Demokratikleşme paketi meselesi iktidar ile muhalefet arasındaki siyasi seviye farkını bir kez daha ortaya koydu. AK Parti ileriye doğru adım atan, gündem belirleyen, yüksek siyaset yapan bir pozisyanda yer alırken, muhalefet yine yerinde sayan, laf geveleyen, arkadan takip eden, ne dediği çok kale alınmayan bir konumda kaldı. Başbakan Erdoğan'ın paket sunuşu ile muhalefetin tepkilerini izleyenler arada dağlar kadar farklar olduğunu bir kez daha gördü.

Devlet Bahçeli'nin grup konuşması 'Salı kabusu'nun geri gelişi gibiydi. Önüne konulan yazılı metni okuyan Bahçeli zehir zemberek laf kalabalıklarıyla klasik 'reddiyeci' ve 'tahkirci' rolünü oynadı. Bahçeli'nin 'Başbakan Erdoğan savaş kaybederek esir düşmüş, eli ve zihni kelepçeli, kararları ve niyetleri hasarlı milli onur yoksunu yöneticilerin tıpkısı, aynısı haline gelmiştir' şeklindeki ifadeleri paralel evrende yaşayan bir siyasetçi görüntüsü vermeye devam edeceğini gösteriyor.

'Andımız'ın kaldırılma hazırlığı büyük bir ahlaksızlıktır' sözü bile ülke gerçeklerinden ne kadar kopuk olduğunun, toplumun tepkisi çeken tektipçi/buyurgan devlet anlayışının zamane temsilcisi olduğunun göstergesi gibiydi.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun üst üste beş gol yemiş kaleci psikolojisinde yaptığı açıklama ise ana muhalefet partisi yönetiminin nasıl dağıldığını gösteriyor. 'Yüreğin yetiyorsa', 'adamsan' düzeyinde bir üsluba bu dönemde de devam edeceği anlaşılan Kılıçdaroğlu'nun 'sıfır noktasında' durarak günü geçiştireceği görülüyor.

Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın 'Artık Türkiye'de, kimlik dayatan, makbul vatandaşı tanımlayan, vatandaşlarının kökeniyle, inancıyla, dünya görüşüyle uğraşan bir devlet yoktur' sözünü eleştiriyor, 'Kime neyi dayatmış, vatandaşlarımızın kökeniyle, inancıyla, dünya görüşüyle kendi gibileri dışında kimler uğraşmıştır' diye soruyor.

Bu soru bile gerçeklikten kopuşun göstergesidir. Bu ülkede 'Kürdüm' demek, Kürtçe konuşmak bile başlı başına bir sorun olmuştur. Uzun süre 'Kürt' diyemeyip 'Kürtçe konuşan vatandaşlarımız' diyen Bahçeli'nin bugün ortaya koyduğu siyasi söylem, inkarcı, yok sayan, reddeden anlayışın tipik tekrarıdır. Allah aşkına cezaevinde annesiyle Kürtçe konuşamayan evlada reva görülen açıkça zulüm değil miydi?

MÖ 2000 yıllarındaki yazılı belgelere dayandırılan çok eski bir dil olan Kürtçenin uzun yıllar yasaklı sayılması, insanın en tabii hakkı olan anadilini kullanmasının engellenmesi nasıl bir anlayıştı?

MHP'nin yılların gayrıinsani engellerini kaldıran AK Parti'yi Türklüğe savaş açmakla suçlamak abesle iştigaldir. Türklük, Kürtlüğü yok sayarak yücelecek bir değer olmadığı gibi Türk milletinin menfaatlerini en fazla savunan parti de AK Parti'dir.

BDP'nin pakete yönelik alaycı ve tezyif edici tutumu da siyasete yapıcı katkı sağlamamaktadır. Kürtçe'nin gelişmesine en büyük katkıyı yapan bu iktidardır. Şu adımlar bunun somut göstergesidir:

Cezaevlerinde Kürtçe konuşma hakkı, Kürtçe savunma hakkı, Seçimlerde Kürtçe siyasi propaganda hakkı, Önseçimde Kürtçe propaganda hakkı, Kürtçe özel radyo-televizyon kurma hakkı, Devletin Kürtçe televizyon kanalı kurması, Devletin Kürtçe enstitü ve bölüm açması, Devletin Kürtçe eserler basması, Kürtçe vaaz ve hutbe yapılması, Kürtçe kurslar açılması, Kürtçenin seçmeli ders olarak eğitim sistemine girmesi, Kürtçe özel okul açma hakkı... Bu ve benzeri konulardaki gelişmeler AK Parti iktidarının demokratikleşme hanesine yazılmıştır.

Marifet iltifata tabidir. Yapılan güzellikleri göremeyenler halkın hissiyatından da kopmuş olurlar. BDP, CHP zihniyetinin Kürt versiyonu gibi yapılan her şeyi kötülemeye devam ederse olacağı, bölge halkından daha fazla kopuştur.

YASİN DOĞAN

Yeni Şafak