- 29.05.2011 00:00
Bu Ladino-Türkçe espri Türkiye’deki Yahudilerin “hayatta kalma” düsturlarından biri. Tercümeye gerek yok, “Bizler hükümetin meselelerine karışmayız” demek. Neredeyse “Türkiye’yi Yahudiler yönetiyor” diye hikmetinden sual olunmaz bir özdeyişi olmuş bir topluma bu espriyi anlatmak epey zor olacak.
Yine de denemekte fayda var.
Bu ülkenin muktedirlerinin çizmeleri altında bu kez “memleketteki her şeyi kontrol ettiği” sanılan zengin bir Yahudi’nin ezilme hikayesi belki komploları çökertir, kalpleri yumuşatır, zihinleri açar.
“Dikta rejimine gidildiği yolunda bir kanaate sahip olmadığım gibi böyle bir gayeye hizmet etmek, takdir buyurursunuz ki, benim durumumda olan bir milletvekili için imkansızdır. Çünkü ailesi etrafından 7 kişiyi Auschwitz Nazi imha kamplarında kaybetmiş bir insan için bir diktaya gidişe yardım tasavvur dahi edilemez.”
Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali’nin büyük bir özenle yayımladığı Yassıada zabıtlarının (Bu işin şimdiye kadar yapılmayıp, Celal Bayar’ın torunu olan Emine Hanım’a kalması, akademinin 27 Mayıs’a hala “devrimcik” muamelesi çektiğine en iyi delil herhalde) yeni çıkan son cildi “Anayasa Davası”nda mahkemeye derdini böyle anlatmaya çalışan milletvekilinin adı İsak Altabev.
Asıl adı İzak Etebaki. Gelibolu kökenli seferad bir Yahudi ya da şöyle söyleyelim; Demokrat Parti’nin hala darbeye “ama”lı meşruiyet gerekçesi yapılan “İsterlerse hilafeti bile geri getirecek” diye korkulan Musevi milletvekillerinden biridir.
İstanbul’daki Musevi cemaatinin önde gelen isimlerinden, hali vakti yerinde bir tüccar olan Altabev, Hahambaşılığı’nın sekreteri Yusuf Salman ile birlikte bizzat Hahambaşı’nın önerisiyle 1957 seçimlerinde Demokrat Parti’den Meclis’e girer. Türkiyeli Yahudiler, Varlık Vergisi zulmü, Trakya Pogrom’undan sorumlu tuttukları ve El Sodro(Sağır) adını taktıkları İsmet Paşa’dan onları kurtaran Demokrat Parti’yi 6-7 Eylül olaylarından sonra bile desteklemeye devam etmektedir.
Bu destek yüzünden haklarında, Hürriyet Gazetesi’nde o tarihlerde yazan bir Yılmaz Özdil’in kaleminden “İçimizde gözümüzü oyacak Karga istemiyoruz” diye yazılar çıkmakta, CHP’liler bizzat İsak Altabev’i “Seçimleri kazanırsak size misillemede bulanacağız” diye tehdit etmektedir. Yahudilerin Demokrat Parti’nin seçim zaferlerine “Önümüzdeki dört yıl daha antisemitizme karşı sigortalıyız” diye sevindiği yıllardır.
İsak Altabev, 27 Mayıs olduğunda ayağa kalkamayacak hasta bir halde hastanede yatmaktadır. Darbeciler onu Yassıada’ya götürmek için tam olarak iyileşmesini bile beklemezler. Ama Yassıada’ya getirilen arkadaşı Yusuf Salman onun kadar bile şanslı değildir. Acıya daha fazla dayanamaz. 28 Kasım 1960’da kalp krizi geçirerek hayata veda eder. Yassıada yaslı bir adadır. Anı kitapları adadaki hüzün dolu gecelerden birinde eşini kaybeden bir vekilin koğuşta okuttuğu mevlidde ağlayanlar arasında İsak Altabev’in de olduğunu yazar. Hergün haklarında “düşükler” diye linç haberleri çıkan vekillerin neredeyse aileleri ve birbirlerinden başka dostu kalmamıştır.
İsak Altabev’i, onu Meclis’e gönderen Yahudi cemaati de yalnız bırakmıştır. 27 Mayıs çılgınlığının altında kalmamak için biat kararı veren cemaat adına İstanbul’un darbeci valisi Refik Tulga’yı ziyaret eden Hahambaşı, boynundaki altın ve kutsal takıyı darbecilere hediye ederken, yanındakiler de alyanslarını çıkarıp masanın üzerine bırakırlar. Korku okyanusları aşmıştır. İstanbul’daki cemaat ABD’deki güçlü Yahudi örgütü B’nai B’rith’e de yazı yazıp “Aman İsak Altabev’i kurtarmak için girişimde bulunmayın, ters teper“ diye uyarır. Daha sonra Türkiye’deki Musevi Cemaati’nin başkanlığını yürütecek Bensiyon Pinto cemaat işine girmesine bu sessizliğin neden olduğunu şöyle anlatacaktır: “1960’da ihtilal oldu, o ihtilalde İstanbul milletvekili İsak Altabev’i şehit verdik. Beyin kanamasından öldü ama nasıl, hiç bilmiyoruz, 50 tane şey söylendi. Ben o zamanki cemaatimin bu işe sahip çıkmadığını gördüm ve cemaatin içine dalmaya başladım.”
Zaten mahkeme ne lobi dinler ne Auschwitzli savunma. Altabev, anayasayı ihlal suçundan yargılandığı davada dört sene 2 ay mahkûmiyet alır. Kayseri Cezaevine gönderilir. Hapisteyken beyin kanaması geçirir. Hastaneye kaldırılır. Hastalık ilerleyince şartlı tahliyesine karar verilir. Beyin ameliyatı olması gerekmektedir. İsrail’den ünlü bir beyin cerrahı olan doktor Aşkenazi onu ameliyat etmek için İstanbul’a gelir. Ama artık çok geçtir. İsak Altabev, 6 Mart 1962 günü hayatını kaybeder. Gazetelere verilmiş taziye ilanları ve küçük haberler dışında ondan geriye basit bir biyografisi bile kalmamış. Anlaşılan unutmak herkesin işine ve ezberine iyi gelmiş.
Peki İsak Altabev’ın Yassıada’daki savunmasında bahsettiği Auschwitz kurbanı akrabaları? Onlardan biri olan Rafael Altabev’inki tam bir yağmurdan kaçarken doluya tutulma hikayesi. Kuzen Altabev, Anadolu’da yükselen milliyetçiliği erkenden görüp 1920 yılında şansını denemek için Avrupa’ya göçer. Ama bela peşini bırakmaz. Huzur için seçtiği ülke İtalya’da bir süre sonra Mussolini iktidara gelir. Fransa’ya göç eden Altabev, orada bir kadınla tanışır, evlenir, çocukları olur. Bir süre sonra savaş patlar, Nazi ordusu Paris’e girer. Altabev ailesinin de evi basılır. Bütün aile Auschwitz Kampı’na gönderilir. Bir daha da onlardan kimse haber alamaz.
Auschwitz’den Yassıada’ya...Şimdi anladınız mı Yahudilerin neden “No mos karişeyamos en los meseles del hükümet” dediğini?
Yorum Yap