Otoriterleşme ve büyük resmi görmek!

  • 31.12.2014 00:00

 Her ne kadar “umurumuzda değil” deseler de, bundan birkaç yıl öncesine kadar Batı tarafından ‘model’ ülke olarak pazarlanan Türkiye’nin imajının yerlerde sürünmesi, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin adlarının Putin, Orban gibi otokratlarla anılmaya başlaması AKP yanlısı medyada yazanların asabını iyice bozmuşa benziyor.

Ahmaklar ve ‘Yeni Oryantalistler’

Bu bağlamda kimileri AKP’nin otoriterleştiği tezinin Batı’da‘psikolojik ihtiyaçlar nedeniyle artık bir varsayıma dönüşmüş’ olduğunu öne sürer, iktidarı eleştirenlerin  kendilerini‘toplu bir ahmaklık ritüeline’ kaptırdığını iddia ederken, kimileri de ‘Batılı siyasal çevreler’ ile ‘entelektüeller’ arasında ‘hastalıklı boyutları olan’ bir ilişkinin yaşanmakta olduğunu’savunuyor. Buna göre Türkiye’nin ‘dünya kamuoyunun gözünde basit bir polis devleti haline getirildiğini’ (elbette kimler tarafından olduğu belirtilmeden), ‘büyüyen Türkiye’nin iç siyasette ve bölgesel gelişmelerde inisyatif kazanmasının’istenmediğini öğreniyoruz.

En çok da Batı’nın ve onun kuyruğuna takılanların şekil hatalarına odaklanıp esası kaçırdıkları, büyük resmi göremedikleri tezi dillendiriliyor. 17-25 Aralık’tan bu yana yaşananların siyasi iktidarın muhalefeti bastırmasından ibaret olmadığı, asıl meselenin ‘meşru’ ile ‘gayrı meşru’ arasındaki bir kavga olduğu iddia ediliyor. ‘Gayrı meşruya’ yönelik hamlelerin özgürlüğe müdahale olarak algılanmasının ‘kestirme’ ve ‘önyargılı’ bir okuma olduğu öne sürülüyor.

Daha da ötesi, ‘yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, çoğulculuk’gibi değerlerin arkalarında yatan dinamikler dikkate alınmadan savunulmasının ‘global bir klişe’, hatta ‘yeni oryantalist bir tavır’ olduğu iddia ediliyor. ‘Gayrı meşru’ yapıya karşı hamlelerin bir otoriterleşme dalgası olarak lanse edilmekten vazgeçilmesi çağrıları yapılıyor.

Hangi büyük resim?

Bir an için bütün bu iddia edilenlerin tümünün doğru olduğunu kabul edelim. Hatta son birkaç yıldır tanık olduklarımızın ‘meşru’ile ‘gayrı meşru’ arasında bir iktidar mücadelesinin de ötesinde‘gayrı meşru’ yapının bir darbe ile ‘meşru’ hükümeti devirme girişimi olduğunu varsayalım. Ve bir dizi soru soralım.

‘Meşru’ iktidar ile ‘gayrı meşru’ darbeci yapı 10 sene boyunca bu ülkeyi birlikte idare etmedi mi? Ülkenin tüm kurumlarına sızdığı söylenen ‘gayrı meşru’ doku altın çağını AKP döneminde yaşamadı mı? Bizzat dönemin Başbakanı tarafından ifade edildiği gibi, ‘ne istedilerse verilmedi mi’?

Yoksa ülkeyi yönetenlerin hukuk dışı işlemlerden haberdar olmadığını mı düşünmeliyiz? Sıkça söylendiği gibi‘kandırıldığına’ mı inanmalıyız? ‘Gayrı meşru’ dokunun bünyeyi sarmasına göz yuman, bunu teşvik eden siyasetçilerin sorumluluklarını görmezden mi gelmeliyiz? Bu işbirliğinin ‘kimi sanık hakkı ihlalleri, kitlesel gözaltı furyaları ve soruşturma gizliliğinin yerlerde sürünmesi dışında … Türkiye’nin sivilleşme sürecinde hafife alınmayacak bir rol’ oynadığını mı düşünmeliyiz? Bunu savunmak da iktidar tarafından‘kandırılmak’ olmaz mı?

Peki kendi celladıyla suç ortaklığı yapan ‘meşru’ iktidar hala meşru mudur? Ve cellat kendi boynunu vurmaktan vazgeçer, biat ederse bu işbirliğine kaldığı yerden devam edecek midir?

Demokrasi ve hukukun ırzına geçmek

Yolsuzlukları ‘bahane ederek’ seçilmiş hükümeti devirmeye çalışan bu ‘gayrı meşru’ yapının darbe girişimini boşa çıkarmanın en kestirme yolu bu iddiaların geçersizliğini kanıtlamak, yolsuzluğa bulaşanları yargılamak mıdır, hukuku askıya almak, soruşturmaların üzerini kapatmak mıdır?

AKP’yi eleştirenleri ahmaklıkla, oryantalistlikle suçlayanlar uçaklarına bindikleri siyasetçilere “kasetler montaj demiştiniz, öyle olmadığı bilimsel raporlarla kanıtlandı; bu konuda ne düşünüyorsunuz” diye sormuş mudur?

