- 18.12.2017 00:00
Gündelik tartışmaların, politik çekişmelerin tozu dumanı arasında yeterince farkına varılamayan fakat gelecek açısından köklü bir dönüşümü ifade eden bir olay yaşanmaktadır. Bugün, evet yaşadığımız şu günlerde Türkiye’nin uluslararası siyasette farklı bir konuma geldiğinin, bölge ve dünya siyasetinde yeni bir misyona sahip olduğunun, üstünde durmak gerekir.
“ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’le ilgili aldığı karardan sonra bir hafta gibi kısa sürede, İslam İşbirliği Teşkilatı’nı toplantıya çağırarak 48 ülkeyi üstelik 30’u devlet, meclis ve hükümet başkanının toplantıya katılmasını sağlayıp bir araya getirme başarısını göstererek, ‘Kudüs Filistin’in başkentidir’ kararıyla buna cevap vermek sadece özel bir olay olarak görülemez.” Bu durumu kavramaktan uzak olanlar, ‘toplantıya şu ülke katıldı, şu katılmadı veya düşük düzeyde katıldı’ derken meseleyi, anlamaktan ne kadar uzak olduklarının da elbette farkında değillerdir. Onlar, İstanbul toplantısına katılımda tereddüt yaşayan ya da düşük temsil düzeyinde katılanların da aslında eski ‘Ortadoğu-Batı’ ilişkilerinin değişiminin sonucu siyasi olarak, zaten önemsizleştiklerini de anlayacak durumda değillerdir. İstanbul deklarasyonuyla birlikte ortaya ‘yeni bir durum’çıkmıştır ve bunun yol açtığı önemli neticeler vardır.
İslam dünyası nerede?
“Bunlardan ilki, artık Filistin ve Ortadoğu meselelerinin uluslararası düzeydeki ‘temsil merkezi’ değişmiş bulunmaktadır. Türkiye, daha önce girdiği batı vesayetindeki dış politikadan uzaklaşarak, doğrudan kendi iradesiyle bağımsızlıkçı bir dış politika takip ettiği için, ortaya yeni bir irade koyarak meseleye sahip çıkarak bu merkezin adresi olduğunu göstermiştir. İkincisi, Filistin sorununu ABD çizgisinde hareket edegelen bazı Arap ülkeleri üzerinden kontrol eden Batı sistemi bu imkânı kaybettiği gibi artık bu ülkeler, sadece Arap coğrafyasında, İslam dünyasında değil bütün dünyanın gözünde de önemsiz hale gelmişlerdir. Bir diğer sonuç ise; Türkiye doğrudan doğruya dünya sisteminin patronajının aldığı bu karara sadece itiraz etmekle kalmayıp, buna uluslararası bir örgütlenmeyle karşıt cevap vermiş bulunmaktadır.”
Nerede o eski Arap devletlerinin dünya sistemi içerisinde petro-dolarlarla yaptıkları servetlerle ABD’ye bağlılıklarını sunarak, İslam coğrafyası üzerinde meydana getirdikleri bağımlılık atmosferinin ezikliği; nerede o Arap halkları ayağa kalktığında ‘Arap Baharı’ başlattığında bu insanları susturmak, bastırmak için darbe dâhil her türlü ahlaksız yola başvurarak kendi halklarına karşı iktidarlarını korumaktan başka bir şey düşünmeyen sefil şeyh/emir/kral unvanlı yöneticilerin korkaklığı? Bunların hepsi şimdi bu coğrafyada anlamını kaybetmiş, Batı’yla olan ilişkilerinin seviyesizliğinin ipliği pazara çıkmıştır.
Değişim anları
Türkiye’nin konumu sadece İslam coğrafyasında, Ortadoğu’da değişmekle kalmamış derken şunun üzerinde durmak gerektiğini ifade etmek isterim: Türkiye sadece kendisiyle sınırlı kalmayan bir bölgesel soruna liderlik yaparak, dahası uluslararası bir konuya doğrudan müdahil olarak, ‘insanlık sorunu’ yaratan, sistemin onayladığı bir politikayı reddetmiş olan bir ülke konumundadır.
Türkiye, İsrail’in devlet terörü ve işgalciliğini ve yayılmacılığını dünyanın gözüne sokarak uygulamaya devam eden tavrını destekleyen ABD siyasetine karşı çıkarken, aslında bir ilişki tarzının değiştiğini de ortaya koymuş olmaktadır.
“Bazı Arap yöneticilerini zora sokan, kendi halklarının yüzüne bakamaz hale getirecek olan da budur. Onlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında yükselen bir liderlik karşısında şaşkındırlar; onların Batı vesayetinden çıkan Türkiye’nin aslında sadece bölgede değil, dünyada yeni bir konumu sahip olduğunu şimdi anlayacak durumda olmadıklarını söyleyebiliriz.”
Yorum Yap