Ergenekon, Balyoz ve KCK

  • 10.05.2014 00:00

 Cumhuriyet, bürokratik devlet üzerinden bir ulus inşa ederken ideolojisi, kurumları ve uygulamalarıyla rejimin niteliğini de belirliyordu. Totaliterliğe yakın bir otoriter tek parti rejimi. Bu rejimin en önemli koruyuculuğunu silahlı bir güç olan ordu yapıyordu. Yukarıdan Batılı olmaya, modernleştirilmeye ve tek tipleştirilmeye çalışılan toplumun zorla da olsa dönüştürülmesi gerektiğine inanılmıştı. Bu nedenle 1921’de özerklikleri barındıran bir anayasa yapılmışken aniden merkeziyetçiliğe kayıldı. Kuvvetler birliği anlayışı içinde yürütmenin henüz ortaya çıkmadığı meclis hükümeti sistemi içinde kalındı. Yargı da meclisin içinden çıkıyordu. İstiklal Mahkemeleri bu sistemin ürünüydü.

1940’lı yıllara kadar bu durum böyle devam ederken, 40’lı yılların ortalarında bu rejimin teminatı sayılan ordu içinde cuntalaşmalar başladı. Genç subaylar yetersizlikler içinde kalan, modernleşemeyen ve önleri yaşlı subaylar tarafından tıkanan kurumdan ve bunu değiştirmeyen siyasetten memnun değildiler. Nitekim çok partili rejime geçildikten sonra Demokrat Parti de orduda bir reforma gidemedi. Demokratik değer ve geleneğin bulunmadığı siyasi alanda kutuplaşmalar arttı, otoriter bir dönemin düzenlemesi olan 1924 Anayasası yetersiz kaldı. Cumhuriyet ideolojisinin ve kurumlarının bekçisi olduğu zihniyetiyle yetişmiş genç subaylar çevreden gelen ve giderek otoriterleşen DP’yi tehlike olarak gördüler ve Cumhuriyetin korunmasının kendilerine bırakılmış bir görev olduğu inancıyla 27 Mayıs 1960’ta Türkiye’yi darbeler sarmalına sokacak bir askerî darbe yaptılar. Böylece Cumhuriyetçiler rejimi kontrol altına alacak hamleyi yapmış, endoktrinasyonu sağlamışlardı.

61 Anayasası’nın getirdiği görece özgürlük ortamı içinde sosyal gelişmenin ekonomik gelişmeyi aşması tespitiyle ve şiddetin dozunun artması sonucu ordu üst kademesi bu kez 9 Mart cuntasını tasfiye ederek generallerin muhtırasıyla askerî bir darbe yapıyor ve Cumhuriyetin otantik hâlini tahkim ediyordu. 12 Mart 1971 muhtırası ile birlikte Anayasa’da yapılan değişikliklerle askerin MGK’daki etkinliği artırılıyor, askerî yargının alanı genişletilerek Askerî Yüksek İdare Mahkemesi kuruluyor ve en önemlisi Devlet Güvenlik Mahkemeleri Anayasa’ya konularak faaliyete geçiyordu. Sıkıyönetim Mahkemeleri ve DGM’ler bu gelişmenin ürünüydü. Ancak DGM’leri 1973 yılında kuran 1773 sayılı kanun 1975 yılında Anayasa Mahkemesi’nce usule ilişkin nedenlerle iptal ediliyordu.

1978’de İspanya, faşist Franco dönemi sonrası 1978 Anayasası’yla barış, demokrasi ve özgürlüğe yelken açmış ve merkeziyetçilikten uzaklaşarak özerk bölgelerle yetki paylaşımına gitmişken Türkiye 1980 öncesi yaşanan şiddet sonucu bir kez daha ve daha da ağır olmak üzere ordunun askerî darbesiyle karşılaşıyordu. Bu darbe, Cumhuriyetçi otoriter rejimi öyle tahkim ediyordu ki 44 yıl geçmesine rağmen Türkiye üzerine geçirilen deli gömleğini çıkaramıyor, askerî darbe ürünü bir anayasa ve yasalarla yaşıyordu. Bu dönemde de Sıkıyönetim Mahkemeleri geçmişteki işlevini görüyordu. Tabii hâkim ilkesine tamamen aykırı olan DGM’ler derhal 82 Anayasası’nın 143. maddesine monte ediliyor, 1983’te faaliyete başlıyor, 1991’de çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu ile adil yargılanmayla ilgisi bulunmayan yargısal süreçlerle terör yaratıyordu.

1980 askerî darbesi sonrası koyulaşan askerî vesayet sistemi, tahkim ettiği demokrasisiz ve hukuksuz cumhuriyeti korumaya devam ediyordu. 2002 yılına gelindiğinde mağduriyetten ve çevreden gelen bir kadro, seçimle merkeze geldiğinde orada sürekli iktidarda olan bir güçle karşılaştı. İç dinamiğin kemikleşmiş antidemokratik rejimi tasfiye gücü yoktu. Bu nedenle AKP, AB ipine sarıldı, içeride demokrat, liberal unsurlarla birlikte Cemaat’i de konsolide ederek direnmeye çalıştı. Başlangıçta hükümet sürekli bir saldırı karşısında kaldı. 2002-2004 darbe plan ve teşebbüsleriyle geçerken, AB hedefi ve uyum paketleri çerçevesinde 1982 Anayasası’nın DGM’leri düzenleyen 143. maddesi 2004 yılında yürürlükten kaldırıldı. Ancak askerî bürokrasinin DGM’lerin kaldırılmasına karşı çıkması üzerine, bunların yerine tabela değişikliğiyle Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kuruldu.

Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarını tarihsel siyasi süreci anlamadan, rejimin niteliğiyle hukuk ve yargı arasındaki bağları kurmadan anlamak mümkün değildir. Ancak bazı sanık ve hükümlülerin adil yargılanma hakkının zedelenmesi ve cezaevinde hasta olarak tutulması durumu çok önemlidir. Devam edeceğim.

umitkardas@gmail.com

www.umitkardas.com

twitter.com/umit_kardas

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums