- 29.05.2013 00:00
Türkiye'nin muhalefet sorunu, muhalefetin CHP sorunu, CHP'nin ise Kılıçdaroğlu sorunu var ve bu sorun giderek derinleşiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu tüm inandırıcılığını, ciddiyetini ve güvenilirliğini kaybetmiş durumda. Swoboda sarsıntısının ardından gelen Esad ajanlarıyla iş tutma iddiaları, CHP yönetimini itibar erozyonuna uğratmış durumda.
Türk siyasi tarihinde ana akımlardan hiçbirine bu ciddiyette terör ilişkisi iddialarında bulunulmamıştı. CHP'li seçmen Avrupa'da komik duruma düşen genel başkanlarına mı yansın, partiyle ilgili Türkiye aleyhtarı eylemlerle ilgili iddialara mı yansın? Nedir bu CHP'nin Kılıçdaroğlu'ndan çektiği?
Kendi ülkesinin Başbakanı'na 'katil', 'terörist başı', 'bölücü' diyecek kadar şuurunu ve ciddiyetini kaybeden bir insanın CHP'nin başında kalması çok hazindir. Herhalde partisini ve ülkesini seven CHP'liler bu gidişe 'dur' diyecektir.
Kılıçdaroğlu, dünkü konuşmasında Başbakan Erdoğan'ın Libya'da aldığı ödülü konu yapıyor, 'aldığın parayı ne yaptın' diye soruyor. Bu irtifada siyaset yapmaya alışan bir insana verilecek cevap aslında kısaca 'sana ne'dir. Başbakan aldığı ödülü istediği yere bağışlar, isterse vatandaşlarına yemek ısmarlar. Bir yanda üçüncü köprü temeli atan, Avrupa'nın en büyük havaalanına start veren, kıtaları buluşturan dev projelere imza atan bir Başbakan var, diğer yanda eften püften polemiklerle küçük düşünmeye alışan bir siyasetçi…
CHP'nin çözüm dışında kalmasını bir sorun gibi gören ve hükümete bu yönde tavsiyelerde bulunanların, böyle bir insanın nasıl muhatap alınacağını da hesaba katmaları gerekir. Karşısındakini 'katil, terörist, bölücü' diye suçlama cüretini gösteren bir anlayışı, aklı başında olan hangi insan muhatap alabilir?
'İdare edin', 'görmezden gelin', 'ciddiye almayın' sözleriyle sistem içinde tutulmaya çalışılan bir ana muhalefet lideri olur mu?
***
Hasan Cemal'in Kandil röportajları devam ediyor. Bu tür röportajların ve Kandil'deki yaşam görüntülerinin dağa çıkma eğilimindeki gençler üzerinde yaptığı etkiler farklı açılardan değerlendirilebilir. Bu başlı başına eleştirilecek bir çok boyut taşıyor. Bunlar bir yana bu söyleşide dikkat çeken bir iki hususa değinmek istiyorum.
Birincisi, Karayılan'ın 'Diyorlar ki PKK, Türkiye tarafını seçecek; İran ve Suriye yandı diyorlar. Bu da doğru değil. PKK, bölge halklarının kardeşliğinden vazgeçmez. Bir tarafa geçip diğer tarafa savaş ilan etmek değildir PKK olarak amacımız'.
Bu sözler aslında Aysel Tuğluk'a cevap mahiyeti taşıyor. Tuğluk, Suriye ve İran'da PKK'nın silahlı mücadeleyi sürdüreceği söyleminde bulunarak açık bir tahrik içine girmişti. Karayılan bu tür söylemlerin sürece zarar verebileceği görmüş olmalı ki, bunu izale etmeye çalışıyor.
Cemil Bayık'ın şu sözleri de bunu teyid ediyor: 'Güçlerimizi savaş alanından çekerken, bir başka güce karşı kullanmak için çekiyor değiliz. Böylesine söylemler yanlış. PKK savaşacak olsa, temel savaş alanından çekilmezdi. Biz barış için çekiyoruz güçlerimizi...' Silahlı mücadelenin başka ülkelere yönelik süreceği veya Kandil'e giden grupların silahlı tehdit olarak varlığını devam ettireceği yönündeki iddiaların bu şekilde bir karşılık bulduğu anlaşılıyor.
Gazetecilerin ikide bir Karayılan'la aramızda geçen polemiğe vurgu yapmaları da kabak tadı veriyor. Ağızdan çıkan sakız, tekrar tekrar çiğnenmez. Bununla ilgili ne söylendiği ve ne söylenmek istendiği defaatle izah edilmiştir. Bunu bir probleme dönüştürmenin de kimseye bir faydası yoktur.
YASİN DOĞAN
Yorum Yap