Bu toprağın en has çocuğuna veda

  • 6.03.2011 00:00

Hz. İsa’nın doğduğu Filistin şehri Beytüllahim’den Şili’ye göç etmiş bir aileden gelen doktor baba ile soyağacı dallanıp budaklanan Türk bir annenin çocuğu olarak Zürih’in bir dağ köyünde başlayan bir hayat...

Ona hamileyken rahim kanseri olan annesine doktorlar doğal hayatı önerince o yıllarda her yerinden bir ünlü ve avenesinin fırlamadığı, sosyetenin de henüz keşfetmediği küçük bir köy olan Yalıkavak’a, doğadan şifa bulmaya geliyorlar ailece. Yolu bile olmayan köyün tek tük kalmış bir yel değirmenine yerleşiyorlar.

Hikâyenin en başı bir modern masalla karşı kaşıya olduğumuzu yeterince anlatıyor.

Elektriği olmayan, suyun kuyudan çekildiği, yenilen herşeyin toprakta yetiştirildiği, bütün yemeklerin ocakta piştiği, çamaşırların küllü suyla yıkandığı bir evde yetiştiriyorlar Victor’u. Yoksulluktan değil, böyle olmasını tercih ettikleri için. Uzun beyaz elbiseleri ve uzun sakalları ile İsa’ya benzeyen hippi babası Bodrum sokaklarında ev kurabiyesi satıyor. Dün 70 yaşında oğlunun mezarlığına buğday başakları atan annesi kanseri yeniyor...

Victor’u bu toprağın has bir çocuğu olarak yetiştiriyorlar. Anne sütünden başka süt içirmiyorlar. Saçına şampuan sürmüyorlar. Hiçbir hayvanın etini kursağından geçirmiyorlar. Bir paket bisküvi, bir tane çikolata alınmamış bir çocuk...

Tüm bunların yerine Türkçeyi ‘Yalıgavaklılardan öğrenmiş bir de toprağa buğday atılırken “kurda, kuşa, aşa” diye dua edildiğini, her rızkın ancak üçte birinin kendisine helal olduğunu...

Sıkıcı üniversiteyi yarıda bırakıp bütün dünyada doğal hayat pratiklerinin peşinde, vejetaryen aşçılılık yaparak dolaşmış. İskoçya’dan, babasının vatanı Şili’ye kadar gitmediği, görmediği yer kalmamış. Doğal hayatın ortak dilini ve felsefesini yerinde keşfediyor. Şilili köylülerle, Yalıkavaklı köylülerin aynı dünyanın insanları olduğunu...

1991’de döndüğü Bodrum’da köylerden satın aldığı doğal ürünleri pazarda satarak başlıyor işe... Aynı yıl doğal ürünlerin satıldığı Başak Cafe’yi açıyor. Sonra da Buğday Vejetaryen Kültür Merkezi geliyor. 1996’da elle yazılıp fotokopiyle çoğaltılan Buğday dergisi çıkıyor. Bir adamın tüm hayatıyla örnek olduğu bu yeni yaşam tarzının etrafında gönüllüler birikiyor. 2002 yılında Buğday Derneği kuruluyor. Köy köy dolaşıp çiftçilere ekolojik tarımı anlatıyor. Ekolojik pazarlar, ekolojik ürünler satılan rafların hepsi onun ve arkadaşlarının eseri...

İşler büyüyünce, kendi ifadesiyle yedi yaşındaki oğlu Ali onu “dünyayı kurtaran garip ekoloji kralı babası” gibi görmeye başlayınca 2007 yılında Buğdayname adlı bir mektup yazıp “Tüm iş ve sorumluluklarımdan, hayrına inanarak, kendi rızamla ayrılıyorum. ‘Kendi rızam’ kısmı konusunda ‘Allah rızası için’ dersem daha dürüst bir ifade olacak benim için” diyerek, Kaz Dağları’nın eteğindeki evine dönüyor.

Saçlarını Antalya Korkuteli’nden getirdiği bir kil ile yıkadığı, yemeğini toprak tencerede pişirdiği, bulaşıkları için arapsabunu ve çam terebentinden bir karışımı kullandığı, keçe üzerinde saf pamuktan bir yorgana sarılıp uyuduğu, tabii ki televizyonu olmayan evinden çıkıp annesini görmeye gittiği Fethiye’de 40 yaşında hayatını kaybetti Victor.

Ekolojiye uzun uzun yaşamak, toprağa kök salmak, yaşlanmamak için merak salmamıştı zaten. ”Ekolojik ürünler ölümden kaçmak için değil, aksine, güzel yaşamlar ve bir noktasında da güzel ölümler içindir” demişti bir yazısında. “Yaşamda varmak istediğim tek nokta her an Allah Rızası için yaşayabilmek” diyen bir dervişti Victor. Dün cenazesinin kaldırıldığı Bodrum Bitez Kaynak Camii’ne gelenlere tohum dağıtıldı. O tohumlara toprağın diğer tohumlardan torpilli davranacağına kuşku yok.

40 yaşında genç bir adama ölüm yakışmaz. Ama bir medya klişesi olan “Toprağa verilen” terkibi de herkes için savrukça kullanılan “bu toprakların yetiştirdiği” tamlaması çok yakışıyor Victor Ananias’a.

Tanımadığınız ama hayalinizi gerçekleştirmiş bir kahramana, balkon çocuklarının kıskanç ve kötücül “Ekolojinin babası mantardan zehirlendi” başlıklarıyla değil de hak ettiği şekilde veda etmek için yazılmış bir yazıydı bu.

Ona bu kibirli müstehzi ölüm haberleriyle değil, ünlü Mesnevihan Şefik Can’ın ölümü ardından yazdığı bir yazıda Mesnevi’den alıntıladığı dizelerle veda etmeliyiz:

“Avladığım bir avı, alçaktan yukarılara çıkarmak için, sır âleminden uçup gelmiş bir doğan idim. Burada, kendime uygun bir kimse bulamayınca, girdiğim kapıdan gene dışarıya çıktım.”

yildirayogur@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums