- 16.11.2013 00:00
Türkiye’de etkili her siyasi akım, İttihat Terakki- CHP çizgisinin devlet eliyle yeni bir toplum inşa edilebileceği inancını paylaşır. Soğuk Savaş boyunca etkili olan Milliyetçi Muhafazakârlar ve onların gölgesinde kalan siyasal İslamcılar da aynı inanca sahip oldu ve bu anlamda Kemalistzihniyeti paylaştı. Kemalizm sanıldığı gibi sadece Türkiye Sol’unu etkilemiyor; Sağ cenahın zihniyet dünyasında da ciddi izler bırakmış durumda. Recep Tayyip Erdoğan’ı anlamanın yolu KemalistRecep Peker’i anlamaktan geçiyor.
Sağ’ın toplum mühendisleri, kendi kültürel yenilenme projelerine “milli kültürün ihyası” adını veriyorlardı. Kemalizm’in yöntemi sorgulanmıyor ama modernleşme projesi fazlasıyla Batıcı bulunuyordu. Dolayısıyla bütün rakip siyasi akımlar için öncelik devleti ele geçirmekti. Toplum mühendisleri, iki alanı ve ilgili devlet kurumlarını özellikle arzularlar: Devlet’in “ruhu biçimlendirme” (soulcraft) araçlarını ve normal dışını veya “üretim mamullerini” baskılayacak şiddet araçlarını. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı’nı ve onun kalbi olarak görülen Talim ve Terbiye Kurulu’nu ele geçirmek son derece önemli olduğu gibi, İçişleri Bakanlığı da öncelikli hedeflerdendir.
Sağ’ın bakış açısında, toplumu değiştirmenin yolu gençliği ıslah etmekten, “adam etmekten” geçiyor. Gençler rakip endoktrinasyon çabalarının hedefinde, sürekli şiddet görüyorlar. Burada sözkonusu edilen şiddet, fiziki saldırıdan bile daha etkili izler bırakabilecek cinsten. Görünüşte rakip akımların bıkıp usanmadan kullanageldikleri yöntem de aynı: Gençlere evde, okulda, camide, ocakta, dernekte, neredeyse insanüstü vasıflara sahip kahramanları sevmeleri öğretiliyor.
Gençlerin kendi başlarına bırakılırlarsa Atatürk’ü, Fatih’i, Necip Fazıl’ı, Nâzım Hikmet’i sevmeyecekleri korkusuna dayalı amansız bir “adam etme tutkusu” sözkonusu olan. Adam edicilerin en büyük endişesi, belki de gençlerin rahat bırakıldıkları zaman sıradan olanları sevebilme potansiyelleridir? Gençlerin şu soruyu sormalarından korkuluyor: “Biz sevdiklerimizi, bize onları sevmemiz gerektiği öğretildiği için mi seviyoruz?”
Sahiden de “adam etme operasyonu” son tahlilde sıradan olanı, kusurlu olanı sevebilme imkânımızı ortadan kaldırıyor. Bir genç, başka bir genci “kızlı erkekli sosyalleşmekle” eleştirebiliyor. Diğer gençleri sadece “sıradan olmayı kabullendikleri” için kusurlu bulabiliyor. “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta” nasıl olur da en büyük tutku flört etmek olabilir? Böyle bir sorgulamayı sadece “büyük adamlar” değil, yanı başınızda, sizinle aynı yaştaki bir genç de yapabiliyor. Herkesin içerisine kahraman olma tohumları ekildiğinde, sıradan olana ve sizin kahramanlarınızı taparcasına sevmeyenlere hoşgörü gösterebilir misiniz?
Gençlerin büyük bir bölümü, “adam edilmeleri” için delice bir tutkuyla uğraşanların bu çabalarında bir tuhaflık sezmiyor değil. Sözgelimi üniversiteye gelene kadar o kadar “nasihate” maruz kalmışlar ki, benzer bir nasihat şiddetine maruz kaldıklarında, dinler gibi yapıp etkilenmemeyi başarıyorlar.
Gençlerin teknolojiyle bu kadar haşır neşir olmalarının bir nedeni de, kendilerinin özne olarak hâkim olabilecekleri bir iletişim alanı bulabilmeleri. Bu alanda gençler ciddi bir özerklik kazanıyorlar. Tek seçici onlar ve beğenmediklerini kesip atıveriyorlar. Belki de Gezi sürecinde gördükleri, sayılarının hiç de az olmadığıdır?
ytaskin@marmara.edu.tr
Yorum Yap