- 21.03.2015 00:00
Şeyh Sait İsyanı sert bir şekilde bastırıldıktan sonra 16 Mayıs 1926’da Biroye Hesike Teli’nin öncülüğünde Birinci Ağrı Başkaldırısı başladı. Çatışmalar sonucu Türk birlikleri Doğubeyazıt’a kadar çekildi.
Üçüncü Umum Müfettişliği’nin de kurulmasına sebep olacak olan Ağrı Başkaldırısı’nın özgün nitelikleri üzerinde durmak gerekir. Bu farklılığın temelinde, Kürt ulusal birliğine dayanan, bağımsız bir Kürt devleti kurmayı amaçlayan Xoybun(Hoybun) örgütünün varlığı bulunmaktaydı. Örgütün ideolojisi gereği, ilk defa bir Kürt örgütü, Kürdistan’ı işgalcilerden kurtarıp milli bir devlet kuracağını tüzüğüne yazıyor ve dünyaya açıklıyordu. Bu başkaldırıda ağa, eşraf, şeyh ve seyitlerin yanında ilk defa daha etkin olarak eğitimli, donanımlı asker ve sivil aydınlar yer alıyordu. Yine ilk defa ciddi bir askerî eğitimden geçmiş, askerî hiyerarşiye sahip, üniformalı bir Kürt ordusu kurulmuştu. 28 Ekim 1927’de Hoybun, Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etti.
İhsan Nuri Paşa, Kürt ordusunda genelkurmay başkanı olarak görevlendirildi. Ağrı Savaş Konseyi isimli sivil örgüt savaşla ilgili konularda karar alıyor, aynı zamanda bir parlamento ve temyiz mercii olarak da çalışıyordu. Kürtler ilk defa gerilla tarzında savaşıyorlardı. Savaş olmadığı dönemlerde askerler köylerine dönüyor, üretime katılıyorlardı. Bu başkaldırıya kadınlar da etkin bir biçimde katılıyorlardı. Yine ilk defa Ağrı’da özgürlük ve bağımsızlığın simgesi olarak bir bayrak kullanılmış, bu bayrak askerî karargâhın bulunduğu Yeşiltepe’ye dikilmişti.
Ağrı Savaş Konseyi, Kürt hükümetinin egemenliği altına girmiş yerlere vali, kaymakam, nahiye müdürü atamaları yapmaya başladı. Yine Kürtlerin direniş tarihinde ilk defa Ağrı’da kurulan bir mahkemede yargılama faaliyeti yürütülüyordu. Halktan alınan vergileri ve harcamaları gösteren bilançolar tutmak üzere bir mali büro oluşturulmuştu.
1926 ve 1927 yıllarında gerçekleşen çatışmalarda netice alamayan devlet afla direnişi kırmak istedi. Devletin 9 Mayıs 1928’de çıkardığı genel affa Hoybun çok sert tepki gösterdi ve halka affın devletin geçmişte de uyguladığı bir tuzak olduğunu belirtir 23 sayfalık bir broşür dağıttı. Ağrı savaşlarının yaşandığı süreçte devlet ile Hoybun arasında propaganda alanında sıkı bir mücadele yaşandı. 1927 yılında çıkarılan sürgün kanunuyla sıkıyönetim bölgesinden ve Bayazıt (1927’de Karaköse,1938’de Ağrı) vilayetinden 1400 kadar fert ve aileleri ve 80 adet isyankâr aile ve bölgeler içindeki ağır ceza hükümlüleri batı illerine sürgün edildi.
Devleti yönetenler isyanın yaygınlaşmasından endişe duymaya başlamışlardı. 28 Aralık 1929’da Mustafa Kemal’in başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu toplantısında 1930 yılında genel bir saldırının yapılması karara bağlandı. Bununla birlikte kurulan diplomatik ilişkiler sonucu İran ve Sovyetler Birliği ile anlaşıldı ve ortak bir cephe oluşturuldu. Hattâ Kürt ordusunu kuşatabilmek için İran ile küçük bir sınır değişikliği yapıldı. Ordu, 2 Temmuz 1930’da 30.000 kadar asker ve 52 uçakla büyük bir saldırı başlattı. 14 Eylül 1930’da Kürt ordusu dağıtıldı, başkaldırıyla ilgili olarak 700 kişi yargılandı, 31 kişi idam edildi, çoğu kişi değişik cezalara mahkûm edildi.
Ağrı İsyanı’nın da bastırılmasından sonra, 26 Eylül 1932’de Bekir-Diyarı’nda, yani Diyarbakır’da Mustafa Kemal verdiği nutukta, şunları söyledi: “Buraya konduğumuzdan beri ne olduğumuzu anlatmaya çalıştık ve anlatıp duruyoruz ki; Türk eli büyüktür ve yeryüzünde yalnız o büyüktür. Her yeri dolduran Türk’tür ve her yanı aydınlatan Türk’ün yüzüdür.” Bu ideolojik saldırı, Kürtler arasındaki huzursuzlukları artırmaktan başka bir işe yaramadı ve Ankara sürekli tetikte bekledi.
umitkardas@gmail.com
www.umitkardas.com
twitter.com/umit_kardas
Yorum Yap