- 14.03.2013 00:00
Birbirinin aynısı nesiller yetiştirme fikrine” bürokratik eğitim modeli” diyorum ben. Çünkü bu tür milli terbiyeyi almış ve görevlerini hazmetmiş bir vatandaşın, kendi ırkı için varlığından bile vazgeçmeye hazır hale gelmesi beklenmektedir.
Milli/yetçi Eğitim;
27 Nisan 1925’te başvekil İsmet İnönü Türk Ocakları Merkezinde yaptığı konuşmada; “ Türk’e ve Türklüğe riayet etmeyeni ezeceğiz. Memlekete hizmet edenlerden talep edeceğimiz, her şeyden evvel Türk ve Türkçü olmaktır.” demişti. Ayrıca İnönü’nün “Muallimler Birliği’nde yaptığı bir konuşma ülkenin eğitim anlayışının sınırlarını çizmekteydi. İnönü” "Milli terbiye istiyoruz; Sizin vereceğiniz terbiye dini değil milli, beynelmilel değil millidir. Sistem bu.” diyerek eğitimin milli bir karakterde işlev görmesini buyuruyordu. Kaldı ki Tevhid-i Tedrisat Hakkındaki Kanun’da bu tekçiliğe hizmet etmek için yürürlüğe sokulmuştur. Birbirinin aynısı nesiller yetiştirme fikrine” bürokratik eğitim modeli” diyorum ben. Çünkü bu tür milli terbiyeyi almış ve görevlerini hazmetmiş bir bireyin, kendi ırkı için varlığından bile vazgeçmeye hazır hale gelmesi beklenmektedir. Bu durumda bireyin geliştireceği her türlü fikir, tutum ve tavırlar bürokrasiye ve onun temsil edildiği resmi ideoloji lehine olacaktır.
Bakıldığında tek parti dönemi boyunca eğitimin bu yaklaşımla ele alındığını görüyoruz. Eğitime ve eğitim kurumlarına resmi ideolojiyi içselleştirmede önemli roller veriliyor. Örneğin 1927’de gençliğin beden eğitimiyle ilgili “…Bütün Türk gençliğine sevk ve sıhhatlerini nefse ve ulusa inanlarını besleyecek beden eğitimi verilecek ve gençlik, devrimi ve bütün erginlik şartları ile yurdu korumayı en üstün ödev tanıyan ve onları, bu ödev uğrunda bütün varlıklarını vermeye hazır bir düşünüşle, yetiştirilecektir” denilir.
Keza 1943 CHP programında da; “Eğitim, her türlü hurafeden uzak “milli ideolojiye” uygun, vatan millet ve aile severlik esasına dayanmalıdır” denilmiştir. O dönem ders kitaplarında Dini İman’ın yanı sıra Milli İman bahsinin de eklendiğini artık biliyoruz.Birçok kere yazmıştım bunu.. Hal böyle olunca Allah sevgisi bölümünde ibadetlerin nasıl olması gerektiği konusunda vs bilgiler verilirken dahi konu hep Türklük ve Cumhuriyet’e getirilmektedir: Örneğin Abdülbaki Gölpınarlı’nın yazdığı Din Kültürü kitabında “Allah’a en büyük ibadet, onu sevmek, hayırlı bir insan olmak, milletimize, vatanımıza, hükümetimize, sonra da bütün insanlara faydamızın dokunmasıdır. Yoksa namaz kılmakla, oruç tutmakla hiç kimseye bir hayır etmiş olmayız. Ben bir Türk’üm ve Müslümanım, Allah’ımı severim. Herkese hayırlı olacağım; milletimi cehaletten, bağnazlıktan kurtaran, medeniyetin nuruna kavuşturan Cumhuriyet’i yaşatacağım. Milli ve dini imanımla yasayacağım. Yasasın Türklük ve Cumhuriyet !..” denilmiştir.
Bugün CHP’nin eğitimle ilgili endişelerinin temelinde tam da bu yatmaktadır. Biz bir nesli Kemalist ideolojiye göre yetiştirme konusunda hata yaptık diyeceklerine eğitimin hala modası geçmiş 19 yüzyıl inanışlarıyla işlev görmesi konusunda ısrar etmektedirler.
19.yüzyıl eğitim anlayışından vazgeçilmeli;
Tek parti döneminde eğitimin tek tipleştirme politikalarında bir araç olarak kullanıldığı ve milliyetçiliğin katışıksız olarak verildiği akabinde yeni kuşaklara aktarıldığı bir ülkede bugün Birgül Aymarların, Deniz Baykalların, Devlet Bahçelilerin ifadeleri bu eprimiş eğitim düzeninin bizleri neye dönüştürdüğünü göstermesi açısından manidardır. Bir ara Zaman Gazetesi yazarlarından Mustafa Ünal malum Sinop’ta yaşanan hadiseyle ilgili “Aman dikkat! Karadeniz insanının duygularını istismar etmek isteyen çevreler işbaşında” diye uyarıyordu.Haklı olabilir.. Ne var ki artık başlı başına bu “milliyetçi” duygunun da irdelenmesi, eleştirilmesi ve eğitimle olsun gerekli tedbirlerin alınması gerekmiyor mu?
Son yıllarda özellikle Ömer Dinçer döneminde eğitime dönük bazı yenilikler yapıldı. Ancak bu reformlar kesintiye uğradı..Barış sürecinin konuşulduğu bir dönemde hala okullarda “varlığını Türk varlığına armağan” ettiren yemin metinlerin askeri disiplinle okutuluyor olması bile başlı başına ciddi bir eksiklik..Milliyetçiliğin her türlüsüne karşı isek Türk milliyetçiliğini de karşı olmamız gerekmektedir. Dolayısıyla eğitim aracılığıyla çocuklara artık milliyetçilik değil insan hak ve özgürlükleri, farklılıkların birer zenginlik olduğu duyguları kazandırılmalıdır. Bilinmelidir ki milliyetçi olduğumuz için hep savaşa hazır olmak zorundayız ve milliyetçi olduğumuz için şiddet hep yaşam tarzımız olmaya devam edecektir. Dolayısıyla çocuklarımızı hala kendi hazlarımıza kurban ediyoruz. Türkiye’de eğitim, özgürlükçü bir anlayışla yeniden şekillenmediği sürece bırakınız mevcut sorunları çözmeyi bu sorunlara her gün bir yenisinin daha ekleneceği akıldan çıkarılmamalıdır.19 yüzyılın zihin dünyasından artık kendimizi kurtarmanın zamanı gelmedi mi?
Yorum Yap