Akılcı, Modernist İslamcılar (1)

  • 4.02.2019 00:00

 Fütühat’ta şöyle bir buluşmadan bahsedilir. Henüz Şeyh’ül Ekber olmamış genç delikanlı İbnü’l-Arabî ile Kurtuba Kadısı İbn-i Rüşd’ün buluşmasıdır bu. Görüşme, üç kelimelik bir sohbetle son bulur.

İbn-i Rüşt; “evet mi?” diye sual eder. Yani seninle aynı şeyi mi gördük?

İbnü’l-Arabî ise duraksamadan “evet” diye cevap verir.

Bu olumlu cevap karşısında İbn Rüşd’ün yüzünde hafif bir tebessüm belirince bu sefer İbnü’l-Arabî “hayır” diyerek Rüşt’ün üzülmesine neden olur.

İki “evet” bir “hayır” ile sonuçlanan bu sohbette esas itibariyle felsefe, akıl, hakikat ve metafizik mevzubahis edilmiştir. “Evet” kısmı; hakikat arayışı noktasında ortak bir zeminde buluşulabilirliği; “Hayır” ile de; aklın ve felsefenin yol ve yöntem noktasındaki yetersizliği vurgulanmıştır.

Rüşd, “hakikate nasıl ulaşırız” sorusuna; bunun ancak vahiy ile kardeş yaptığı “akılla” onun da yolunun Aristoteles’i doğru okumaktan geçeceğini iddia ederek bir cevap bulmaya çalışmıştır.

Alman düşünür Voegelin, Schmitt’in görüşünden de yola çıkarak, modern ideolojilerin temelindeki kollektivist yaklaşımın kökünün İbn Rüşd’çü kolektivizmde bulunduğunu ifade eder. 

İbnü’l-Arabî ise akılcı yaklaşımı esas alan bu düşünceden ayrılarak vahyi, bilgi kaynağı olarak görür ve savunur. Yine başka bir Aristotelesçi İbn-i Sina, metafiziğin konusunun Allah’ın varlığını ispat etmek olduğunu ifade ederken İbnü’l-Arabî; Allah’ın varlığı müsellemdir der.

Gazali ise; Aristoteles gibi Yunan filozofları başta olmak üzere Farabi, İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd gibi filozofları tenkid etmiştir. Bunun önemli bir nedeni; özgün İslam düşüncesinin oluşması idi. Önemine binaen “özgün İslam düşüncesinin oluşması”meselesine bilhassa döneceğiz.

Ondan evvel bugün dahi paçamızı kurtaramadığımız aklı, akılcılığı öne çeken anlayışı biraz daha irdeleyelim.

16.yüzyılda Vatikan’ın Rafael’e yaptırdığı meşhur “Atina Okulu Tablosu”nda batılıların Averroes olarak andığı İbn-i Rüşd’ün de bir portresi bulunmaktadır. Oysa Osmanlı ulemasının seviye olarak çok düşük gördüğü İbn-i Rüşd’ü batı dünyası neden bu kadar önemsedi? Örneğin tabloda neden Gazali yerine İbn-i Rüşd tercih edildi?

Çünkü Gazali, “El-Munkız min ed-Delal” adlı eserinde; “Akıl, tabiatı icabı sınırlı bir güce sahip olduğundan her zaman yanılgıya düşebilir” dediği için aklı öteleyen, felsefe düşmanı bir âlim olarak nitelendirildi.

Gazali’ye göre insan, beş duyu organı, akıl ve kalp gibi kuvvelerin bilmedeki sınır ve kapasitesini onlardan bilhassa aklın her zaman yanılabileceğini kabul etmesi gerekiyor. Dolayısıyla bilmek, temel bilgilere dayanarak önce eşyayı beş duyu ile algılamak sonra akıl ile idrak etmek daha sonra duyuların ve aklın verilerini tecrübe etmektir.

Ona göre kalp, insanda hem maddi hem de manevi bakımdan en yetkin organdır. Kısacası akla önem vermekle birlikte aklı yetersiz gördüğü için pozitivist dünyada pek makbul görmemiştir.

Tehafütü'l Felasife, İhsan Fazlıoğlu’na göre ilk modern felsefe metnidirGazali ile birlikte felsefe bir doktrin olmaktan çıkıp bir perspektife dönüşüyor. Öyle ki Gazali’den sonra düşünce dünyası alabildiğince genişliyor, renkleniyor ve farklı ekoller ortaya çıkıyor.

İbn-i Rüşd ile yapılan tartışma bilinenin aksine “felsefe gerekli mi değil mi” tartışması değildir. Felsefeyi bir düşünce metodolojisine dönüştürüyor Gazali.  Ve eleştirel bir tutum sergiliyor. Yani aklı ve felsefeyi eleştirmiyor, belirli bir felsefe yapma tarzını eleştiriyor.

İbn-i Rüşd ise buna klasik Aristotelesçi bir yaklaşımla cevap veriyor. Bu yüzden İbn-i Rüşd bizde İhsan Fazlıoğlu’nun ifadesiyle ilkokul seviyesinde bir kişi olarak görülür. Çünkü dönemi itibariyle o denli bilimsel gelişme yaşanırken Rüşd, ısrarla klasik Aristolesçi bir anlayış üzerine felsefe üretmiştir.

İbn’ül-Arabi de Füsusu’l Hikem’de aklı sınırlayıcı ve indirgeyici görür. Ve aynı eserde “Akıl hakikati olduğu gibi idrakten acizdir” der. Epistemolojik olarak duyular ile akıl arasındaki farklardan biri, aklın alanına ait bilginin kavramsal olmasıdır. Fakat söz konusu bu bilgi idraki aynen veremez, ancak idrak altında bulunan şeyleri verebilir.

İbn’ül- Arabi epistemolojisinde aklın sağladığı bilgi, maddî âlemin bilinmesini ifade eden dışsal bilgi olmaktan öteye gidememektedir.

Fütuhat’ta ise meseleyi şöyle izah eder. Akıl duyulara tabi olduğu için, hatalı duyumlara dayanarak elde ettiği bilgiler de hatalı olmaktadır. Çünkü hâkim durumda olan akıl, hatalı duyumlardan elde edilen düşüncelere göre yargıda bulunur. Düşünceler yanlış olduğu takdirde aklî çıkarsama da yanlış olur. Bu durumda tıpkı duyularda olduğu gibi aklın da hakikatin bilgisini elde etmesi tesadüfi

olmaktadır.

Bir sonraki yazımızda buradan devam edelim..

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums