- 16.02.2012 00:00
MİT ekseninde başlayan tartışmaların o kadar çok komplikasyonu ve yan etkisi oldu ki, insan neresini yorumlayacağını bilemiyor. Olayın kendisini yorumlamak zorlaştığında algısını değerlendirmek bir fikir verebiliyor.
PKK ve KCK'nın MİT tarafından kurulduğu, yaşatıldığı veya büyütüldüğü yönündeki iddialar karşısında örgüt kesiminden gelen tepkilere baktığımızda yeni bir istismar zemini oluştuğunu görüyoruz. BDP Genel Başkanı Demirtaş, motolof saldırısı sonrası hayatını kaybedenlerin veya farklı eylemlerde ölen sivillerin faturasını devlete kesiyor, 'bunları içimizdeki MİT'çiler yaptı' diyor.
PKK'nın oluşturmaya çalıştığı bir 'devlet' imajı var. "Ceberrut, baskıcı, acımasız, kan döken" bir devlet algısı üretmeye çalışıyor. Siyasi hedefleri olan örgütler, halk desteğini ve algısını önemsemek durumundadırlar. Masum bir sivilin bir terör örgütü tarafından öldürülmesi, halk üzerinde çok olumsuz bir etki meydana getirir. Bunu bilen terör örgütleri sivillere yönelik kanlı eylemleri üstlenmek istemezler, genelde de suçu devlete atarlar. Şehir merkezlerinde sansasyonel eylem yapmak, panik ve korku üretmek devleti dize getirmek isteyen terör örgütlerinin en önemli hamlesidir, ama bu hamleler halkta ters etki yapacağından olayı üstlenmez, sadece devlete mesaj iletmiş olurlar.
Son gelişmeler PKK'ya istismar edeceği büyük bir fırsat oluşturmuştur.
Örgüt sözcüleri ve BDP'liler'kanlı eylemleri biz yapmıyorduk, devlet yapıyordu' deme fırsatı buldular.
Ülkenin istihbarat kuruluşunu topyekün zanlı ve suçlu haline getirme görüntüsü örgütü çok sevindirmiş, son dönemde gerçekleşen etkili operasyonlarda önemli roller üstlenen MİT'i ise baskı altına almıştır.
Devlet içindeki karanlık odakların terör örgütüyle farklı ilişkiler içine girdiği, hem ülkenin siyasi atmosferini etkilemek ve hükümetleri baskı altına almak için, hem de örgütün gidişatın yön vermek için bir kısım eylemleri yönlendirdiği bugüne kadar bir çok defa gündeme getirildi. Öcalan'ın bile zaman zaman dert yandığı ve harici yönlendirme olarak bir kısım eylemlerin sorumlusu olarak gösterdiği karanlık eller yok değil. Bunların varlığı ve manipülasyonları ne demokrasinin, ne ülke güvenliğinin menfaatine sonuçlar doğurmadı. Zaten Ergenekon bağlamında gündeme taşınan iddialar buna yönelik niyet ve amaçları da bir miktar ortaya koymuş oldu.Hükümetin yürüttüğü mücadele haddizatında farklı kurumlara sızan bu odakları da kapsamaktadır. Nitekim Hakan Fidan gibi Başbakan'ın güvenini kazanmış bir kişinin MİT'in başına getirilmiş olması da bu duyarlılığın bir sonucudur.
MİT bağlamında gündeme taşınan iddialar maalesef mecraından taşarak farklı bir kulvara oturmaya başlamıştır. Nitekim terör örgütü bunu fırsat bilerek kendi menfaati doğrultusunda istismar etme gayretine girmektedir.
PKK, bir yönüyle halkın tasvip etmediği bir kısım eylemleri devlete yıkarak ve 'katil devlet' algısı üreterek durumdan istifade etmeye çalışıyor, diğer yönüyle Devrimci Halk Savaşı diye adlandırdığı stratejiye meşruiyet üretmeye çabalıyor.
KCK/PKK elebaşısı Karayılan'ın son açıklamasındaki "Devlet içinde diyalog sürecini geliştirenler de hedeflenerek diyalog ve barışçıl yolları tümden kapatmıştır. İmha ve savaş yöntemiyle sonuç almak isteyen AKP devletinin bu yeni tutumu karşısında halkımızın direnmekten başka bir yol bırakılmamıştır" ifadelerle süreci kendine yontma eğiliminde olduklarını gösteriyor.
15 Şubat itibariyle yeni bir kalkışma başlatacağını açıklayan terör örgütüne karşı devletin istihbarat ve güvenlik birimlerinin en yüksek motivasyon ve uyumla işbirliği yapması büyük önem taşıyor. Böyle bir mücadele ortasında düşmanların ekmeğine yağ sürecek hamlelerde bulunmak, Türkiye'ye çok şeyler kaybettirir. Askerin, MİT'in ve polisin (emniyet istihbaratın) psikolojik çöküntü içine sokulması, sistemi paralize etmek, kilitlemek anlamına gelir. Güvenlik birimlerini felce sokmak, sadece PKK'yı sevindirir, büyük bir sistem sorunu doğurur.
Bu yüzden maksadını aşan, eksenini kaybeden işler yapanlar ülkeye zarar vermiş olurlar.
Yorum Yap