Geçen hafta ABD’de, Florida eyaletinin Orlando kentinde, Amerika’nın yakın zamanlardaki en büyük katliamlardan biri yaşandı. Omar Mateen adında bir genç, bir gece kulübünde 49 kişiyi öldürdü, 50 dolayında insanı da yaraladı. Omar, Afgan asıllı ama Amerika’da doğup büyümüş bir genç. Cami müdavimi olmakla birlikte dinin vecibelerini doğru dürüst yerine getiren biri değil. Olayın Amerika’daki yansımaları medyamızda geniş olarak işlendi. Ben Türkiye’yi ilgilendiren yönleri üzerinde duracağım:

Birincisi, Türkiye’nin de parçası olduğu İslam âlemine Amerika’nın bakışı böyle bir olaydan nasıl etkilenir? Özellikle İslam düşmanlığının yani İslamofobya’nın Batı ülkelerinde yükselişte olduğu şu dönemde. Siyasiler, konumlarına uygun olarak bu konudaki görüşlerini açıklamışlardır: Başkan Obama “Bu terör saldırısı, bir nefret saldırısı. Hiçbir saldırı kim olduğumuzu değiştiremez.” dedi. Demokrat Parti’nin başkan adayı Clinton “Bir dinin tamamını şeytanlaştıramayız ve bir dine karşı savaş ilan edemeyiz.” dedi. Ancak Cumhuriyetçi aday Trump, seçim kampanyasının başından beri yaptığı gibi, İslam düşmanlığını bu olay vesilesiyle bir kez daha dile getirdi. Galiba tonunu arttırarak buna devam da edecek. Bizi ilgilendiren yönü, kurumsal olarak ABD’nin bu olaydan sonra İslam âlemine bakışlarının nasıl etkileneceğidir. Bunun da olumlu yönde olabileceğine ihtimal vermek zor.

İkincisi, Florida’da çok sayıda Türk’ün yaşıyor. Bu olaydan sonra bölgede İslamofobya daha da güçlenecektir ve Türkler de maalesef bundan nasiplerini alacaklardır. Hem liderlerimiz hem de halkımız bunu yapanların Müslüman olamayacaklarını söylüyorlar ve söylemeye devam da edeceklerdir, ama Ortadoğu başta olmak üzere Müslümanların yaptıklarına bakıldığı zaman bu söylediklerimizin inandırıcılığı kalmıyor.

Üçüncüsü, Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelede ABD ile yaptığımız işbirliğiyle ilgili. Katliamın ABD’de başkanlık seçim kampanyasının yoğun olduğu bir dönemde gerçekleşmiş olması, muhtemel etkilerini daha da ağırlaştırıyor. Çünkü başkan adayları bu konuda İslam’a mesafeli durmada yarışacaklar ve seçildikleri zaman da seçim kampanyası sırasında verdikleri o sözün gereğini yapmak zorunda kalacaklardır. Bu da Suriye’de Türkiye’nin ılımlı muhalif olarak gördüğü kesimlerin ABD tarafından da ılımlı kabul edilmesini zorlaştıracaktır.

Dördüncüsü de şu: Amerikan istihbarat örgütleri bu eylemin IŞİD tarafından planlanıp infazı için Omar’a mı havale edildiği, yoksa Omar’ın bu eylemi, teknik tabiri ile “yalnız kurt” olarak mı gerçekleştirdiği konusunda kesin bir fikre sahip değiller. IŞİD’in sözcüsü, 2014 yılında, militanların eylem yapmak için “kimseden izin almalarına gerek olmadığını” söylemişti. Yani IŞİD’in ilkelerini benimseyen her militan, canı istediği zaman, bu tür eylemler gerçekleştirebilecektir. IŞİD Suriye ve Irak’ta yenilgiye uğratıldıktan sonra ne olacağı belli değildir. Muhtemelen parçalara bölünebilecek ve savaşılması daha zor bir hedef haline dönüşecektir. Türkiye’de 3-4 milyon IŞİD sempatizanı olduğu biliniyor. Bunların arasında inançları uğruna cinayet işleyebileceklerin sayısı belki binlerce belki on binlerce. Bir profesörümüz, geçtiğimiz hafta bir televizyon yayınında “Namaz kılmayanlar hayvandır” demek suretiyle, o düzeydeki bir bilim adamının İslam’ı tıpkı kendisi gibi yaşamayanlara nasıl bir nefret duyduğunu ortaya koymuştur. Bir profesörün böyle açıklamalar yapabildiği bir ülkede, IŞİD militanı gençlerimiz de kendi inançlarına uymayanlara karşı katliam düzenlerse bunu yadırgayabilir miyiz?