- 16.08.2014 00:00
CHP’deki ulusalcılar, aradıkları fırsatı buldukları inancıyla kurultay çağrısı yaptılar. Kılıçdaroğlu’nun denge siyasetinin devam edemeyeceği belliydi. Aslında Kılıçdaroğlu, denge siyasetini terk ettiğine dair açık işaretler vermeye başlamış, ulusalcılar o zamandan beri uygun fırsat arayışına girmişlerdi.
Kılıçdaroğlu, CHP’nin bir kitle partisi olabilmesi için kendi dışına açılması gerektiğini kavrarken, ulusalcılar “küçük olsun, bizim olsun” anlayışına dayalı, asla iktidar getirmeyecek bir ideoloji partisi olmayı marifet saymaktadırlar. Asıl mesele budur.
Ulusalcılar, hiç değişmeden ve zahmet çekmeden “Ulus’un” kendilerine gelmesini bekliyorlar. Ne var ki onların tahayyüllerindeki ulus hiç var olmadı, var olmayacak. Ulusalcılık, halka doğru gitme cesareti gösteremez. Farklı toplum kesimlerinin kendi kimliklerini yok sayarak renksiz, kokusuz bir ulus projesine gönüllü asimilasyonunu bekler, umut eder.
Oysa “halka doğru gittikçe” toplum sosyolojinin ne kadar karmaşık olduğunu kavrarsınız. CHP ilk defa Bülent Ecevit’in Ortanın Solu hareketiyle halka doğru gitti. Ecevit CHP’yi sahici bir kitle partisi yapmak için halka doğru gitmeye çalıştı. Bu arayışında tam anlamıyla başarılı olamadı ama gidilecek yolu gösterdi.
Ecevit, CHP’yi sosyal demokrat bir kitle partisi hâline getirmeye çabalarken, en açık rakipleri kimlerdi? Turhan Feyzioğlu ve Coşkun Kırca gibi isimlerin sürüklediği muhafazakâr cumhuriyetçiler. Ecevit, muhafazakâr cumhuriyetçileri açık biçimde yenilgiye uğratmadan, kitle partisi projesini hayata geçiremedi.
Tarih farklı koşullar altında tekerrür ediyor. Bugün ulusalcılar diye bilinen çevre, 1970’lerinmuhafazakâr cumhuriyetçi çizgisinin çocuğudur, hem de hiç büyüyemeyen bir çocuk. Daha önce yenilgiye uğratılan bir anlayışın bugün yeniden karşımıza çıkması, CHP’nin yenilenmeyi başaramadığının da bir göstergesidir.
Tarih CHP’yi yeniden eski bir kavşağa getirdi. Keşke aynı suda bir defa daha yıkanmak zorunda kalınmasaydı. Ne var ki Baykal’lı fetret yılları CHP’yi muhafazakâr cumhuriyetçi çizgiye demirletti. Bugün seçenekler çok değil: Sosyal demokrat bir kitle partisi olabilmek adına halka doğru gitmek ve halkın sosyolojisine uygun söylem ve pratikler geliştirmek gerekiyor.
Peki, bu ulusalcıların iddia ettiği gibi, “nabza göre şerbet vermek midir?” Hayır; yapılması gereken şerbetinizi halkın tat alma duygusuna uygun hâle getirmektir.
Diğer “seçenek”, ulusalcıların Pirus zaferi kazanarak partiyi muhafazakâr cumhuriyetçiliğe geri götürmeleridir. Ulusalcıların bu yönde kazanacakları “sözde başarılar”, AKP’nin ekmeğine yağ sürecek, ülkeyi tamamen sağa teslim edecektir. Unutulmaması gereken husus şudur: Muhafazakâr cumhuriyetçilik adı üstünde sağ bir duruştur.
Ulusalcılık, büyük bir sıkışmışlığın adıdır.Kürt realitesini tanıyamaz; ılımlı mütedeyyinlere dahi İslamcı der; Müslüman ve İslamcı arasındaki farkı göremez. O zaman geriye kim kalıyor? Emekçiler? Emekçi dediğiniz insanlar, kimliği olmayan renksiz kokusuz varlıklar değiller ki. Onların kendi kimliklerini yok saymalarını çok beklersiniz. Ulusalcılar memleket sosyolojini bilmek yerine hayal âleminde yaşamayı tercih ediyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ulusalcı sıkışmışlığı bariz biçimde ortaya koydu. Bula bula Baykal’ın adını önerebildiler. Toplumun yüzde 15’ine bile zar zor hitap edebilecek bir ismi önermekti, “alternatifleri”. Ulusalcı cephede yeni bir şey yok. Halka doğru gitmeye devam.
ytaskin@marmara.edu.tr
Yorum Yap