- 18.06.2013 00:00
Her dönem, darbeleri savunan ve bunun gerekliliğine inanan insanlar olabilir. Bunları ikna edemezsiniz. Ancak biz kendi insanlık projelerimizi,bireyi önceleyen özgürlükçü demokratik bakış açımızı, herkesin bir diğerinin hak ve hukukunu gözettiği bir zihniyeti kendi çabalarımızla hayata geçirebilmenin yollarını aramalıyız.Bunu gerçekleştirdiğimizde inanın hiçbir güç bundan böyle bizi insanlık dışına atamayacaktır.Yıllardır çeşitli gerekçelerle,yapay korkularla üretilmiş olan birçok antidemokratik müdahalelere maruz kaldık. Ancak bu antidemokratik, yasakçı ve baskıcı kesimlere karşı olanlar eğer bundan böyle herkesimin özgürlüğünü de garanti altına alacak esaslı bir manifesto ortaya koyamadıkları sürece bu ülkede normal, insani, hukuki ve ahlaki bir yaşam anlayışının/bilincin oluşması daha uzun yıllar mümkün olmayacaktır. Bu ülkenin kimyasını değiştirebilecek olan tek gerçek var o da; herkesimin bir diğerinin hak ve özgürlüklerini sahiplenmesidir. Bu ülkenin demokrasisinin insani ihtiyaçları karşılamakta yetersiz olduğuna inananlar, demokrasinin ahlaki bir bilinçle felsefesinin yeniden üretilmesini ve pratiğinin evrensel kavramlar ölçeğinde denetlenebilir bir hale getirilmesini en azından içlerinden geçirenler, mutlaka ortak bir duyguda(özgürlük) birleşmek zorundadırlar. Aksi takdirde her gün küçük bir çay kaşığıyla kendi mezarımızı kazmaya devam edeceğiz.
Türkiye’de yıllardır herkesimden insanı silindir gibi ezen, ufalayan, varlıklarını yok sayan darbelerin hangi hedefler uğruna yapıldığı bilinen bir gerçek. Ulus devletçi anlayış, cumhuriyetçilik, laiklik ve Kemalizm adı altında yıllardır farklı görüşlere, inançlara, ırklara, dillere ve mezheplere özgürlük tanımadı. Bu ülkenin sınırları içinde yaşayan herkesin eğitim aracı edilerek tek-tip uysal yurttaşlar olmaları dayatıldı. Yapay korkular icat edildi. Öyle ki TBMM’de başörtüsü serbestliğini sağlayacak olan yasa değişikliği oylamaları devam ederken dışarıda 76 sivil toplum örgütünün, bir takım akademisyenin yazar ve sanatçıların aklın ve bilimin rehberliğinde çağdaşlık, ilericilik ve aydınlanmacılık adına bu hakkın reddi için eylem yapmalarına ayrıca yine bu hakkın iptali için akıl almaz açıklamalarda bulunduklarını şahit olmuştuk.76 sivil toplum örgütünün ve siyasi partilerinin muhalefetine ve canhıraş engellemelerine rağmen insan haklarını ve evrensel hukuk normlarını gözeterek özgürlükçü bir bakış açısıyla bir yasa değişikliğinin altına imza atılmıştı. Hatırlayın başörtüsü ve fiyonk tartışmalarını… Başörtüsü yasağının kalkması için hükümet gerçektende zor olan bir şeyi gerçekleştirmişti. Bakmayınız bugünlerde genel grev kararı aldıklarına.. Normalde tabiatı gereği sivil örgüt dediğimiz yapılanmaların hak, özgürlük ve demokratik talepleri iktidardan talep etmesi beklenir ancak 76 sivil toplum örgütü o gün yasa değişikliği meclisten geçerken Tandoğan'da hak, özgürlük ve demokratik bir talebin reddi için ilericilik adına eylem yapmaktaydı. İktidar ise bir sorunun halledilmesi ve mağduriyetin giderilmesi için bir taraftan da muhalefet rolünü üstlenmişti. Sonuç malum. Anayasa Mahkemesi 2 ret oyuna karşı 9 oyla başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin Anayasa değişikliğini iptal etti ve durdurdu. Mahkemeden yapılan yazılı açıklamada, düzenlemenin Anayasa’nın 2, 4 ve 148’nci maddelerine aykırı bulunduğu bildirildi..Türkiye özgür ve demokratik bir ülke olma yolunda yine bir engelle karşılaşmıştı..Çünkü burası laik bir ülkeydi ve öyle kalması icap ederdi!
