Çocuğunu kaybetmiş bir annenin telaşı var üzerimizde

  • 19.10.2015 00:00

 İnsanoğlu yeryüzüne bırakılmış olmanın şaşkınlığını hala üzerinden atamadı.  Çocuğunu kaybetmiş bir annenin telaşı var üzerimizde. Panik halindeyiz. Acele ediyoruz. Ortalama 70 yıllık  kısa bir ömürde nereye yetişmek istediğini bilemeyen insanlığın bu aceleci tavrı beni ürkütüyor. Hızlı geçiyoruz hayatın üzerinden. Bir fırtınanın tam ortasındayız. Başlı başına insan oluşumuzun bir önemi kalmadı. Artık yakamıza iliştirilen etiketlerimizle dolaşıyoruz.  

 Evet, etiketlerimiz var. Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Abhaza, Rum, Süryani, Ermeni, Alevi… Etiketlerimiz üzerinden bir savaş yürütüyoruz. Oysa Rabbimiz bir savaş gerekçesi olsun diye kabilelere ayırmamıştı kullarını. İyi ilişkiler kurmalarını, dost olmalarını umuyordu. Büyük ihanet! Ve ne büyük gaflet!

 “İnsan nedir, ben kimim” sorusunu sormayalı neredeyse 200 yıl kadar oldu. Evveliyatı da var bunun.  Soruyu soranlar da kaçamak cevaplarla geçiştirdi meseleyi. Çünkü bu sorunun cevabı insana ekstra bir yük yükleyecekti. Evvela taşıyacak sağlam bir omuz gerekecekti. Kimse cesaret edemedi ya da işine gelmedi. Diğerinin sırtına yaslanarak, ezerek yükselmek daha kolaydı ve zahmetsizdi. Çünkü böyle buyurdu ulus devletin Tanrıları!

İnsanın gözden düşürüldüğü, nesneleştirildiği her daim üstü örtüldüğü bir zaman diliminde -eğer niyetiniz basit bir hümanistlik yapmak değilse- işiniz gerçekten çok zor. Oysa her geçen gün insanın başlı başına bir değer olduğu gerçeğinden uzaklaştırıldığımız ve gittikçe mekanik robotlara döndürüldüğümüz bir zamanda etiketleri sorgulamak, yüzleşmek ve önce insan olduğumuz bilincine vakıf olmak meselesi hayati önem taşıyor.

Bir ara şöyle dediğimi hatırlıyorum, bize bu çağın yozlaşmış, standartlaşmış, insanı sürekli gerileten, ideolojilerin, kavramların ve zihin yapısının ötesinde insanlık için umut besleyen, insanı yeni baştan tanımlayan, idrak aşılayan, ahlaki meziyetleri kazandıran şimdiki zamanın ilerisinde insan lehine faaliyet yürüten bilge insanlar lazım.. İnsanın kendisini gerçekleştirmesinin tüm yollarının tıkandığı, var olma bilincinden kopartıldığı, bireylerin kasıtlı olarak sürekli birbirlerinden uzaklaştırıldığı bunun için engelleme operasyonlarına tabi tutulduğu bir zamanda ve ortamda böylesi insanlara ne kadar çok ihtiyacımız olduğu açıkça ortada değil mi?

Ancak nerede bu insanlar? İnsani değerlerin, özgürlüklerin, ahlakın, erdemin, vicdanın ve hatta ölümlerin bile dedikodu malzemesi haline getirildiği bir ortamda insanı yeni baştan tanımlayacak, tanıtacak ve gündeme getirecek kabiliyette ve donanımda bilge insanlar aramaktayız. Ama yoklar!

Herkesin kendi ölüsünü kutsadığı, kendi ırkı namıma değer kıymet verdiği, iş tuttuğu bir ülke erdemli olamaz. Berkin Elvan’dan Yasin Börü’ye kaç çocuk öldürüldü bu ülkede? Ne hazindir ki herkes kendi mahallesinin cenazesine katıldı ve ölüsünü yüceltti. Oysa 9-10 yaşlarında ölen çocukların kimliği, dini, ırkı, rengi ve ideolojisi mi olur? Bir soru daha soralım. Berkin Elvan’dan Yasin Börü’ye kaç kişi “ey vicdan” diye sesini yükseltti. Ama..! Aması şu; kabul edin önce ırkımız, ideolojimiz ve mezhebimiz yani etiketlerimiz galip geldi. İnsanlığımız değil…

Kendimi bildim bileli ırkımın üstün meziyetlerine sahip olma yolunda bir çabanın içerisinde olmadığım için Rabbime ne kadar şükretsem azdır. Savaşların ırklar, renkler, mezhepler ve inançlar arasında cereyan ettiğini düşünmüyorum. Bunlar savaşmak için uydurulmuş bahanelerdir. Savaşlar, insanlık tarihi boyunca özgürleşerek insan olma bilincine varmak isteyenlerle yani “ben insanım” diyenlerle insanın özgürleşmesini yani insan olma vasfını elinden almak isteyenler arasında olmuştur.

Türkiye’de 100 yıldır etiketler üzerinden verdiğimiz savaştan çıkaracağımız bir sonuç olmalı. Hiçbir sistemin, ideolojinin insanı atlayarak ve onun en temel varlık nedenlerini yok sayarak ayakta kalmasının mümkün olmadığı gerçeğidir bu. Bu satırları yazarken dışarıdaki kavga tüm hızıyla devam ediyor. Örneğin İsrail saçma sapan bir gerekçeyle tüm Filistinlileri öldürüp bu insanların mezarları ve acıları üzerine kendi ırkının huzurla yaşayabileceği bir devlet kurmanın savaşını veriyor! Suriye’de öldürülen 350 bin masum insanın daha toprağı kuramadı. Bu bir iktidarlık savaşından öte insan olma ve bunu engelleme savaşıdır.

“Mademki eşref-i mahlûkattanız yani varlıkların en şereflisiyiz, o vakit attığın her adımda yeryüzünde Allah’ın bir halifesi olduğunu hatırla. Buna yakışır bir soylulukla hareket et” diyen Şems gibi bilge adamlar ne olgun insanlardı. Çünkü bu aynı zamanda bir uyum ve ahenk demekti. Sükûnet, sükûn yani barış yani insan, erdem ve ahlak…  Ne var ki insanlığın idrak ayarları bozuldu.

Kusura bakmayın. Eskiden kalma bir söylenceyi değil bir hakikati hatırlatmaktı niyetim. Önce insanım diyebilmenin vebali ağır, sağlam omuz gerek ancak bu yükün altına girmeden de bize huzur yok demek istiyorum. Aksi takdirde bir 100 yıl daha küçük bir kaşıkla birbirimizin mezarını kazmaya devam edeceğiz. Çocuğunu bulan annenin huzurunu hiçbir şeye değişmem.

@sivildemokrat

ufukcoskunn@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums