- 5.11.2013 00:00
Üçüncü Köprü uğruna başlatılan doğa katliamı, Noam Chomsky’nin “İnsanın en zeki tür olması, en uzun yaşayacağı anlamına gelmez” sözlerini anımsattı. “Homo economicus-politicus” denen ve yalnızca kısa vadeli kazanımlara odaklanabilen alt-türler, sadece insanlığı yıkıma sürüklemiyorlar. Boğazı yüzerek geçen ve farkında olmadan güzel bir eyleme imza atan domuzlar gibi, tüm doğal yaşamı tehlikeye atıyorlar.
İstanbul’un ölüm fermanı anlamına gelen “çılgın projelere” rağmen, yılgın olmayı kabullenmeyen yurttaşlarımız da var. Zekeriyaköy Forumu’nun düzenlediği “Gezi ve sonrası tahayyül dünyamız” panelinde, Kuzey Ormanları Savunması’ndan (KOS) aktivistlerle tanıştım. Bu aktivistler “merkez” medya ve siyasette yeterince yer bulamamaktan şikâyetçiler. Farklı ideolojik tercihleri olan insanların böyle bir girişimde yan yana gelebilmeleri, Gezi’den sonra nasıl bir “siyaset” yapılması gerektiği konusunda başlı başına bir ders.
KOS’lu aktivistler sayesinde değerli verilere de ulaştım. Bu vesileyle, TMMOB Şehir Plancıları Odası’ndan ve KOS aktivistlerinden Çare Olgun Çalışkan’ın Yeşil Sempozyum’da sunduğu bildiriye göz atma şansı buldum. Umarım yerel seçimlerde AKP’nin İstanbul “vizyonuyla” sorunu olan partiler ve STK’ler, bu verilerden ve bakış açısından istifade ederler.
Çalışkan sunuşunda I. ve II. Köprü’den sonra ortaya çıkan yapılaşmaya dikkat çekiyor. III. Köprü’nün de benzer bir yapılaşmayı tetikleyeceğini ve İstanbul’un çeperindeki orman ve su havzalarına büyük zarar vereceğini detaylı biçimde ortaya koyuyor: “II. Köprü ve TEM’in faaliyete geçmesini izleyen on yılda, buralara yakın yerleşim alanlarından Gaziosmanpaşa’nın nüfusu 360, Ümraniye’nin nüfusuysa 305 bin artmış. Sultanbeyli’nin nüfusu 1985-90 yılları arasında yüzde 2100 artarken, aynı oran İstanbul için yüzde 23’te kalmış.”
“Günümüzde kent içi trafiğin sadece yüzde 11’ini Boğaz trafiği oluşturuyor. Bunun rakamsal karşılığı ise 1,2 milyon. Köprüden geçen araçlar, ortalama 1,2 kişi taşıyorlar. Deniz trafiğini kullananlarsa sadece 400 bin kişi.” Asıl skandal bu rakamlarda yatıyor bence. Deniz trafiğini etkin biçimde kullanamayan, üstelik İDO’yu özelleştirerek kamu yararına müdahale şansını da “kısa vadeli kâr” uğruna terk eden bir yönetim anlayışı, “çareyi” orman alanlarını betonlaştırmakta arıyor!
1994-2005 arası toplamda 45 km. metro yapabilen bir zihniyet, bugün yanlış çözümlerle İstanbul’un kaderiyle oynuyor: “Raylı sistemlerin toplu ulaşım sistemi içindeki payı Londra’da yüzde 72, Moskova’da yüzde 77, Paris’te yüzde 87 iken bu oran İstanbul’da sadece yüzde 12.”
“Dünya Kenti İstanbul”da sadece bu kadarcık raylı sistem üretebilenlerin, önce bu alandaki ihmallerinin hesabını vermeleri ve bunu hızla düzeltmeleri gerekiyor. Deniz ulaşımından ve raylı sistemlerden azami biçimde istifade edemeyenlerin, gözlerini kentin akciğerlerine dikmeleri kabullenilemez.
Çalışkan’ın III. Köprü’yle ilgili projeksiyonu üzerinde hepimizin ciddi ciddi düşünmesi gerekiyor: “III. Köprü Projesi’nin kentin kuzey kesimleri üzerindeki yapılaşma ve nüfus baskısı değerlendirildiğinde en iyimser senaryoyla; 2B alanları ve özel orman alanlarında 924.400 kişi, tarım alanlarında 2.419.900 kişi, havza içi alanlarında 226.050 kişi, orman alanlarında 3.773.250 kişi olmak üzere, kente toplamda 7,3 milyonluk bir nüfusun eklenmesi sözkonusudur!”
ytaskin@marmara.edu.tr
Yorum Yap