Diğer taraftan bu ülkede yıllardır farklı kesimlerin birbirine düşman olması istendi bu yüzden Türk Kürdü, Kürd Türk’ü, solcu sağcıyı, sağcı solcuyu, sünni Alevi’yi, Alevi Sünni’yi, İslamcı ateisti, ateist İslamcıyı kovdu, Kemalistler de hepsini birden… Herkes birbirini kovmaya çalıştı ülkeden.. Kısacası bizler öncelikle hâkim güç tarafından insanlığımızın sömürülmesine müsait bir zemin oluşturduk. Vahim olan aynı anlayışın kısmen devam ediyor olmasıdır. Bugün sokakları provoke edenlerin perde arkasına bakıldığında yılardır bu ülkenin insanlarını ayrıştıran, bölen, parçalayan, varlıklarını görmezden gelen bir zihniyetin hakim olduğunu göreceksiniz. Buna rağmen bir çıkış yolumuz var. O da herkesin bir diğerini kucakladığı, şahsiyetini, kültürünü, inancını, mezhebini yücelttiği, saygı duyduğu, sahip çıktığı bir ortamı oluşturmak adına alacak olduğumuz sorumluluktur. Yeter ki bunca haksızlığın, adaletsizliğin ve hukuksuzluğun adresini bilelim. Her zaman başarılı sivil iktidarları avlamaya çalışan karanlık güçleri bilelim ve ayrıca resmi ideolojiyle hesaplaşmayı yarıda bırakmayalım. Ona göre tavır alalım ve birbirimizin hak ve özgürlüklerine sahip çıkalım. Bunu elbette biz yapmalıyız, aramıza atılan nifak tohumlarını temizleyerek, sislerden arındırılmış duru bir zihinle ve kesin bir kararlılıkla…
Darbecilere hizmet eden, beyinleri sulanmış, resmi ideolojinin gönüllü acentesi gibi çalışan sözde aydınların söylemlerine kulak asmadan, derinlikli, insanı ortaya çıkaran bir ahlaki anlayışı kendi aramızda yaygınlaştırarak yani özgürlüğü ve adaleti herkes için arzu ederek bunu başarmak durumundayız.Bu ülkenin farklı farklı düşünen ve inanan renkleri olarak herkese verebileceğimiz net mesaj bu olmalıdır. Bizler bu ülkenin gerçekten zor bir ülke olduğunun bilincindeyiz. Burada yaşamak, özgürleşmek, insan olmak ve kalmak gerçekten zor. Artık rengin, ırkın, dilin, inancın ve mezhebin bir önemi yok. Çünkü saldırı hepimize karşı, insanlığımıza karşı… Tüm darbeler öyle olmamış mıdır? Kimsenin ne olduğuna bakılmıyor. İnsanlaşma, özgürleşme ve demokratikleşmeye karşı bu engelleme operasyonları…Safını insanlıktan yana koyanlar, bizlere yaşam hakkı tanımayan, kendine bağımlı tek bir renkten halk kurmaya niyetli baskıcı zihniyetlere karşı hep birlikte biz insanız demesi gerekmektedir.. Tam bir kararlılıkla ve samimi bir tavırla bunu dillendirmek gerekiyor..
İnsanın kendisini gerçekleştirmesinin tüm yollarının tıkandığı, var olma bilincinden kopartıldığı, bireylerin kasıtlı olarak sürekli birbirlerinden uzaklaştırıldığı bunun için engelleme operasyonlarına tabi tutulduğu bir zamanda ve ortamda özgürlük, ahlak ve vicdan değerleri için mücadele eden bilge insanlara ne kadar çok ihtiyacımız olduğu açıkça ortada değil mi? Ne hazindir ki ortalığı, çağın gerisinde dogmatik-skolâstik anlayışın ürünü, bağnaz, sığ, ilkel, anti özgürlükçü, insan karşıtı,200–300 yıllık üç-beş kavramın kıskacından kurtulamamış, kendisini yenilemeyi bilmediği gibi toplumun bireylerini de gerileten/geren, kendi putlarını kıramamış sözde aydınlar kaplamış durumda. Buradan “insan” çıkmaz. Buradan ”aşk”,”hoşgörü”,”ahlak”,”vicdan”,”erdem” çıkmaz! Bir taraftan bilgisiz bırakılan diğer taraftan korkan/korkutulan bireylerin var olduğu bir toplulukta tüm karmaşıklıkları çözebilecek bu anlamda toplumun fertlerini aydınlatabilecek ve insanı, insan olmasından ötürü getirdiği tüm vasıflarını yeni kavramlarla gündeme sokabilecek ahlak sahibi, özgürlükçü düşünce adamları olmadan ne bir tarafın endişeleri yok olacaktır nede diğer tarafın talepleri kabul görecektir..
Halkın arzusuna yanıt veren her türlü düşünce değerlidir... Bu düşünceleri hiçe sayan, değer, kıymet vermeyen halka rağmen buyurgan bir tavırla bildiğini okuyanlar bu toprağa ruh veren her türlü değere başkaldırıyor demektir. Bu bakımdan özellikle son zamanlarda yaşadıklarımıza bir de bu açıdan bakmakta fayda vardır. Bilsinler ki bize rağmen her ne çevriliyorsa bunlar gelecek demokratik ve zengin bir ülkenin ayak sesleridir. Çünkü her gün birilerini daha tanıyoruz. Ve birileri her gün kendisini bir şekilde deşifre ediyor. Biz onları tanıdıkça daha çok özgürlük, demokrasi, hukuk, adalet ve hoşgörü talep ediyoruz. İnadına yeni anayasa, inadına özgürlük, inadına barış, inadına halkın iradesi ve inadına sandık diyoruz. Artık ne tür numara çevirirlerse çevirsinler hiçbir engelleme operasyonları tutmamaktadır.
http://sivildusunce.com/Bu-oyunu-bozmaliyiz.html#.Ub8ypWyxhSE.twitter
Yorum Yap