- 6.12.2012 00:00
Bizim basındaki 'Demokrat' kalemlerin demokratlığın zirvesine ulaşan yazılarına bakınca, terörle ile demokrasinin harmanlandığı, şiddet/silah ile siyasetin iç içe geçtiği bir siyasi tasavvur görüyoruz. Teröriste ne kadar empati yapabilirseniz o kadar toleranslı, terör ve şiddeti ne kadar mazur görürseniz o kadar demokrat sayılıyorsunuz. Hele PKK'ya laf söylemek, BDP'yi eleştirmek tamamen demokrasi düşmanlığı olarak görülüyor… PKK'yı ne kadar mazur ve meşru gösterirseniz, BDP'yi ne kadar sevip okşarsanız o kadar demokrat sayılıyorsunuz…
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıkanlar arasında iki grup insan oluştu. Birincisi 'az demokratlar'! Onlar, dokunulmazlıkların kaldırılması halinde Türkiye'nin kaosa sürükleneceğini, eski kötü günlerin geleceğini, çözüm süreçlerinin yara alacağını düşünüyor, 'ceza'ya karşı çıkıyor.
İkincisi, 'çok demokratlar'! Onlar ise dokunulmazlığın kaldırılmasına konu olan eylem ve söylemlerin masum ve meşru olduğunu söylüyor ve 'suç'a karşı çıkıyor. Yani savunma hattını yargılama noktasında değil, suç-ceza denkleminin ilk noktasında kuruyorlar. Teröristle kucaklaşmayı, PKK'yı ve silahlı mücadeleyi övmeyi, örgütün yan kolu gibi çalışmayı, kanlı eylemleri görmezden gelmeyi, hukuk sistemine meydan okumayı MAZUR gösteriyorlar; PKK-BDP ilişkisini veya terör-siyaset ilişkisini kanıksattırmaya çalışıyorlar. Bırakınız dokunulmazlıkların kaldırılmasını, bu eylemlerin suç vasfının kaldırılmasını istiyorlar…
PKK'ya karşı empati rekorları kıran bir köşeyazarı, "böyle bir eylemin suç olarak tanımlanmasının siyasal ve toplumsal sonuçları dikkate alınmadan suç olarak değerlendirilmesi mümkün müdür" diyor. Yani suç olarak tanımlanan bir eylem, toplumun bir bölümünde tepki oluşturuyorsa, bunun suç vasfının kaldırılması gerektiğini söylüyor.
Meseleye daha alaycı bakan bir başkası ise "insanlar birbirine dokundu diye dokunulmazlık kaldıracak bir ülke olduk" diyerek kucaklaşma eylemini önemsizleştiriyor, teröristle kucaklaşılmasından değil, bunun kınanmasından hayret duyuyor.
Her türlü konunun ve en aykırı düşüncenin bile özgürce tartışılması gerektiği sürekli vurgulayanlar, dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik düşünceleri dinlemeye bile tahammül edemiyorlar, kategorik reddiye bulunma kolaycılığına kaçıyorlar. 94'lere dönüş söyleminin de bir 'ezber' olduğunu, bugünün şartlarına göre tüm verileri ve koşulları yeni baştan düşünmenin gerekliliğini görmek istemiyorlar.
'Demokratlık' ve 'şirin görünme' yarışı o safhaya ulaştı ki, kuyruk giderek büyüyor… Örgüt, durumu memnuniyetle izliyor.
Savunmaya dönük tüm söylemler, terör-siyaset ilişkisini daha da derinleştiriyor, demokrasiyi daha fazla zehirliyor. Dokunulmazlıkların kalkması halinde demokrasinin göreceği varsayılan tahribatın on katı, PKK-BDP ilişkisini normalleştirirken ortaya çıkıyor…
Peki BDP ile PKK kol kola kan üzerinden siyaset yapmayı sürdürecekse, bu ilişki bu kadar masum, meşru ve normal ise, demokratik çözüm nasıl gerçekleşecek, silah bıraktırma nasıl olacak? Demokrasiyi, sivil siyaseti, siyasi çözümü vurgulamak koca bir yalandan mı ibaret? PKK'nın mağdur ettiği, nefret uyandırdığı büyük toplum kesimlerinin düşüncesi, hissiyatı, iradesi, bu ultra demokratlara göre hiç mi bir anlam ifade etmiyor?
Dokunulmazlık tartışmalarının ulaştığı nokta, sanıldığı gibi 'dokunulmazlık kalksın' diyenlerin demokratlığını sorgular hale gelmedi, tam aksine 'terör-siyaset' kucaklaşmasını savunanların demokratlığını sorgular hale geldi…
Yorum Yap