- 26.01.2012 00:00
PKK'ya yakın çevreler aylardır Öcalan'ın kimseyle görüştürülmediği ve tecrit edildiği şeklinde bir propaganda yapıyorlar. Neredeyse bütün söylemler Öcalan'ın şartlarına endekslenmiş durumda. Oysa geçen hafta görüldü ki, Abdullah Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan'ın görüşme talebini reddetti, görüşme yapmak istemediğini söyledi. Böylece 'tecrit' ve 'görüştürülmüyor' söyleminin inandırıcılığı da kalmadı.
Peki bu durum nasıl yorumlanabilir? Öcalan niçin görüşme yapmıyor? Ego patlaması yaşayan ve neredeyse mitleştirilen bir figürün, kamuoyuna mesaj vermek istememesi ve sessizliğe bürünmesi nasıl izah edilebilir?
Kanaatimce bunun birkaç sebebi var. Bunlardan birincisi Öcalan'ın gidişatı hem yeterince okuyamaması, hem de bu gidişatı değiştirebileceğine inanmamasıdır. Dün Ahmet Altan buna benzer bir yorumda bulundu. Öcalan'ın yürüttüğü sürecin terörü tırmandıran PKK tarafından bozulduğunu, Apo'nun ise yeni bir talimat vermesi halinde sözünü dinlettirebileceğinden emin olmadığı şeklinde bir değerlendirme yaptı. Gerçekten de Öcalan, PKK tarafından boşa düşürülmüştür. Hatta aylar öncesinde yazdığım bir yazıda İmralı'nın PKK tarafından canlı canlı gömüldüğünü belirtmiştim.
Öcalan bir kez daha açığa düşmek istemiyor. PKK'yı tahrik eden savaş naraları atmasının durumu daha da içinden çıkılmaz hale getireceğini biliyor. Farklı bir mesajın ise kendi kitlesinde tepki oluşturacağının farkında. Örgütün kırsalda etkisiz hale getirilmeye başladığı, KCK operasyonları sebebiyle şehirdeki etkisini kaybettiği, BDP'nin çok sert mesajlarla gerilimi tırmandırdığı bir ortamda çıkıp da daha ılımlı bir mesaj vermesinin kendi aleyhine olacağını düşünüyordur. Bunda gemileri yakmama isteği de rol oynuyor olabilir.
Kandil ve BDP'nin tüm yükü İmralı'ya yıkması, Öcalan'ın gücünü artırmıyor aksine onu daha fazla baskı altına alıyor ve eziyor. 'Öcalan bilir' demekten başka söz söyleyemeyenlerin ezberi bu sefer Öcalan'ın aleyhine işliyor. Daha önce de hep topu İmralı'ya attılar ve Öcalan bunu 'tek adamlık gücü' olarak kullandı. Ama bugün bu baskı Öcalan'ı eziyor.
Öcalan'ın terörün tırmanmasını istemediği tezi de iyi irdelenmelidir. Öcalan hiçbir zaman 'vurmayın, saldırmayın, rahat durun' dememiştir. Terör saldırıları da Öcalan'a rağmen gerçekleşmemiştir. Öcalan aylarca PKK'nın saldırılar gerçekleştirebileceğini, rehine alabileceğini, adam kaçırıp sorgulama yapabileceğini söylemiş, masum insanları katleden canlı bombalara övgüler düzmüştür.
Buradaki fark şudur: Öcalan terörü, kendi yürüttüğü çalışmalarda bir koz olarak kullanmak istemiş, 'taktik amaçla' terörün ucunu göstermiştir. PKK ise ana yöntem olarak Devrimci Halk Savaşı'nı devreye sokarak, terör üzerinden netice alabileceği yanılgısına kapılmıştır. Bu yanılgı terörü tırmandırmış, devam eden süreçleri hava uçurmuş ve gelinen noktayı ortaya çıkarmıştır.
Öcalan ise artan terör olayları sonrasında 'otorite zafiyeti' görüntüsü vermemek için Kandil stratejisinin peşine takılmış ve ateşe benzin dökmüştür. PKK içindeki inisiyatif mücadelesi ve farklı amaçlara hizmet etme yarışı, İmralı zeminini yok etmiştir. "Öcalan muhatap alınsın" sözünü sakız haline getirenler, yaşarken Öcalan'ın üzerine toprak atmıştır. Bu sorunu bu hale getiren Kandil, şimdi Öcalan vurgusu yaparak tıkanmayı aşamaz.
Öcalan, uzun yıllar boyunca terör saldırılarını kendi kişisel istikbalini kurtarmak için tehdit aracı olarak görmüş, yaşanan çatışmalar ve ölümler üzerinden kendisine kurtuluş bileti almaya çalışmıştır.
Bugün Öcalan'ın konuşmamasının en önemli sebebi açığa düşmemek istemesidir. Yapacağı çıkışlarla kimseyi hoşnut edemeyeceğini bilen Öcalan sessiz kalarak şartların değişmesini beklemektedir.
Bu sessizliği Kandil, 'sertleşin ve benim devreye girmeme ihtiyaç hissettirin' şeklinde bir mesaj olarak takdim edecektir. BDP ise 'yumuşama sağlayın ve benim konuşabileceğim bir ortam hazırlayan' şeklinde de algılayabilir.
Bugünkü durum 'kötü niyet' ile 'yanlış hesap'ın bir araya gelmesinin bir neticesidir. Yanlış yapanlar yaptıkları yanlışın ceremesini çekmektedir.
Yorum Yap