- 9.03.2012 00:00
TUNUS
Tunus, Arap Baharı sürecinin başladığı ve sürecin en sorunsuz devam ettiği yer. Mısır, Libya ve Yemen'e kıyasla daha az çatışmalı, çok daha az kanlı gerçekleşen devrim sürecinin şu aşamasında parlamento seçimlerini yapmış, anayasasını yapıp hükümetini kurmuş, Cumhurbaşkanı'nı seçmiş bir ülke. Seçimler sonucunda en güçlü parti olarak en-Nahda Partisi yüzde 40 civarında oy almış, başarılı bir koalisyon hükümeti kurulmuş, en büyük parti olmasına bakılmaksızın sol ve sosyalist bir gelenekten gelen insan hakları aktivisti Moncef Merzuki üzerinde kolaylıkla uzlaşmaya varılmış durumda.
Kuşkusuz hem sürecin bu kadar kolay gelişmesinde hem de Merzuki'nin ismi üzerinde uzlaşmaya varılmasında en-Nahda hareketinin lideri Raşid Gannuşi'nin baştan itibaren sergilediği son derece özgün liderlik performansının önemli bir rolü olmuş. Fiili liderlik konumuna rağmen resmen liderlik yarışına girmediğ için saygınlığı daha da artmış ve bu haliyle sadece Nahda hareketinin değil aynı zamanda bütün Tunus halkı üzerinde de saygın bir konum elde etmiş. Buna rağmen Cumhurbaşkanlığı'nın Moncef Mezruki'ye verilmesinde onun rolü olduğu biliniyor. Zaten ikisi de Zeynelabedin bin Ali döneminde sürgün onun öncesinde de uzun yıllar hapis hayatını beraber yaşamışlar.
Türkiye hakkında hep olumlu söylemleriyle son zamanlarda dikkat çeken Gannuşi'nin Türkiye ile ilgisi, bilenler bilir, çok eskiye, seksenli yıllara dayanıyor. Tunus'ta giderek etkinliğini sergileyen ve uluslararası İslami camiada da yıldızı parlayan karizmatik bir liderdi. İslami Yöneliş isimli kitabı daha 1987 yılında Bir Yayınları tarafından çevrilip yayımlanmıştı. 1994 yılında da bir söyleşi kitabı Birleşik Yayınları'ndan çıkmıştı. O kitabında İslam ve demokrasi hakkında söyledikleri, dönemin İslamcı söylemleri bağlamında da oldukça özgün ve etkileyiciydi. Doğrusu o dönemin İslamcı entelektüel ortamına Gannuşi'nin hatırı sayılır bir etkisi olmuştur.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül uçaktaki sohbetinde Gannuşi ile olan eski ilişkilerine dair çok önemli değerlendirmeler yaptı. Bu değerlendirmeleri arasında şu ifadeler oldukça ilgi çekti:
"Özelikle çağdaş hayat tarzı ve müslümanlığı bağdaştırma gayretinde bulunanların veya sorunların çözümü konusunda yazanların büyük çoğunluğu alt-kıtadan veya Avrupa-Amerika kökenli insanlar arasından çıkar. Üstelik bunlar çok klasik kalırlar. Gannuşi'nin ikisinden çok önemli bir farkı var, o hem sosyoloji hem felsefe alanında tahsil yapmış aynı zamanda İslami bilimler alanında da önemli bir yetkinliği olan bir filozof gibi. Onun yazdığı bu zor konularda yazıp konuşan başka örnekler var mı bilmiyorum. Ama onun bu görüşlerinin oluşmasında hem filozof kişiliği hem de yaşadığı tecrübelerden iyi dersler çıkarma özelliğinin çok önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum.
Gannuşi çok temel meseleleri bugünkü anlayışla tartışan, demokrasi, insan temel hak ve hürriyetleri ve din-devlet ilişkisi ve hatta kadın meselesi gibi en zor konuları büyük bir özgüven ile tartışan biri. Bu özgüvende ve bu özgünlükte bu meseleleri ele alan başka bir örnek yok herhalde. En-Nahda Partisi ondan kaynaklanan bir siyasi hareket. Bu hareketin şimdi hem Tunus'taki dönüşüme hem de Arap devrimlerine öncülük ediyor olması, onları yönlendiriyor olması çok önemli."
Gül'ün Gannuşi bağlamında alt-kıta ve Arap dünyası karşılaştırması doğrusu ilginç geldi. Bu çağdaş İslami siyasal düşünürler üzerine yapılabilecek karşılaştırmalı çalışmaları harekete geçirebilir. Doğrusu Mısır'dan Hasan Hanefi veya Nasr Hamid ebu Zeyd. Fas'tan Muhammed Cabiri, gibi ilk anda akla gelebilecek başka düşünürler olabilse de, bu isimlerle Gannuşi'nin yine de asıl fark Gannuşi'nin pratik siysaet içinden beslenen bir düşünür olmasıdır. Diğerleri nispeten teorik kaldığı söylenebilirken Gannuşi düşünür kimliği ile siyasetçi kimliğini meczeden ve özgünlüğünü de buradan alan biri. Bu haliyle belki farklı sonçulara ulaşmış olsalar da karşılaştırılabileceği bir isim Mevdudi, biri Lübnan'dan Hüseyin Fadlallah, ama daha önemli isim bence Aliya İzzetbegoviç.
İzzetbegoviç de elini taşın altına koymuş, pratik sorunlarla boğuşmakta olan bir Müslüman düşünürün sorumluluğu ve samimiyetiyle "bilge-kral" sıfatını fazlasıyla hak etmiştir. İlim ve siyaset veya ideal toplum ile reel siyaset dengesini en iyi değerlendirmiş tarihsel şahsiyetlerden İbn Haldun'un memleketi Tunus'tan bugün Gannuşi gibi birinin çıkması garip sayılmamalı. Bundan ötesini yapılabilecek akademik çalışmalara veya entelektüel tartışmalara bırakalım.
GANNUŞİ'DEN GÜL'E 15 YIL ÖNCE BİR RİCA: TUNUS'LA İRTİBATINIZI KOPARMAYIN
Gül Gannuşi'nin 28 Şubat dönemindeki Türkiye ziyaretini de anımsayarak ilginç bir anekdotunu anlattı:
"Kaderin garip cilvesi tabii. 28 Şubat döneminde bir Türkiye'ye gelişi vardı. O zaman 28 Şubat medyası onu manşetlere taşımıştı. O haliyle o İngiltere'de sürgünde yaşayan kendi devleti tarafından dışlanmış biriydi, biz ise Türkiye'de o günkü malum şartlarla boğuşuyorduk. Buna rağmen o gün kendi ülkesine bir küskünlük ve öfke içinde bulunmak yerine bize şöyle bir ricada bulunmuş olduğunu bugün büyük bir takdirle hatırlıyorum: Tunus'la ilişkilerinizi herşeye rağmen canlı tutun."
Gannuşi'nin bu tavsiyesi gerçekten çok ilginç olmuştur. Bugün kendi ülkesinde devrimden hemen sonra bu kadar büyük bir teveccühle karşılanmış olmasında bu yaklaşımınIN büyük ihtimalle önemli bir payı olmuştur.
Bilgelik ve siyaset arasında genellikle sık karşılaşılmayan bu çekim, Tunus'ta Abdullah Gül ile Raşid Gannuşi'yi adeta yek diğerine çekiyor, bu çekim, Tunus gezisine özel bir anlam katıyor.
Yorum Yap