“Devlet ittifakları”nın gözleri Kürt oylarında…

  • 7.02.2018 00:00

 CHP, İyi Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’nin milletvekilliği genel seçimi için HDP'yi dışında tutarak oluşturduğu "Millet İttifakı" protokolü 5 Mayıs 2018 Cuma günü Yüksek Seçim Kurulu’na verildi.

İttifak protokolü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın imzalarını taşıyor.

AKP, MHP ve sonradan da BBP’nin dahil edilmesiyle oluşan “Cumhur ittifakı” da Milletvekili seçimlerine beraber katılacağını çok önceden açıklamış, yasal düzenlemeleri de kendilerine uygun (!) yürürlüğe sokmuştu.

“Millet İttifakı”nı oluşturan partilerden DP hariç diğerleri kendi Cumhurbaşkanı adayları ile CB seçimlerine katılırken, “Cumhur İttifakı” ise “Reis”i çoktan aday ilan etmişti.

Görünen, bu ittifaklar ile de tescillenmiş oldu: “Millet” de “Cumhur” da resmen bölücü.

Nasıl ki, AKP “memleketi koalisyonlar mahvetti” diye diye yarattığı algı ile iktidara geldiği günden beri ülkeyi koalisyonlarla yönetiyorsa; bu ittifaklar da “bölünme” korkusu algısıyla fiilen kendileri bölücülük yapıyor.

7 milyona yakın yurttaş ne “millet”in, ne de “cumhur”un içine alınıyor…

* * *

“Millet İttifakı” ittifak protokollerini YSK’ya teslim ederken bildiri yayınlamış. Bildirilerinin son cümlesi ise şöyle:

“Farklı program ve dünya görüşlerimizi muhafaza ederek Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, İyi Parti ve Saadet Partisi olarak, 24 Haziran 2018 günü yapılacak 27. Dönem Milletvekili Seçimine “Millet İttifakı” adı altında birlikte katılmayı kararlaştırdığımızı Aziz Milletimize saygıyla duyururuz…”

Bu bildiriyi okurken sahiden güldüm. “Farklı program”, “farklı dünya görüşü…”

DEVLET PARTİLERİNİN ABLUKASI

Geçen hafta bu sütunlarda yayınladığım “Tünelin ucundaki ışığa erişebilmek…” başlıklı makalemde yaptığım analizde şu tespiti yapmıştım:

“…Üç, dört parçaya bölünmüş devletin yüzeydeki ve derindeki yapılanması içinden “devletin bekası diye diye bu iş saraydakinin bekasına dönüştü” homurdanmaları da çoktan işitilir olmuştu. En büyük çekişme, kapışma, çatışma ve tabii ”muhalefet” de bu yapılanma içindeydi…”

Gelişmeler, kurulan ittifaklar ve ilan edilen adaylar da analizimi doğrular nitelikte.

Devlet içindeki çatlaklar, her biri “devlet partisi” olan muhalefeti yaratıyor. Kanatlar kendi içlerinde kurdukları ittifaklarla bir savaşa girişiyor. Yani özünde hepsinin hedefi bir: “Devletin bekası…”

Biri fazla ileri gidip devletin bekasını, kendi bekası ile örtüştürmüş. O, hizaya sokulacak, sokulmalı…

İyi de dev bir yumak olmuş sorunlar nasıl çözülecek?

“Devlet partileri”nin ve “devletçi muhalefet”lerin gündeminde o yok.

Peki, gündemlerinde olsa çözümleri ne olurdu?

Elbette ki; çözümleri: Çözümsüzlük!

Nasıl yani?

Tıpkı Kıbrıs’ta olduğu ve 45 yıldır sürdürüldüğü gibi…

Şimdi, yaptığım analizi derinleştirerek; beraberce hikayeyi yeni baştan gözden geçirelim…

“PARLAMENTER SİSTEMLE OLMUYOR!”

Mesele, ‘beka’yı kendi bekasına indirgeyen “Recep Tayyip Erdoğan meselesi”ne dönüştürüldü mü, “devlet muhalefeti” için çözüm de kolaylaşıyor. (Bu muhalefet tarzına “ulusalcılar” ve kimi “solcu kafalar” da dahil.)

Türkiye’nin önündeki en önemli meselenin “Kürt sorunu” olduğunu devletin çeşitli kanatları da görüyor ve biliyor. Bu sorunu demokrasiyle ve hakları teslim ederek çözmek istemediklerinden ve bunda uzlaştıklarından, mutabık olduklarından; çok sayıda partiyle “muhalefet” ederlermiş gibi yaparak durumu idare edip zamana yaymaya çalışıyorlar.

