- 16.12.2019 00:00
Tanıl Bora’nın ilk olarak 1994 tarihinde Birikim dergisinde yayımlanan (daha sonra revize ederek Milliyetçiliğin Kara Baharı adlı derlemesine de dahil ettiği) ”Türkiye’de Milliyetçilik Söylemleri: Melez Bir Dilin Kalın ve Düzensiz Lügati” adlı makalesi Türkiye’de egemen olan milliyetçilik akımları üzerine yazılmış belki de en derli toplu ve ufuk açıcı çalışmadır.
Bora bu makalede 1990’lar Türkiye’si bağlamında beş milliyetçilik söylemi belirler. Bunları sırasıyla resmi milliyetçilik ya da Atatürk milliyetçiliği, Kemalist ulusçuluk, liberal ”yeni-milliyetçilik”, Türkçü radikal milliyetçilik, İslamcılıktaki milliyetçilik olarak adlandırır. Bora’nın makalede üzerinde en çok durduğu milliyetçilik söylemi ise Atatürk milliyetçiliğinin modernist-Batıcı damarından beslenen liberal ”yeni-milliyetçiliktir. Bu söylem ”milli kimliği, dünyanın ileri/zengin ülkelerinin, yani Batı’nın düzeyine erişme şevki ve yeteneği temelinde tanımlar”. Ekonomik başarılara verdiği önem zaman zaman ”piyasa fetişizmi”, ”refah şovenizmi” ve ”sınıf ırkçılığına” dönüşür. Gençliğe ve popüler kültüre olan düşkünlüğüyle kendini yirmi birinci yüzyılın milliyetçiliği olarak tanıtır.
Bora’nın makalesinde detaylı bir şekilde analiz ettiği liberal milliyetçilik söyleminin en ateşli savunucularından biri, yıllar boyu Türk basınının amiral gemisi olarak tabir edilen Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliği ve başyazarlığını üstlenen Ertuğrul Özkök’tür. ”Dünyaya açıklık, hayattan zevk almaya olan tutkunluk, bilgisayar ve İngilizce gibi ’bilgi toplumu’ donanımlarına hakimiyet” gibi değerler Özkök’ün övgüler düzdüğü yeni Türk’ün belirleyici nitelikleri arasındadır.
”Biz Türkler artık müziği, hayvanı, çevreyi sevmeyi öğreniyoruz ”dur (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 13.6.1994). Yeni Türk, fiziksel olarak da eski Türk’ten farklıdır. “Türk nesli güzelleşiyor”dur (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 4.11.1992). Özkök, Güneydoğu’da bacağını kaybeden bir askerden bahsederken “ince tel çerçeveli gözlükle rötuşlanan incecik yüzüyle yeni Türk gencinin değişen, çağdaşlaşan portresi ”ne dikkat çeker (Hürriyet, 4.11.1992); dünya güreş şampiyonluğunu kazanan Sabahattin Öztürk’ü anlatırken ise “Çağdaş ve güzel. Bıyıksız, iri, genç ve modern. (…) Bizim Sabahattin’imiz Garp’tan daha yakışıklı, daha modern, daha çağdaş.” (Hürriyet, 29.8.1993) ifadelerini kullanır.
Ertuğrul Özkök’ün pazarladığı liberal milliyetçilik söyleminde 1990’larda bir tür yeniden doğuş yaşayan Türk pop müziği de önemli bir yer kaplar. Özkök, “pop müziğimizin Türk müziği ile barışmasını, Türk müziğini ağzına almayan gençlerin şimdi Tarkan’ın kıvrak müziği ile dam etmesini”, “muazzam bir millî ozmos” olarak selamlar (Hürriyet, 13.6.1994). Türk pop müziğinin rönesansını ”devletin kültür politikasıyla kotarılamayan Gökalpçı Doğu-Batı Sentezi’nin piyasa dinamiğiyle ve ‘sivil’ düzeyde gerçekleşmesi olarak” kutlar. “Türkiye 19. yüzyıldan beri aradığı muazzam sentezi nihayet buluyor. Batı ritmi ile Doğu’yu yaşamayı keşfediyoruz.” (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 30.5.1993):
(Tarkan) 7’den 70’e Türkiye’yi birleştiren, bu coğrafyanın gerçek anlamda ilk Doğu-Batı Sentezi mega starı.(…) Tarkan’ın düğmeleri açık gömleğinden fışkıran yeni müzik, Doğu’yu reddeden ama Batı’da bir türlü karaya ayak basamayan bir ekzodüsün, bir zihniyet göçünün, bir estetik nomadlığının ilk yerleşikliğe geçiş işaretini veriyor. (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 3.7.1994)
1990’larda yeni Türk’ün izlerini sürmeye başlayan Özkök aradan gecen çeyrek asırlık dönemde de bu arayıştan vazgeçmez. Örneğin 19 Mayıs 2000’de yayımlanan bir yazısında ”artık yeni bir Türkiye’nin doğduğunu, yeni Türkler’in bu ülkenin imajına hakim olmaya” başladıklarını ilan eder. ”Hem davranışları, hem fizikleri, kılık ve kıyafetleriyle gelişmiş ülkelerden hiç de geri kalmayan, birçok alanda öne dahi gecen yeni Türkler, bu ülkeye müthiş bir gelecek vaat” etmektedirler, çünkü ”Bu ülkenin neredeyse 40 yılına mal olan karamsar ve negatif entelijensiyasını bir safra gibi” üzerlerinden atmışlardır. ”Ciğerleri pozitif enerjiyle” doludur. ”Aydın olmayı, ülkesini insafsızca eleştirmekle eşanlamlı gören, toplumun siyaset dışındaki alanlara ilgisini küçümseyen, hatta sarakaya alan hım hım zihniyete” kırmızı kart göstermişlerdir. Gelecek, bu yeni Türklerindir.
