üç buçuk saat HDP konuşulsun ama bu üç buçuk saat içerisinde tek bir HDP’li bile konuşturulmasın. Bütün maksatları bu, bütün meseleleri bu.”
Asıl vahim olan işte budur. Birileri böyle bir stratejiyi planlayıp devreye sokacak kadar gaddarlaşmışlar.
Hâl böyleyken, özellikle AK Parti’ye yakın olanların ciddi bir sorgulama içerisine girmelerini beklemez misiniz? İsterlerse ömür boyu AK Parti’ye oy versinler ama önce evlerini temizlesinler.
Böyle sorgulamalar yapanların var olduğuna inanmak istiyorum ama onların değil de bu acımasız koroya destek verenlerin sesi gür çıkıyor.
Şimdi hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bu meseleyi biraz daha açalım:
Birileri AK Parti’nin oy kaybına dair bir teşhis koymuş. Bunu yapanlar kendilerini AK Parti’nin de üzerinde bir yapı olarak görerek strateji oluşturuyorlar. Otoriter rejim arzusunun altyapısı da burada.
Davutoğlu’nun bu stratejileri oluşturanlarla bir bağı var mı? Onlarla paslaşarak mı ilerliyor yoksa onların varlığından endişeli ve mustarip mi, bilemiyorum. Hakikaten bilemiyorum ve anlayamıyorum da.
Ama bu stratejiyi oluşturanlar, ciddi bir mekanizma yaratmış durumdalar. Devletin elinde bulundurduğu medyadan, hükümet yanlısı medyaya, oradan da trol sürülerine kadar yukarıdan verilen mesajı aşağıya aktarıyorlar.
Peki, bu propaganda makinesini yönetenlerin 7 Haziran seçimlerindeki oy kaybıyla ilgili teşhisleri neydi, yeniden anımsayalım:
“HDP çok başarılı bir kampanya yürüttü. Doğan Medya ve ‘Paralel yapı’ hem HDP hem de CHP’nin gündemi belirlemesine katkıda bulundular.” Teşhis bu.
Demek ki 1 Kasım’a giderken, Doğan Gurubu ve Cemaat medyasının “fazladan” baskı altına alınmaları kararlaştırıldı. Mevcut baskılar yetmemiş anlaşılan.
Hükümete yakın medya olanca gürültücülüğüne rağmen yeterince izlenmiyordu demek ki? Anlaşılan az biraz özgür kalabilen kanallar ve gazeteler takip ediliyordu. Neden acaba?
İşin tuhafı, Doğan Medya gurubunda AK Partililere de muhaliflere de yer verilmesiydi. Ama AK Partililer, az buçuk özgür yaşanan her tartışmada yerle yeksan oluyorlardı.
Neden mi? Çünkü ahlaki üstünlük muhaliflerdeydi.
Neden mi? Verdikleri mesajlar yanlıştı. Demek ki medyanız ne kadar gürbüz olursa olsun, mesajınız da bir o kadar güçlü olabilmeli.
“Gerçeği söylemek güçtür.”
Şimdi bu stratejiyi oluşturanlar, bizlerin yılgınlığa kapılmamızı ve seçimler yoluyla değişimden ümidi kesmemizi arzu ediyorlar. Gerekirse koalisyona katılmaya dahi gönül indiremiyorlar.
Neden acaba?
Özgür ve demokratik tartışmayı boğarak seçim kazanabileceklerini düşünenlere bir çift sözüm var: Ateşle oynuyorsunuz. Yarattığınız kutuplaşma yüzünden insanlar birbirlerine tahammül edemez hâle geldiler.
Ve beyhude uğraşıyorsunuz. Boyun eğmeyeceğiz.
ytaskin@marmara.edu.tr
Yorum Yap