- 23.03.2014 00:00
“Puşt” kelimesi Farsça kökenliymiş. Bilmiyordum. İlk kez rastlandığı
Aşıkpaşa’nın Garipnamesi’nde “arka, sırt” manasında kullanılmış.
Peştamal de aynı kökten geliyormuş. İngilizce’deki Push’la da bir uzak
akrabalığı olabilir. Osmanlıca Azürde-püşt beli bükük yaşlı ihtiyarlara
deniyormuş. "Bu gurbet ellerde candan usandım / El kahrını çekmede
ömrüm puşt oldu” türküsünde gibi mahvolmak anlamında kullanıldığı
vakiymiş. Fakat bu kelimenin en az 500 yıldır günlük hayattaki cazibesi
bu manalarında değil muhakkak. O manayı ilk kez 16. Yüzyılda İstanbul’a
gelen Floransalı Filippo Argenti, Regola del Parlare Turco
(Türkçenin Konuşma Kuralları) kitabında yazmış. Tahmin edin artık, ipucu
şimdikiyle neredeyse aynı manada.
Kelimenin etimolojisine karşı bende bir anda uyanan bu ilgi muhakkak sebepsiz değil. 500 yıldır olduğu gibi, yine tam yerine cuk oturduğu bir ana denk geldim geçenlerde. Maalesef daha kibarı, efendisi, yapılanı karşılamıyor.
Başbakan’ın davetiyle Mersin mitingini izlemeye giden dört gazeteciden biriydim.
Onlarca mitinge davet edilmiş, yüzlerce gazeteciden biri. Miting başlamadan kalabalığı görmek isteyince, Başbakan’ın danışmanlarından, ODTÜ’den sınıf arkadaşım olan Mustafa Varank bize beş dakikalığına platformun kapısından baktırdı.
İşte tam o sırada deklanşöre basmış
Zaman gazetesinin foto muhabiri Mevlüt Karabulut. Yüzümdeki istem dışı
bir anı kaçırmayan, fırsatçı, pusucu fotoğrafçılık akımının kurucusu.
Miting izleyen köşe yazarı, dünyanın her yerinde manşetlik haber tabii.
Burnumu karıştırırken ya da kaşınırken de basabilirmiş, Allah korumuş.
“İşte kalabalıkların önünde burnunu karıştıran, millete saygısı
kalmamış pislik yandaş”, “işte onca insanın önünde kaşınan namus düşmanı
sapık” fotoğrafları da profiline çok yakışırdı. Burnunda sümük varken
Ekrem Dumanlı, yellenirken Cihan Haber Ajansı müdürü, uyuklarken
Fethullah Gülen fotoğraflarıyla da Pulitzer’e falan başvurur herhalde.
Röntgencilik dalındaki tüm ödülleri silip süpürebilir.
Biri tutunca,
pişirip servis etmek de Altın Neslin başka bir şakirdine düşmüş. Zaman
Gazetesi’nin Cumhurbaşkanlığı ve Savunma Muhabiri Emre Soncan da bu
dili dışarda AKP miting izleyen yandaş gazeteci fotoğrafını Twitter’dan
halkımızla buluşturmak gibi bir kamu hizmetinin, büyük gazetecilik
başarısının altına imzasını atmış. Altın Nesil’den bir başka arkadaş,
kendi kariyerini yakma pahasına YÖK arşivinde Cumhurbaşkanı’nın
doçentlik tezini kopyalarken yakalanıp Yeni Zelanda’ya kaçınca ancak
böyle haberler kalıyor demek ki geriye.
Herhalde bu fotoğraftan sonra
Cumhurbaşkanı da daha dikkatli olur. Görsel iftira dalında uzman
(doktoralıymış hatta) bu acar muhabir varken poker face dışında her şey
riskli çünkü. Öyle köşkte boş bulunup esnemek, yüzünü manasız
büzüştürmek, bıyıklarını dudaklarıyla kemirmek falan yok.
Fotoğrafı
dolaşıma sokarak ahlak, vicdan ve gazetecilik açısından kaç ayarlık bir
Altın Nesil mensubu olduğunu gösteren Today’s Zaman’dan Celil Sağır,
çakma Altın Nesil gazetesinden Tuğba Tekerek’i yanlarındayken dikkatli
olunması gereken gazeteciler listesine eklemelisiniz.
Ellerine
namüsait bir yerinizi kaşırken bir fotoğrafınız düşerse ertesi gün
Freudyen okumalarla sapık ilan edilmeniz işten bile değil.
Ekrem
Dumanlı, ne kadar şanslı elinin altında böyle bir ekip olduğu için. Bu
ekiple Zaman Gazetesi The Sun, Paris Match ilavesi bile verebilir.
Unutmayın,
şu anda Hobbes’un ‘insan insanın kurdudur’ dediği savaş hali
evresindeyiz. Bakanların İran’daki toplantı aralarında Muta nikahı
yaptığını düşünen geniş fantezi dünyaları, sevmedikleri politikacılara
benzeyen porno yıldızlarının filmlerinden koleksiyon yapanlar falan hep
etraf…
Yıllar önce devlet içindeki darbecileri teşhir için
telefonlarının dinlemesinin meşruiyetini savunan, “Kenan Evren’in
telefonunu 12 Eylül 1980’den önce dinleseydi fena mı olurdu” diye
sorduğum heyecanlı bir yazıyı bütün dinlemelere verilmiş bir Hayrettin
Karaman fetvası gibi karşıma çıkaran, mahremiyet, özel hayat
tutkunlarının her gece yükselen tape adrenalini kesecek malzemeyi bu
saatten sonra Hugh Hefner ile Julian Assange ortak yapım şirketi kurup
başına Fuat Avni’yi getirseler bile yetiştiremez.
Başbakan cephesinde
de malzeme bitti bitecek. Başbakan’ın bir tek torunlarının bebek
telsizi kayıtları Twitter’a düşmedi. Dünyanın 24 saat telefonları
dinlenen tek diktatörünü görmeye gelin diye kampanya yapılsa turizm
patlar, o haldeyiz.
Yani pek iyi bir halde değiliz. Belki bir hafta
sonra daha iyi oluruz. Bir dahaki Pazar günü halkın istemdışı nanik
işareti yapacağı anı da fotoğraflamalısınız muhakkak. Akıl ve ahlak
yere, eller deklanşöre!
Yorum Yap