- 30.08.2014 00:00
Seçilmiş cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Kongresi’ndeki yerini alırken, bir haber kanalının muhabiri, artık her gün TV’de görmek zorunda kaldığımız iliştirilmiş gazeteciye soruyor: “Sizce Erdoğan nasıl bir cumhurbaşkanı olur?” Mecbur soracak. Bu soruları iliştirilmiş gazeteciye sormazsa ve tüm süreci sahte olduğu açık bir “coşkuyla” canlı yayınlamazsa, kanalı vergi denetimine takılacak. Özenle her kanala iliştirilmiş gazeteciler, birbirinden derinliksiz analizlerini parlatırken insan 1984 romanını anımsamadan edemiyor.
Oysa bizlerin görevi soru sormaktır. İliştirilmiş gazeteciler, ekran başındakilerin bile ilk bakışta akıllarına gelen soruları soramaz hâle gelmişlerse, vay hâlimize. Seçilmiş cumhurbaşkanı, siyasi bir parti kongresine bu şekilde iştirak ediyorsa, aslında nasıl bir cumhurbaşkanı olacağını cümle âleme ve özellikle de Davutoğlu’na duyurmak istiyordur. Özellikle de Davutoğlu’na.
Böyle süreçlerde söylenen “Kardeşim emanetçi değil” gibi ifadeler aslında korkutucudur. Hatırlayın; Gül için de bunlar söylenmişti. “Kardeşten öte dava arkadaşlığı” vurgusunu parlatan şahıslarla, Gül’ü soldurmaya çalışanlar aynı isimlerdi. Gül’ün tasfiyesi için tetiğe basanlar, aynı şeyi büyük bir yaranma arzusu ile Davutoğlu için de yapacaklardır.
Bir siyasetçi ve hizbini tasfiye etmek, kendilerini yüksek mevkilere layık görenler için yeni bir umut, taze bir başlangıçtır. Emin olun, Davutoğlu’nun “kendi yüksek kıymetini bilemediğine” inanacak bir kısım zevat, ilk işaretle pusuya yatacaktır.
Erdoğan’ın kongreye katılması kendisi adına bir özgüven işareti midir? Hiç sanmıyorum. Erdoğan, son ana kadar ipleri elinde tutmak, geçişi kazasız belasız halletmek istiyor. Kongreyi uzaktan izleme rahatlığını dahi gösteremiyor.
Altı geçersiz oy hariç tüm delegelerin oyunu almak, eminim iliştirilmiş gazetecilerce bir başarı olarak görülecektir. “Parti içinde fitneye, ihanete, birilerinin oyununa gelmeye, nefse hâkim olamamaya geçit verilmemiştir.” Sıradan bir üçüncü dünya diktatörü “seçim kazandığında” da bunlar söylenmiyor mu?
Buradaki asıl soru şudur: Davutoğlu, kendisi dışında tanzim edilen bu rol dağılımını kabullenebilecek mi? Erdoğan’ın abartılı denetim arzusu, Davutoğlu’nun “dava adamı, devlet adamı” olarak inşa etmeye özen gösterdiği siyasi kişiliğiyle nasıl yan yana gelecek? Davutoğlu, güncel siyasi meselelerde Erdoğan’la çatışması gerektiğinde, yüksek ve soyut ideallere referans vererek konuyu geçiştiremeyecek. Net tavır alması gerekecek.
Aslında dünya siyasi tarihinde defalarca okuduğumuz bir ikilem veya trajediyle karşı karşıyayız. En güçlü sanılan bile verdiği kararlarda tam anlamıyla özgür değil. Güçlü lider, kendisinin rakipsizliği üzerine kurduğu, nefes aldırmamaya dayalı siyasi oyunda, kendi nihai yenilgisini de peşinen hazırlamış oluyor. Kendi rüştünüzü ispat edebilmek için attığınız küçük bir adım bile, güçlü liderin gölgesine çarpabiliyor.
Davutoğlu da benzer bir ikilem yaşayacak: Kendi başarı hikâyesini sahneleyebilmesi için Erdoğan’a hayır diyebilmesi gerekiyor. Bu da kolaylıkla ihanet olarak algılanabilecek. Erdoğan’ın dümen suyunda kalması ise kendi trajik sonu anlamına gelecek.
Unutmayın, Brütüs’ü yaratan aslında Sezar’dı.
ytaskin@marmara.edu.tr
Yorum Yap