- 31.01.2019 00:00
CHP’nin İzmir için 12 Eylül’ün işkenceleriyle ünlü sorgu timinin savcısının oğlunu aday göstermesi aynı ittifakta yer alan partinin, aralarında ülkücülerin de bulunduğu, mensuplarınca nasıl karşılanacaktır?
Demokratikleşme sürecinde olan bir ülkede, neredeyse her gün sabahtan itibaren televizyon haberlerinde, çoğu kere alt yazılarda ‘şu kadar darbeci asker yakalandı’ ifadesinin yer almasının artık sıradan bir olay haline geldiği bir ortamda, CHP’nin üç büyük şehirden birinin adayı olarak 12 Eylül rejiminin simgesel savcısının yakınını aday göstermesi normal midir?
Elbette şöyle düşünülebilir, ‘bir defa savcının kendisi aday değildir, ayrıca söz konusu darbeci askerler 12 Eylülcü cuntanın adamları değil 15 Temmuz FETÖ cuntasının adamlarıdır, olayların birbiriyle bağlantısı yoktur; dolayısıyla CHP’nin yaptığından daha normal ne olabilir?’
DARBECİNİ SÖYLE
Meseleyi bu tür ele almak tam da problemin kendisini ifade etmek demektir. Bir defa darbe meselesi doğrudan doğruya anti-demokratik düşünce biçiminin neticesidir. Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin düşmanı olan askeri cuntalar, devleti bir zümrenin kontrolüne sokmak isteyen bir anlayışın mensuplarıdır. Onlar darbenin dış şartları hazırlandığında, sistemin patronajı ‘bizim çocuklar harekete geçsin’ dediğinde demokratik yönetime karşı harekete geçmeye hazırdırlar.
Askeri darbeler arasında mahiyet farkı yoktur, ancak darbe dönemlerinde asker içindeki grupların/hiziplerin kendi iç mücadelelerine göre farklılaşmalardan söz edilebilir. Bu bakımdan 27 Mayıs’ı sol, 12 Mart’ı sağ, 28 Şubat’ı tekrar sol, 28 Nisan’ı ve 15 Temmuz ister sol ister sağ diye nitelendirilsin bu bütünüyle yanlıştır. Dolayısıyla 12 Eylül’de ülkücülere işkence edenler ‘solcu’, sosyalistlere işkence edenler de ‘sağcı’ değildir; bunların hepsi 12 Eylül cuntasının alçak işkencecileridir.
HESAPLAŞMA!
27 Mayıs darbesi ile 12 Eylül darbesi de diğerleri de mahiyet olarak aynıdır, darbelere karşı tavır almak darbelerin ruhuyla, onların siyasal mirasıyla hesaplaşmayı zorunlu kılmaktadır. Bu sebeple 12 Mart’ta cuntanın merkez komite üyesi darbeci General Muhsin Batur’u Meclis’e taşıyan CHP’nin yaptığı yanlış 27 Mayıs’la ideolojik hesaplaşma yapamamanın uzantısıdır. 12 Eylül’den lafzi olarak bu kadar şikâyet eden CHP’nin ‘işkence timi C-5’ diye bilinen bir çeteyi yöneten savcıyla akrabalık ilişkisini siyaseten sürdürmesinin o işkencelerin hedefinde MHP’li gençler olması sebebiyle durumu maruz gösterebilir mi, bu durum 12 Eylül işkencecilerinin ‘solcu’ olması için kanıt olabilir mi?
Olur deniliyorsa, ‘C-5 timinin’ mensubu işkencecilerden Dürüst Oktay, Zeki Kaman gibilerin çocuklarının da bir yerlerden, mesela İzmir’in ilçelerinden aday yapılması düşünülmez mi diye sormak mümkündür; böylece kadro eksik kalmamış olur. CHP, darbelerle gerekli hesaplaşmayı yaptığı gün ne darbeciler ne de onların mirasçıları bu partinin etrafına yaklaşabilir.
Yorum Yap