Bu bağlamda son dönemde Batıda ismi en çok anılan ”Türkler” arasında yer alan Gaye Su Akyol hakkında ünlü New York Times gazetesinde yayımlanan bir makalenin Ertuğrul Özkök’ün menziline girmesine de şaşırmamak gerekiyor.
Konuya 12 Aralık 2019 tarihli köşesinde ”Teşekkürler Alex Marshall. Türkiye 5’ten büyüktür dedin” başlığıyla değinen Özkök, Marshall’ın yazısını ”müthiş bir popüler kültür analizi” olarak nitelendiriyor. ”1970’lerde Barış Manço, Moğollar, Erkin Koray gibi isimlerin geliştirdiği ’Türk psychedelic rock’ müziğinin yeniden doğuşunu” anlatan makale, ”gerçek anlamda milli ve yerli bir rock müziğini tarif” etmektedir.
Marshall ”1980’de askeri darbenin bastırdığı itiraz kültürünün yeniden doğuşuna işaret etmekte haklıdır, çünkü ”o müzik Türkiye’nin ’masum yıllarının müziği’”dir. Yazısını Alex Marshall’a ”kocaman bir merhaba” göndererek bitiren Özkök “Teşekkürler Alex… Bütün dünyaya Türkiye’nin beş siyasetçiden büyük olduğunu gösterdin” diye eklemeyi de unutmaz.
Bu kısa özetin sorunlu olduğunu, Özkök’ten pek de haz etmediğim için yazıyı çarpıttığımı düşünüyorsanız tek yapmanız gereken yukarıda verdiğim link’e tıklayarak yazının orijinalini okumak. Ama önceden uyarayım. Gaye Su Akyol’la yapılan bir söyleşiye dayanan bu makalenin Özkökçe versiyonunda tek bir şey eksik: Gaye Su Akyol!
Nedenini tahmin etmekse pek zor değil. ELLE Style Awards 2019 tarafından verilen ”Yılın Müzik Yıldızı” ödülünü alırken yaptığı teşekkür konuşmasına ”Hanımlar, beyler, translar, lubunyalar, queer’ler, serseriler, seferiler, güvensiz suda yüzenler, ateşle dans edenler ve izafi dünyanın tekinsiz yolcuları” diye başlayan ve ödülü ”ataerkil ve müthiş sıkıcı bir dünyada her şeye rağmen var olma mücadelesi veren, ön yargıları kırıp kendi olma cesaretini gösteren, ’elalem ne der’ diye umursamadan risk alan, yaratan, üreten, devinen, dans eden, kahkaha atan, varlığı birer başkaldırı olan ve kendini kadın olarak tanımlayan herkese” ithaf eden Gaye Su Akyol en azından ideolojik olarak Özkök’ün yeni Türk tanımlamasına sığmaz çünkü.
Özkök’ün hayallerini süsleyen yeni Türkler, Washington’a her gittiğinde kaldığı Watergate Oteli’nde üst düzey yöneticilik yapan, Amerika’nın en iyi doktorları sıralamasına giren, Columbia’dan MBA diploması alan Türklerdir. ”Kainatta ilgilenecek, sevinip üzerine hayaller kurulacak milyonlarca güzel şey varken bu coğrafyaya biçilen payla yüzleştikçe” kahrolan Akyol gibi Türkler değil.
12 Eylül darbesini ”bir kabusun bitişi” olarak yorumlayan, ”Evren Paşa’nın Paper Moon’daki sakin akşam yemeğini” hayranlıkla seyreden Özkök’ün dünyasında Türk psychedelic rock’ı da ”masum yılların müziği”ne dönüşür elbette. Bahçelievler’in, Çorum’un, Maraş’ın, sokaklarda katledilen, hapislerde işkenceden geçirilen binlerin kendine yer bulamayacağı yılların. Ya da Erdal Erenlerin, Kürtçe yasaklarının olmadığı ”huzur” (!) ortamlarının.
Siz yine de Ertuğrul Özkök’ün Gaye Su Akyol’uz Gaye Su Akyol yazısını okuyun. Her dönemin makbul Türk’ü Özkök’ün zihin dünyasını anlamak için. Liberal milliyetçiliği tanımak için. Sulandırılmış milliyetçiliğin su katılmamış milliyetçilikten çok da farklı olmadığını görmek için. Bu ülkede kim başbakan ya da cumhurbaşkanı olursa olsun, asıl iktidarın milliyetçilik olduğunu hatırlamak için.
İçiniz sıkılırsa da Gaye Su Akyol dinleyin. Ve Özkökgillerin olmadığı bir dünyanın hayalini kurun. Ve unutmayın: ”İstikrarlı hayal hakikattir”.
Yorum Yap