“Yolsuzluk soruşturmasında ele geçirilen paralar faiziyle birlikte suçlananlara iade edildi, bu nasıl iş” diyebilmiş midir? Yolsuzlukla suçlanan bakanların neden hala 

Her otoriterleşme, otoriterleşme değildir!

Darbeci ‘gayrı meşru’ yapıya karşı girişimleri otoriterleşme olarak tanımlamayalım, peki. Ve ‘yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, çoğulculuk’ gibi değerlerin arkalarında yatan dinamiklere bakalım.

İki örnek.

Gezi olayları. Diyelim çadırları ‘gayrı meşru’ yapı yaktı. Hükümetin de basireti bağlandı, aşırı tepki verdi. Aradan geçen 1.5 sene bu basiretin çözülmesine yetmedi mi peki? Neden Gezi’de öldürülenlerin davaları hala sürüyor?

Cumhurbaşkanı’na hakaret edilince ‘en kahraman Rıdvan’kesilen savcılar – üstelik paralellerden temizlenmiş Türk yargısı – neden bu ölüm ve yaralanmaların hesabını hala sormadı? Onun yerine Gezi’ye katılanlar birer birer yargılanmaya başladı? Çarşı grubunu darbeye kalkışmak suçlamasıyla mahkemeye vermek nasıl bir ‘dinamiğin’ ürünüdür?

Soma. 300 kişinin öldüğü bir maden kazasından sonra tek bir bakan istifa etti mi? Bırakın bakanı herhangi bir siyasetçi, sorumluluk üstlendi mi? Yerde yatan protestocuya attığı tekmeyle 2014 yılının fotoğrafları arasına giren Yusuf Yerkel hala siyasilere gezilerinde eşlik etmiyor mu? Tüm bunlar, sizin terimlerinizle konuşalım, darbeye elverişli bir ortam yaratmıyor mu?

‘Fena halde yanılan’ aydınlar

Yerimiz dar. Kobani’den barış sürecindeki ayak sürümelere, MİT ve polise olağanüstü yetkiler veren yeni yasalardan, maliyeti bile belli olmayan kaçak AK Saray’a, işini kaybeden gazetecilere, internet yasaklarına, artık gündelik bir hal alan belli bir yaşam biçimini topluma dayatma çabalarına girmiyorum bile.

Ama şunu çok merak ediyorum. Büyüyen Türkiye’nin imajını onu Batı’ya şikayet eden, ‘fena halde yanılan’ entelektüeller mi bozdu, yas tutan madenci yakınlarını bile tokatlamaya yeltenen, 14 yaşındaki çocuğunu yeni gömmüş bir anneyi meydanlarda yuhalatan, kürtajı Roboski’ye, vatana ihanete denk tutan Erdoğan mı?

Bunlar da büyük resmin parçası değil mi? Haydi biz ahmağız, kafasını Erdoğan’a takmış, Batılı ‘dostlarından’ yardım dilenen hastalıklı oryantalistleriz, büyük resmi göremiyoruz. Siz görüyor musunuz?

Yukarıdaki sorulardan bir tanesini – bakın hepsini demiyorum, bir tanesini – lafı eğip bükmeden, Erdoğan’ın gözlerinin içine baka baka ona sorabilir misiniz? Sordunuz diyelim, sorduktan sonra hala havuz medyasında yazmaya devam edebilir, Cumhurbaşkanının gezilerine katılabilir misiniz?

Bu soruları başınıza bir şey gelmeden soramadığınız bir rejim demokratik midir peki? Buna demokrasi diyorsanız o halde yıllarca askeri vesayete karşı neden mücadele ettiniz?

Diyelim siz ‘Ben vesayete vesayet demem, vesayet askeri olmadıkça’ düsturuna inananlardansınız. Eksileriyle artılarıyla Yeni Türkiye’nin eskisinden iyi olduğunu düşünüyorsunuz. Şu‘paralleller’ bir temizlensin, seçimler hayırlısıyla atlatılsın, eksikler de tamamlanır diyen ‘acilciler’densiniz.

Doğruyu gören bir siz misiniz peki? Sizin gibi düşünmeyenlere, sizin soramadığınız soruları soranlara – üstelik çoğunu kişisel olarak da tanıyorsunuz – neye dayanarak ‘ahmak’ ya da ‘yeni oryantalist’ diyorsunuz? Birilerinin size “gözünüzü cemaat nefreti bürümüş” demesinden ya da sizi ‘yandaşlıkla’suçlamasından ne farkı var bunun?

Hem o ‘ahmak’ ya da ‘yeni oryantalist’ dediklerinizin Türkiye’nin otoriterleştiğini görmek için Batı’ya ihtiyacı mı var sanıyorsunuz? Batı önemsiz diyen de sizsiniz üstelik. Okumayın Batı basınını. Okumayın o ahmakları. Kendi doğrularınızla‘alaturka demokrasinizin’ yağında kavrulun.

Zaman kimin yanıldığını göstermeyecek mi sonunda?

http://www.diken.com.tr/otoriterlesme-ve-buyuk-resmi-gormek/

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums