- 17.01.2013 00:00
Bölücü terör örgütünün Kandil ayağı, İmralı'yla başlatılan görüşme sürecinden çok hoşnut görünmüyor. Duran Kalkan ve benzerleri meseleyi 'tasfiye ve imha operasyonu' olarak lanse ediyorlar, her gelişmeyi bu bağlamda değerlendiriyorlar. Niyet bozuk olunca, kamuoyunda iyimser bir hava oluşmasına da tahammül edemiyorlar. Toplumdaki çözüm baskısını, kendi oyunlarının bozulması olarak görüp daha da hırçınlaşıyorlar.
İmralı ile Kandil arasındaki makas her geçen gün açılıyor. Örgütün önemli silahlı kanatları Suriye angajmanı üzerinden kendilerine bir yol tutturmuş görünüyorlar. Kandil'in siyasi kanadı mezhep kliklerinin etkisiyle daha farklı bir hava estiriyor. Öcalan'a daha yakın görünen bazı liderler ise 'sürece yandaş' görünmemek için daha hırçın davranmayı tercih ediyorlar. Hepsi 'Öcalan' diyor, ama Öcalan'ın ne dediğini umursayan yok… Şu an sürece en olumlu bakanlar BDP'liler. Onlar da kendi içlerinde sen-ben çekişmesine düşmüş görünüyorlar.
Geçen günkü bir yazımda cenaze hadisesinin süreci olumsuz etkilememesi gerektiğine vurgu yapmış ve 'Paris'te öldürülen üç kadının cenazesi üzerinden Habur benzeri bir görüntü oluşturulması, olayın kendisinden daha büyük bir sabotaj anlamına gelir' demiştim. Bir çok gazete bu çıkışı çözüm sürecinin hassasiyetlerini gözeten ve sağduyuya çağrı yapan bir söylem olarak gördüler. Nitekim Eyüp Can, Radikal'de 'barış diline vurgu yaptığımızı' söylüyordu. Milat gazetesi manşeti 'Sağduyu' idi, aynı haberin iç sayfadaki başlığı ise 'umutlar artıyor' şeklindeydi. PKK yandaşları ise süreci korumaya dönük bu sözlerden çok rahatsız olmuşlar.
Özgür Gündem'in bir yazarı bu sözleri, 'Nefret aşılıyor, insanın gözü dönmeye görsün, böyle konuşur' şeklinde yorumlamış. Örgüte yakın medyada gözleri körleşmiş, kalpleri taşlaşmış bir güruh var. Ne yapsanız kötüye yoruyorlar, her lafı tersinden anlıyorlar… Düne kadar Öcalan'ın koşullarından dem vuranlar, televizyon verilmesini bile 'utanmazlık' diye yorumluyorlar. Doğrusu, böyle bir tavır ancak hastalıklı bir zihinden südur edebilir. Çapsızlık, vizyonsuzluk, cahillik bir özür olarak görülmeyebilir, ancak bu kadar gözü dönmüş bir halet-i ruhiye ciddi bir özürdür.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da bu yayınlardan etkilenmiş olsa gerek, Başbakan'ın 'Paris suikastine rağmen süreç kararlılıkla sürecek' açıklamasına, 'Kendisi PKK'nın adına mı konuşuyor, şaşırdım doğrusu. Öldürülen kişiler AKP yöneticisi değil. Yani açıklama yapacaksa eğer PKK'nın yapması lazım. Yani Paris'te 3 kadının öldürülmesinden sonra da süreci bozup bozmama yetkisini sayın Başbakan kendisinde görüyor' gibi anlamsız laflarla cevap vermiş…
Madalyonun BDP yüzü sorunlu bir algıya ve siyasi dile sahip olduğu gibi, madalyonun MHP yüzü de benzer bir sorunlu dile ve anlayışa sahip. Terörle mücadele ederken bir yandan da MHP ile uğraşmak gerekiyor. Biz PKK'ya laf söylüyoruz, cevap MHP'den geliyor. PKK'yı eleştirirken Marksist Leninist yapısı ve etnik milliyetçiliği yanında totaliter, otoriter, baskıcı bir tarza sahip olduğunu söylemiştim. MHP'nin dili uzun düşüncesi zayıf bir sözcüsü bu sözlerimi eleştiriyor, adeta PKK avukatlığına soyunuyor.
Algı bozukluğu ve siyasi çarpıtma konusunda BDP ile MHP'de görülen bu benzerlik çok manidardır.
PKK, bu süreci sabote etmeye ve umutları kırmaya yönelik tavırlar sergilese de, çözümün gerekliliğine inanan herkesin, elinden gelen samimi katkıyı vermesi büyük önem taşıyor. Saflar netleştikçe, pozisyonlar belirginleştikçe kimin çözümden yana olup olmadığı da daha iyi görülecektir.
YASİN DOĞAN
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YasinDogan/ocalanin-ne-dedigi-umurlarinda-mi/35884
Yorum Yap