- 28.02.2018 00:00
Sahi 28 Şubat’ta ne olmuştu? O karlı şubat ayında tankları yürütenler bir belediyenin tertip ettiği gecede sunulan piyeste ‘Kudüs’ün anılmasından’ irticanın yükseleceği korkusuna kapıldıkları için mi bu işi yapmışlardı? Yoksa Refah Partisi’nde toplanan ‘dindar adamlardan’ ürkerek, ‘bunların yüzünden laiklik elden gidecek’ endişesiyle mi harekete geçmişlerdi?
“28 Şubat cuntası ortada ‘hiçbir şey yokken’ durduk yere neden siyasete müdahale etmişti? 28 Şubat’ın üzerinden bunca yıl geçtikten sonra bu tür yanlış sorularla 28 Şubat faşizmini anlamak mümkün müdür? İlk bakışta sorudaki yanlış fark edilmese de mühimdir ve müdahalenin gerçek nedenlerini saklayan bir anlayışı yansıtmaktadır. İkinci bir yanlış meseleyi ‘din-laiklik’ bağlamında tartışmaktı ki zaten böyle yapıldığında cuntanın meseleyi sunuş biçimine dönülmez mi?”
DARBELER, MÜDAHALELER
Öncelikle ‘rejim dindarlardan korkuyor onun için darbeler yapılıyor, 28 Şubat’ta da böyle olmuştur’ tarzındaki ifadelerin meseleyi yeterince yansıtmadığı gibi, anlaşılmasını önlediğinin de üzerinde durmak gerekir.
Türkiye’deki darbe mekaniğini anlamak için üç husus belirlenmeden olayı anlamaya çalışmanın yetersiz olacağını belirtmek lazımdır. Birinci husus; Türkiye’deki bütün darbe ve müdahaleler ordu içindeki cuntaların kendiliğinden harekete geçmelerinin sonucunda ortaya çıkan hareketler değildir ve NATO bağlamında hareket eden bir kapalı yapıdan bağımsız olarak ortaya çıkma kabiliyetine sahip olmadığı gerçeğidir.
İkinci husus; devlet ve toplum arasındaki ilişkilerde mesele bütünüyle ‘devletin konumuna’göre bir başka ifadeyle ‘devletin belirleyiciliğine’ göre düzenlenmiş bulunmasıyla ilgilidir. Bu belirleyici ilişkide esas olan birkaç unsurdan biri, devletin dayandığı ideoloji; diğeri devlet içindeki kurumsal denetim mekanizmaların ürettiği iktidarın topluma karşı tavrı, öteki unsur ise, iktidar zümrelerinin kompozisyonudur. Dolayısıyla bütün askeri darbe ve müdahaleler Batı ve Türkiye arasında kurulu olan ilişkinin ‘yapısını korumaya’ ya da ortaya çıkan ‘yeni duruma’, Batı’dan gelen ‘yeni taleplere’ cevap vermede ortaya çıkan veya çıkabilecek sorunları çözmeye dönüktür. Bütün bunları harekete geçirecek bir ideoloji, harekete geçmeye hazır aydın/bürokrat militer unsurlar hazır ve nazırdır.
Üçüncü husus, hem Batı vesayetinde yürüyen ilişkileri hem de devlet içindeki iktidar yapısıyla çelişen süreçlerin ortaya çıkmasıyla ilgilidir. Bu süreçler sivilleşme ve demokratikleşme dinamikleridir.
SİZ KİMİN ADAMISINIZ?
O halde 28 Şubat da dâhil, bütün darbeleri açıklamaya çalışırken esas üzerinde durulması gereken husus Batı-Türkiye arasındaki hegemonik ilişkilerin sürekliliği ve devlet-toplum ilişkisinde devletin belirleyici konumunun sürekliliği ekseninde yoğunlaşmalıdır. 28 Şubat sürecinde FETÖ yapılanmasının önünün açıldığı, kamu ve ordu içindeki örgütlenmesinin kesafet kazandığı ve benzeri olayların anlamını da bu bağlamda kavramak mümkün olacaktır.
“15 Temmuz olayı, aslında askeri darbe ve müdahalelerin üzerindeki örtüyü kaldırıp atarak gerçeğin anlaşılmasında önemli bir dönüm noktası olduğu gibi, bir çelişkinin nasıl çözüldüğüne dair de ciddi bir veriyi ortaya koymuş bulunmaktadır. Tarihsel çelişkinin çözüm noktası buradadır: Batı’nın Türkiye ilişkilerinde kurduğu hegemonyanın da devletin toplum üzerinde kurduğu tahakkümün de sonuna gelinmiş, sivilleşme dinamiği demokratik sürecin hızlanmasına katkı yapacak, onun önünü açacak bir enerji üretmiştir.” Bugün 28 Şubat’ın adamlarını, Batı Çalışma Grubu çetesinin nerede olması gerektiğini tartışan var mıdır? Hepsi tarihin mahkûm ettiklerinin yanında çöplükteki yerlerini almışlardır.
Yorum Yap