Kendilerini “Millet ittifakı” olarak adlandıran partilerin “farklı program ve dünya görüşlerimizi muhafaza ederek…” cümlesiyle bildirilerini sonlandırmaları; -yukarıda belirttiğim gibi- bu nedenle beni gülümsetmişti.

* * *

Hikayeyi irdelemeye devam edelim.

Devletin içinde yapılanan bir kanadın onayıyla, bizzat Genelkurmay Başkanları ve MİT yetkililerinin resmi ağızlarının açıklamaları ve tescilli ifadeleriyle; “PKK’yı defalarca temizleyerek sıfırlamamıza rağmen, Kürt sorunu çözümlenmediği için her seferinde yeniden güçlenmesini engelleyemedik” saptamasıyla barışçıl“çözüm süreci” dönemine girilmişti.

Hatırlayalım, öyle olmuştu değil mi?

Evet, aynen.

Peki; eksiği, gediğiyle -şeklî de olsa- bir Parlamenter sistem içinde yürütülen bu süreçte yapılan Genel Seçimler birden bire hangi partiyi öne çıkarmıştı: Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Selahattin Demirtaş’ı…

Sürecin devam etmesi halinde, gidişat neyi gösteriyordu?

Barışçıl, demokratik siyaset ve çözüm süreci, “parlamenter sistem” içinde hemen hemen hatta mutlakmışçasına HDP’yi “ana muhalefet” partisi yapma sürecine doğru koşar adım götürmüyor muydu?

Bu hikaye çok yakın geçmişte, gözlerimizin önünde cereyan etmedi mi?

Peki, HDP’nin ana muhalefet partisi konumuna yükseldiği koşullarda, birbirine benzer diğer partilerden bazılarının da halâ varlığını sürdürdüğü düşünüldüğünde; bir koalisyon hükümeti kurulması gündeme gelebilir ve pekala HDP bu koalisyonun ortağı olma olasılığını büyük ölçüde yakalamaz mıydı?

Zira süreç öyle işliyordu… HDP koalisyon ortağı olduğunda, bakanları aracılığıyla “Milli Güvenlik Kurulu”na bile girmez miydi?

Tabii ki, elbette, mutlaka!..

Öyleyse, derinlerdeki mühendislik hesapları derhal “parlamenter sistem” yerine; bir “tek adam”, “başkanlık”sistemini işaret etmeliydi…

Bombalar patlamalı, çözüm masası devrilmeli, yeniden çatışmalı döneme girilmeliydi. “Coğrafya” da zaten bu operasyona uygun alt yapıyı çoktan sunmuştu…

HİKAYENİN SONUNA GELİNDİĞİNDE…

Süreç böyle işledi. Süreç böyle işlediğinde insani yıkımı, ekonomik yıkımın izlemesi de kaçınılmaz oldu tabii.

“Pokerci suratlı”ya işaret fişeğinin ateşlettirilmesi ile ülke bir seçim ortamına sokuldu.

Zira durum çok karışık ve kaygı vericiydi.

Dünyadan yalıtılmış bir Türkiye, kapıda bekleyen Cumhuriyet döneminin görmediği büyüklükte ve yıkıcılıkta bir ekonomik kriz, kökleri kuruluş yıllarından devralınan mirasa dayanan muazzam ahlâk çürümesi eşliğinde, bir çözülme…

Şimdi tamamen “bölücü” iki ittifakla, “devletin bekası” için, devlet etrafında kümelenmiş partiler, el birliğiyle rejimin kolunu kanadını kırmasına, zindanları yöneticileri ve üyeleriyle doldurmasına rağmen baraj altına düşüremediği HDP’yi imha yarışındalar.

* * *

Ama, artık iyi biliyoruz ki; toplumsal mücadeleler, derinlerdeki “mühendislik hesapları” ile her zaman istenildiği gibi şekillendirilemiyor.

O nedenle, gerçek muhalefet dikkatli davranırsa, Selahattin Demirtaş’a kayacak oylarla Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci tura bırakmak da mümkün olacak.

CB seçimi ikinci tura bırakılırken; aynı tarihte yapılacak milletvekilliği seçimlerinde, mühendislik hesaplarını fark edenlerin gerçek muhalefete kaydıracakları oylar da o zaman oyunu bozabilecek işlev görecek…

* * *

Her türlü devlet imkanı ve büyük medya gücü kullanılarak, büyük paralar akıtılarak devlet partilerinin gerçekleştireceği adil olmayan seçim propagandası yarışında, Selahattin Demirtaş’ın içerden yürüteceği kampanyanın gücü ve kıymeti ise zaten ortada:

“Neyine güvenerek cezaevinden aday oldun diyenlere; cezaevindeki hücremde yaptığım ankette hep yüzde 100 ben çıktım.

Şaka şaka…

Bir defasında kendime kızıp oy vermeyince yüzde 50 çıkmıştım...”

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums