- 21.12.2018 00:00
19 Aralık günü ABD, birçok gözlemci tarafından sürpriz olarak nitelenen bir kararla, Suriye’den çekileceğini açıkladı. Açıklama, ABD Başkanı Donald Trump tarafından, mutat veçhile twitter hesabından yapıldı.
Açıklamaya göre, kuzey-doğu Suriye’deki ABD Dışişleri Bakanlığı mensupları 24 saat içinde bölgeyi terk edecekler, askerler ise 60 ila 100 gün içinde çekilecekler.
Kararın etraflıca düşünülerek ve tartışılarak alındığı konusunda şüpheler var. Bu şüpheler, kritik konumlarda görev yapan üst düzey askerlerin beyanlarında da anlaşılıyor.
Onlar IŞİD’in yeniden hareketlenmesi tehlikesi ortadan kalkmadan ve İran tehdidi tamamen bertaraf edilmeden çekilmenin yanlış olduğunu iler sürmektedirler. Çünkü Kürtlerin silahlandırılmasında, İran tehdidi ABD için muhtemelen öteki mülahazalardan daha önce gelmektedir.
Bu kararı uygulamak durumunda kalacak birçok üst düzey askeri yetkili Kuzey Suriye’den ABD’nin çekilmeyeceğini ve YPG’yi silahlandırmaya ve eğitmeye devam edeceklerini çeşitli vesilelerle ve vurgulu biçimde dile getirmişlerdi.
1 Ocak günü Genelkurmay Başkanlığına getirileceği Trump tarafından açıklanan General Mark Milly’nin de bu yolda beyanları kayıtlardadır.
ABD Başkan yardımcısı Mike Pence, Senato Dış İlişkiler Komitesi üyelerine ABD’nin Suriye’den çekilme kararı aldığını bildirmek için yaptığı toplantıda, Senatörler, bu hususu basından öğrenmiş olmaktan ötürü tepkilerini dile getirmişler ve gerek Komite Başkanı Bob Corker gerek Komitenin birçok üyeleri bu karara karşı olduklarını açıklamışlardır. Karar bölgedeki dengelerde önemli değişikliklere yol açabilir.
Çekilme kararının verildiği günün akşamı, PYD kaynaklarından sızan bir haberde de Kürtlerin kendilerini ABD tarafından sırtlarından bıçaklanmış gibi hissettikleri açıklandı.
Askerlerin ve senatörlerin karşı olduğu bu kararın uygulamada zorlukla karşılaşıp karşılaşmayacağını zaman gösterecektir. Ancak ABD Başkanı açıkladıktan sonra bu kararın açıkça tartışılamayacağını da kabul etmek gerekir.
Bu kararın Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkan Trump’la geçen hafta yaptığı telefon görüşmesi üzerine alındığı da bilinmektedir. Gerçi kuzey-doğu Suriye’deki Kürtlerle ilgili olarak, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile Trump arasında bir mutabakata varıldığı bu yılın ilk aylarında medyaya yansımıştı.
27 Şubat günü varıldığı ileri sürülen bu karara ‘Kamışlı Modeli’ adı verilmişti ve kararda bölgedeki Kürtlere, Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde, bir dizi kültürel haklar verilmesi öngörülüyordu. Kamu kurumlarında münhasıran Suriye bayrağı dalgalanacak, PYD’nin bayrağı hiçbir yerde göndere çekilmeyecekti.
ABD anlaşılan şimdiye kadar görünülürlük vermek istemediği bu kararı şimdi açıklamış olmaktadır.
Aslında ABD, yıllar öncesinde, Çin’in uluslararası arenada daha aktif roller oynamaya başlamasından beri, Orta Dogu’daki askeri varlığını azaltarak Pasifik Okyanusu kıyılarına daha fazla ağırlık vermeyi kararlaştırmıştı. Ancak bu kararı fiilen uygulayacak noktaya gelmeden Orta Doğu’daki gelişmeler uygulamayı geciktirmişti.
Başkan Trump da başkanlık için seçim kampanyasına başladığı zamandan beri Orta Doğu’dan askerlerini çekeceğini hep söyleyegelmişti.
Pek tabii ki, Türkiye gibi güçlü bir NATO ülkesinin devlet-dışı bir aktör olan YPG ile mukayese edildiği zaman, Transatlantik camianın çıkarları için Türkiye’nin yapabileceklerini YPG’nin yapmasını beklemek gerçekçi değildi.
Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda bir askeri harekât gerçekleştireceği yolundaki söylemlerindeki kararlılık arttıkça bu kararın uygulanmasının artık zamanı geldiği sonucuna varmış olsa gerek ki Trump da nihayet kararı uygulamaya soktu.
Karara göre Türkiye’nin, yer yer genişliği değişmekle birlikte, Suriye topraklarına girerek 15-20 kilometre -bazı yerlerde 40-50 kilometre- derinliğinde bir güvenlik kuşağı oluşturacağı ve bu bölgeye Türkiye’ye sığınmış Suriyelileri yerleştireceği ve oranın güvenliğini de esas itibariyle Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) askerlerinin sorumluluğuna vereceği anlaşılmaktadır.
Gelecek olanların tamamının Türkiye’ye, o bölgeden gelerek mi sığındıkları; başka yerlerden gelerek yerleşmişlerse o bölgeye dönmeye razı olup olmayacakları; öte yandan oranın eski sahiplerinin kendi evlerine ve arazilerine başkalarının yerleştirilmesine karşı çıkıp çıkmayacakları henüz belli değildir. Bu konuda göz ardı edilmemesi gerek iki husus daha var:
Birincisi, ABD, omurgası Halkı Koruma Birlikler (YPG) adı verilen Kürtlerden oluşan Suriye Demokratik Güçleri’ni eğitip donatarak, bölgede bir Kürt varlığı oluşturulacaktı. Bunu yaparken, bir yandan da, İran’ın Bağdat ve Şam üzerinden Lübnan’daki Şii Hizbullah örgütüne giden ikmal yolunu kesmek istiyordu.
Şimdi YPG savaşçıları Türk sınırından 15-20 kilometre geri çekildikleri takdirde, Hizbullah’ın ikmal yolu kesintiye uğratılmış olmuyor. Oranın güvenliğini sağlayacak olan Türk ordusu veya ÖSO askerleri karşı çıkmadıkça bu ikmal yolu açık kalacaktır.
İkinci konu işin, Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren yönüdür. YPG Türkiye için bir tehdit teşkil ediyorsa, 15-20 km güneye çekildikleri zaman da tehdit teşkil etmeye devam edeceklerdir. Belki ÖSO askerleri Türkiye ile YPG arasında bir tampon bölge yaratarak tehdidin şiddetini bir ölçüde azaltacaklardır.
Bu karar ABD açısından bir irtifa kaybı olarak algılanacaktır. ABD, buna tepki olarak Türkiye’ye karşı olumsuz bir tavır da olumlu tavır da. Akl-ı selim bu ikinci yolu gerektirmektedir. Bu karardan bir gün önce ABD’nin Türkiye’ye patriot füzeleri satmaya razı olması da bu olumlu yaklaşımı daha muhtemel göstermektedir.
Yorum Yap