- 21.12.2013 00:00
Yakın zamanda yaşanan yolsuzluk skandalları benim için sürpriz olmadı. Kamu İhaleleri Kanunu’nu defalarca değiştiren, imar izni konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na büyük yetkiler devreden merkeziyetçi anlayışın gidebileceği başka bir yer var mıydı? CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun uzun süredir belgelere dayanarak dikkat çektiği yolsuzlukların sadece küçük bir kısmının açığa çıkabildiğini düşünüyorum.
Peki, bundan sonra ne olacak? Filler tepişirken, ortaya saçılanlarla mı idare edeceğiz? Aşmamız gereken iki temel mesele var: Siyasal iktidarın, diğer siyasal aktörleri “yemeyi” siyasetin kaçınılmaz kuralı saymasını getiren zihniyeti ve özellikle onu besleyen siyasal yapıları ortadan kaldırmalıyız. Yine bu zihniyetle yakından alakalı olan; örgütlü yapıların devlet içerisine sızarak oransız güç elde etmelerini mümkün kılan mevzuatı da tasfiye etmeliyiz.
Aklı başında herkes, yeni bir anayasa yapımının kaçınılmaz olduğunu teslim eder. Yaşadığımız bu çağda, tekçiliği şiar edinen hiçbir siyasal iktidar başarılı olamaz. AKP’nin “ustalık döneminde” sürekli olarak toplum duvarına çarpması bu yüzdendir. Yine Cemaat’e yakın unsurların, siyasal hesap verebilirlik mekanizması olmadan, Devlet içerisinde “siyaset” yapmalarını kabullenmek de mümkün değildir.
AKP hata yaptığında seçimler var, hesabını sorabiliriz. Peki, Devlet içerisinde örgütlü olarak hareket edenler hata yaptıklarında nasıl hesap soracağız? Böylesi yapıların ortaya çıkmalarını mümkün kılan şey demokrasi eksikliğidir. Demokratik, şeffaf toplumlarda böylesi yapılar barınamazlar. Böyle toplumlarda dinî cemaatler zaten özgürlüklerine kavuşmuş olacaklarından, kendilerini başka koruyuculara muhtaç hissetmezler.
AKP’liler, mağduriyet edebiyatıyla kendi sorumluluklarını öteleyeceklerine, şapkalarını önlerine koyup düşünmeli ve anayasa sürecini yeniden başlatmalılar. Anayasa yapım sürecinin durmasında en büyük vebalin, kişiye özel başkanlık sistemi dayatması olduğu çok açıktır.
Yeni anayasa yapım sürecinin vazgeçilmez aktörleri AKP ve CHP olmalıdır. Burada “MHP, BDP ve diğer aktörler dışlansınlar, onların talepleri dikkate alınmasın” denmiyor. Söylemek istenen, AKP ve CHP’nin kendilerine daha yakın aktörlerin temsiliyet sorunlarını da üstlenebilecekleri, böylece muhtaç olduğumuz türden tarihsel bir uzlaşmanın kotarılabileceğidir.
Ne AKP ne de CHP, Kürt sorununa çözüm getirebilecek önerilere direnç gösterme riskini üstlenebilirler. Türkiye, yerinden demokratik yönetim ilkesine dayalı bir yerel yönetimler reformu yapmak zorunda. Bu sadece Kürt sorununun çözülebilmesi için bir zorunluluk değil. Bugün yaşadığımız çok sayıda sıkıntı da merkeziyetçi zihniyetten kaynaklanıyor. Böyle bir reforma bütün Türkiye’nin ihtiyacı var.
Dinî özgürlükler konusu, Alevilerin talepleri de dikkate alındığında yine uzlaşma yakalanması mümkün bir sorundur. Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye’de çok sayıda tarikat ve cemaat fiilen etkin durumda. O zaman bu yapıların var olma özgürlüklerini ve hukuki sorumluluklarını barındıran bir anlayışa ihtiyaç var. Bu cemaatlerin sürekli operasyona maruz kalma korkuları yüzünden, çeşitli savunma refleksleri geliştirmeleri, bazılarının Devlet’te etkin olmaları sonucunu da getirdi. Bu etkinlik, beklenmeyen bir gücü de beraberinde getirince, bir istikrarsızlık unsuruna dönüşüverdi.
Tam da bu nedenlerle yeni anayasa, AB mevzuatı ekseninde ciddi bir yargı reformu barındırmalı. Meclis’te etkin siyasal partilerin, Yargı’da nispi temsil ilkesine dayalı bir seçim yapısı oluşturmaları, bir bütün olarak siyaset sınıfının ve toplumun yararınadır.
ytaskin@marmara.edu.tr
http://www.taraf.com.tr/yuksel-taskin/makale-yeni-anayasa-ihtiyaci.htm
Yorum Yap