- 14.06.2017 00:00
Arka arkaya açıklanan verilere göre Türk ekonomisinde büyüme, tahminlerin üzerinde bir gelişme eğilimine girmiştir. Başta OECD olmak üzere uluslararası kuruluşlar, kurumlar ve bankalar Türk ekonomisiyle ilgili tahminlerini pozitif yönde şimdiden değiştirerek büyüme oranı tahminlerini ‘düzeltmeye’ başladılar. Nitekim önceki gün TÜİK tarafından açıklanan rakamların, ekonominin 2017’nin ilk çeyreğinde %5 büyüdüğünü ortaya koyması büyüme eğiliminin gücüne işaret etmektedir.
Nisan ayı ile ilgili veriler daha önce %4 artması beklenen sanayi üretiminin bir önceki yılın aynı ayına göre %6.7 arttığını göstermektedir. Burada önemli olan imalat sanayiinin ki ekonomik gelişmenin dinamosu olmasıdır ki burada artış %7.3 oranındadır. 2017 yılı Nisan ayında bir sene önceki aynı aya göre mevsim etkilerinden arındırılmış en yüksek artışın sermaye mallarında meydana gelmesi ise çok çok önemlidir. Ayrıntılı bakıldığında görülmektedir ki sermaye mallarındaki artışı, dayanıklı tüketim mallarındaki üretim artışı, onu ise enerji üretimi takip etmektedir. “Geçtiğimiz hafta açıklanan verilere göre ihracatın yedi ay üst üste arması, enflasyonun düşme eğilimine girmiş olması da hatırlanırsa Türk ekonomisinin dinamizmini sürdürdüğü açıkça görülecektir. Yatırım malları üretiminin büyümesi bilhassa Türkiye gibi ‘sanayileşme sürecinde’ ilerlemek durumunda olan ekonomiler için yapısal değişimin başarılacağını göstermesi bakımından da dikkatle takip edilmesi gereken bir olaydır.”
Yapısal değişim nedir?
Türkiye ekonomisi büyümeye devam ediyor, burada önemli olan büyümenin sürdürülebilir olması yani sürekliliği, giderek farklı bir aşamaya sıçrayacak performansı göstermesidir, fakat daha önemli olanı ise büyümenin hangi sektörlere dayandığıdır. Ekonomik büyümenin bir yıl önceki döneme göre toplam mal ve hizmet üretimindeki o yıl içindeki artışa oranlanarak hesaplandığı dikkate alınırsa, her türlü oransal artışın önemli olduğu söylenebilir. “Bununla beraber farklı ekonomik gelişme seviyelerinde bulunan ülkeler açısından büyümenin her türlüsü istenilen bir şey olmasına rağmen ileri düzeyde sanayileşmiş hatta post- endüstriyel aşamaya geçmiş ekonomilerden farklı olarak gelime sürecindeki ekonomilerde büyümeyi sürükleyen sektörün ‘sanayi-imalat sektörü’ olması bu meseleyi çok daha önemli hale gelmektedir.”
Bu bakımdan sanayinin üretim yapısındaki gelişmeleri analiz etmek, Türk ekonomisinin ihtiyaç duyduğu yapısal dönüşümün ne kadar mümkün olduğunu incelemek bakımından da gerekli olmaktadır. Ekonomi çevrelerinde sık sık bahsedilen ‘reform’ kavramı veya ‘yapısal reform’sözcüğü üretim yapısını ağırlıklı olarak ileri sanayi ürünleri üreten, bununla da kalmayarak ülkenin ihracat kabiliyetini bu sektör etrafında sürükleyen bir ‘dönüşümü’ ifade etmiyorsa, içi boş bir kavram haline gelecektir. Esas mesele, üretim yapısında bu değişimi gerçekleştirecek bir stratejiye göre ekonomik politikaları sürdürmekten geçmektedir.
Sanayileşmek!
İstanbul Sanayi Odası’nın geleneksel ‘Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’ araştırmasının bu yıl için söyledikleri de bu bakımdan oldukça dikkat çekicidir. İSO Başkanı Bahçıvan’ın durumu değerlendirirken ‘Sanayici kâr, ihracat, üretim ve istihdamda sınavları geçti’ demesi anlamlıdır. Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunun son üç yılda gerileyen ihracatını 2016’da artırarak 55.1 milyar dolara ulaşması, dahası bu sene kârlılık oranlarını %33.2 artırarak 37.7 milyara çıkarması sanayinin büyümesini sürdürme gücünü ifade etmektedir ki burada başka bir göstergenin de bunu teyit ettiği görülmektedir; araştırmaya göre, sanayinin öz kaynakların kârlılığı %16.2 ye çıkarak banka kârlılık oranının üstünde bir seviyeye ulaşmıştır.
Türkiye ekonomisinin bu çizgiyi sürdürerek ‘ekonominin yapısını sanayi merkezli bir dönüşüme yönlendirmesi için bu eğilimi sürdürmek mecburiyeti vardır’ bunu taşıyacak potansiyelin temellerinin oluştuğunu düşünüyorum.
Yorum Yap